İşgal Altında Ramazan

26 Temmuz 2010

Ramazan ayı dünya geneli ve özellikle İslam coğrafyasında her yılki coşkuyla karşılandı yine. Kitlesel hareketlenmelerle sevgi ve dayanışma duygularının toplumsal zemine yayıldığı bu ay kuşkusuz Müslümanlar için büyük bir neşe kaynağı. Ancak kimi yerlerde bu neşe biraz daha buruk yaşanmakta. Yavaş yavaş bayram sevincini yaşamaya hazırlandığımız şu günlerde de dikkatlerimizi bir nebze olsun buralara yöneltmek yerinde olacaktır.

Ramazan bugün İslam dünyasının işgal altında kalan bölgelerinde bambaşka anlamlar dünyasıyla karşımıza çıkıyor. Tıpkı yakın zamanda İstanbul'un aynı zorlukları yaşadığı mütareke yıllarında olduğu gibi.

Diğer yandan maddi güçlüklerle de boğuşmakta olan Müslümanların yardımına ise en çok bu ayda ve özellikle Türkiye'den koşuluyor. Bu alanda yaptıkları çalışmalarla bilinen İnsani Yardım Vakfı (İHH) yetkilisi Ahmet Emin Dağ, Ramazanın bu bölgeler için önemli bir fırsat olduğuna vurgu yapıyor:

Ahmet Emin Dağ: (İHH) İslam dünyası önemli bir eşikten geçmektedir. Bu eşik, 11 Eylül sonrasında maruz kaldığı yoğun siyasi, askeri ve kültürel saldırılardan sağlam bir şekilde çıkma çabası ile, ilahi mesajı tüm insanlığa bugünün koşullarında iyi bir örneklikle sunma kaygısı arasında ince ve kritik bir çizgide seyrediyor.

Her Ramazan Yeni Bir Canlanmanın İşareti

{mosimage}Bu olumsuz tabloya rağmen İslam dünyasının en önemli avantajı bitmek tükenmek bilmeyen motivasyon potansiyeli. İslam tarihi, Moğol'dan Endülüs'e, her düşüşten sonra bir diriliş ile yeniden güçlenme örnekleri ile dolu. Dolayısıyla bugün en kötü göründüğümüz anda aslında Müslümanlar birçok umut verici potansiyele de sahip bulunuyor. Yıldan yıla baktığımızda, her Ramazan coşkusu İslam dünyasında yeni bir canlanmanın ispatıdır.  

 

Ortadoğu uzmanı Turan Kışlakçı da konu hakkındaki gözlemlerini şu şekilde aktarıyor:

Turan Kışlakçı: (Timeturk Genel Yayın Yönetmeni) "Ramazan ayının gelmesiyle İslam coğrafyasının genelindeki karamsarlık bulutları kaybolur. Bu ayın verdiği manevi haz Müslümanlara güç ve kuvvet pompalar adeta. Derin bir muhasebeye dalarlar. İslam dünyasının içinde bulunduğu krizden kurtuluş için yollar ararlar. Müslümanlar bu ayda Allah'a verdikleri sözleri hatırlamaya çalışır. Böylece maddi dünyanın kendilerini kuşattığı güçlüklerden bir an önce sıyrılmanın telaşına kapılır.

İbadet Zamanı

Kadın çocuk hemen herkes camilere akın eder. Camilerin hemen her köşesinde kendini Allah'a ibadete adamış insanlar görürsünüz. İftara kadar insanlar camilerde ya Kur'an okur ya da nafile namazlar eda edilir. İftarlar genelde tek yapılmaz. Evlerde mutlaka misafirler vardır. Hemen her cami köşesinde iftarlar verilir. Teravih namazlarında ise cami avlularında dahi namaz kılacak yer bulamazsınız. 

"Hayırda Yarış" Heyecanı

 

Ramazan ayının inananlara sağlamış olduğu bu moral motivasyonunun yanı sıra artan yardımlaşma faaliyetleri de bir başka sevinç kaynağı oluyor:

Turan Kışlakçı: Bu ayda İslam dünyasında göze çarpan en önemli şeylerden biri de muhtaçlara yönelik yapılan yardım faaliyetleridir. Herkes hayır ve hasenatta bulunmak için adeta yarışır. Organizasyonlar sayesinde Müslümanlar artık dünyanın dört bir yanındaki kardeşlerine yardım için kolları sıvamaktadır. Türkiye'de İHH, Kimse Yok mu, Deniz Feneri, Cansuyu ve Yardımeli gibi yardım kuruluşları bu organizasyonların başında gelmektedir. 

Ahmet Emin Dağ: Bu yardım çalışmaları bize özgü değil kuşkusuz. Ekonomik anlamda görece varlıklı ülkelerdeki Müslümanların kendi güçleri oranında dünyanın farklı bölgelerinde insani yardım çalışmaları yapmalarına şahit oluyoruz. Ama bizim 65 ülkede aynı anda gerçekleştirdiğimiz gibi küresel çapta projelere fazla rastlamıyoruz.

 

 

İstanbul'un İşgal Günlerinde Ramazan

{mosimage}Bugün kimi komşu ve kardeş kentlerin içinde bulundukları benzer bir durumu yakın zamanda İstanbul da yaşamıştı. "Ramazan Medeniyeti"nin olgunlaştığı şehir İstanbul, mütareke yıllarında mübarek ayı eskisi gibi yaşayamamanın hüznüyle boğuşmaktaydı. Devrin tanıklarından Ruşen Eşref'in kaydettiği şu satırlar bizi o günlere götürüyor:

"Ailemizin -altmış beş Ramazan görmüş- en son ihtiyarlarından biri içinden salavat getirirken (...) Şahadet parmağını tuza bandı. Besmeleyle orucunu açtı. Gözlerinde bir teessür sezdim.

 

-Kusura bakmayın büyükhanım. Size iftarlığı lazım geldiği gibi hazırlayamadık,  dedim.

 

-Buna da şükret oğlum... Yüreğinize esef koymayın. İyi günler de görürsünüz inşallah. Ya bizler... dedi.

 

Elindeki lokmaya yaşları damladı. Bu sene kursağına giren ilk Ramazan lokmasına gözünün yaşı katık oldu. O hanımefendi ki bundan on beş yıl evvel ilk günün orucunu zemzemsiz ve hurmasız bozmazdı! Kim bilir daha nice Müslümanın evinde bu ramazan -reçel, simit, pide yerine- böyle gözyaşlarıyla karşılanmıştır. (...) Bu Ramazanın bahtına -büyükhanımın dediği gibi- "gökler bile yaş döktü!"

Bu buruk günler geçmiş zamanların tebessümünü yüzlerden alsa da İstanbul insanının kendini yeniden var edeceği camilerde ibadetin neşesi kaybolmamıştı. Yakup Kadri bu günlerde sığındığı Fatih Camiinde ibadetin hazzıyla kendini dışarıdaki dünyadan kurtarabilmişti:

"Ruhum orada [Fatih Camiinde] dinî murakabenin azamî huzuruna varır. Bu cami diğer mabetlerimizden ne daha büyük, ne daha muhteşem, ne daha bediî olmamakla beraber havasında imanı kuvvetlendiren ve insanı muvakkat bir zaman için devrin hayhuyundan, gündelik hayatımızın hasis ve zelil tahassüslerinden tecrit edici bir halet vardır. 1336 (1920) senesi İstanbul'undan kaçmak istediğim zaman kalbim mütekallis, şakaklarımda bir acayip sıtmayla oraya giderim ve camiye girmezden evvel Fatih muhitinin durgun manzarasından bundan beş asır evvel mevcudiyetimize ait bin hatırayla sükûn bularak yavaş yavaş sanki günlerce, sanki aylarca yürüyen uzak yollardan gelmiş bir hacı gibi mabedin serin gölgesine sığınırım."

Ramazan hiç şaşmadan her yıl inananların evlerine aynı heyecanla konuk olduğu gibi, farklı zamanlarda ve farklı şartlar altında da aynı bereketle varlığını gösteriyor. Dün nasıl tecrit edilmiş bir İstanbul'un ibadetle kendini muhafaza etmesini sağladıysa bugün de benzer şartlar altındaki coğrafyaların diriliş umudu ve zamanı olmakta.