Kafirun: Kendine Saklıyorsun Beni

“De ki…”

Bu ilk… İlk defa, Senin dediğini dememi istiyorsun. Kendi tarafında kabul ediyorsun beni. Sözüne elçi ediyorsun dilimi. Nefeslerime emanet ediyorsun gerçeğin dirilişini. Senin adına var olmanın göğsüne koyuyorsun kalbimi. Asil bir direnişin sancağı etmek üzere ayağa kaldırıyorsun beni. Cepheye çağırıyorsun yüzümü. Senin tarafına…

“De ki, ey kâfirler…”

Hitabın nankörlere değil. “Ey kâfirler” demiyorsun. “De ki, ey kâfirler” diyorsun.  Dediğini deme görevi bende. Doğrudan muhatap almıyorsun kendilerini perdeleyenleri.  “Kadir kıymet bilmezler” Sözünden anlamaz ki. Senin hitabının kadir kıymet bilmek olduğunu anlamayana Sözün helal değil demek ki. Akıllarına eğilmeye değmiyor onların. Merhamete kapalı tenleri. Hakikatin göğüne açılmıyor daralmış sadırları.

[De ki] “Ben kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize”

Sözünü sözüm biliyorum. Sözünün zırhını giyiyor nefesim. Kalıbımı kalbimin olduğu yana koyuyorum. Senin iradenin adı oluyor adım. Tarafımı belli ediyorum. Biliyorum ezecekler beni böyle dedim diye. Bekliyorum, hakaretlere boğacaklar beni. Senin tarafında bu kadar açıkça duruşumun bedeli var. Taraftarın olmanın ağır ve acı bedelini bal edindim kendime. “Hep” Sendeyim, başkaca kaygıları “hiç” ediyorum. “İki arada bir derede”leri terk ediyorum. “Biraz öyle, biraz böyle” olmalardan vazgeçiyorum. Seni tercih ediyorum. Netlik kazanıyor tercihim. Keskinleşiyor duruşum. Biricik tercihimi, Seni, terk ettiğim çoklara değer biliyorum. Derdim bir Sensin, başkalarını da hoşnut etme telaşından sıyrılıyorum.

[De ki] “Siz de zaten benim kul olduğuma kulluk etmezsiniz.”

Ayrı tutmak istiyorsun beni kâfirler güruhundan. Ayrıştırmak istiyorsun kör kabullerden. Kaba kalabalıkların yoz tapınmalarına teslim etmiyorsun. Sığ beğenileri düşürüyorsun yakamdan. Ucuz övgüleri yar etmiyorsun kalbime. Sadece Senin övmeni ölçü bilerek var olmanın kutsi sancısını yüklüyorsun omuzlarıma. İzzetli bir tavrın cephesi yapıyorsun benliğimi. Senin adına meydan okumalar benim kalbimden başlayacak bundan böyle. Sesimi ve sözümü, dilimi ve dudağımı, sabrımı ve bekleyişimi Sana adadım. Seni Bir bildikçe, beni çokluğun uyuşukluğundan, alışkanlıkların kokuşmuşluğundan çekip alacaksın. Sevdiğin “az”ların arasına alacaksın.

[De ki] “Ben de sizin kulluk ettiğinize kulluk edecek değilim.”

Direnmeye cesaretlendiriyorsun. Kurumuş ekinler gibi düşecekken ben, doğruluyorum yeniden. Sözüne tutunuyorum. Sesimi uçurumlardan geri çekiyorum. Kalabalığın içinde sürüklenip kaybolmamı istemiyorsun; anladım. Tedirginliğimi görüyorsun. Ürkekliğime merhametle yaklaşıyorsun. Şaşkınlığımı anlayışla karşılıyorsun. Minnetsiz duruşun nöbetine dikiyorsun beni.
Eğilip bükülmeksizin var oluşun altın sütunu yapıyorsun gövdemi. Kıyametin bile yıkamadığı bir kıyama hazırlıyorsun beni.

Güzeller arasında saf tutturuyorsun beni. Karakışlardan geçirip de baharın yüzüne taşıyorsun ümitlerimi. Lüzumsuz korkulardan, faydasız çekinmelerden temizliyorsun aklımı. Çaresiz kederleri, sebepsiz gamları, meyvesiz hüzünleri yük etmiyorsun gönlüme.

[De ki] “Siz de zaten kulluk etmezsiniz benim kulluk ettiğime…”

Elbet ki Seni Rab bilmeyenin kendisi kaybeder. Sen değilsin kaybeden-hâşâ. Kulluk edilmeye muhtaç değilsin-asla! Kula kulluk edenler rezil oldular, olacaklar. Kulları kulu edinenler aziz olmadılar, olamayacaklar da.

Çoğunluk Sana kul olmadı diye, Sana kul olmaktan vazgeçecek değilim. Az kaldık diye azalmayacak aşkım. Gariptir bu yol; ben de garip kalacağım. Çok olmaya heveslenenlere heveslenmeyeceğim. Çok oluşuna yaslanarak küstahlaşanlara yüz vermeyeceğim. Çok adam hesabı yapıp çoğaltma hırsıyla yanmayacağım. Güçten ve iktidardan medet ummayacağım. Gerçeğin cılız damarı olarak akacağım varlığın nabzına. Azaldık diye yeryüzünde, az aldık diye dünyadan ümitlerimi söndürmeyeceğim.

[De ki] “Sizin dininiz size benimki bana…”

Yem etmiyorsun beni kalabalıklara. T/uzaklardan çekiyorsun ayağımı. Başkalarına eğdirmiyorsun başımı. Vefasız yüzlerde eskitmiyorsun bakışlarımı. İkiyüzlü beğenilerin ağına terk etmiyorsun kalbimi. Yalancı övgülerin ağzına düşürmüyorsun itibarımı. Güzeller arasında saf tutturuyorsun beni. Karakışlardan geçirip de baharın yüzüne taşıyorsun ümitlerimi. Lüzumsuz korkulardan, faydasız çekinmelerden temizliyorsun aklımı. Çaresiz kederleri, sebepsiz gamları, meyvesiz hüzünleri yük etmiyorsun gönlüme. Köksüz değer sistemlerinin çarklarında parçalanmama razı değilsin. Tesellisiz din taslaklarının dehlizlerinde ümitsizce oyalanmamı istemiyorsun.

Silahıyla ezseler de beni, ateşlerinde yaksalar da bedenimi, kalbimin kalesine nüfuz edemez sahte ilahların sevgisi. Ne güçlerinden korkup yüz veririm ne sahte gülüşlü kumpaslarına aldanıp gevşerim.

Yanında tutuyorsun bendeni.  Kendine ayırıyorsun beni. 

Nasibim Sensin. Ne mutlu bana!