Osman Necmi Gürmen, Kanat Kitap, 2007
Mühtedi'nin Dünyası
Dünyanın belki en anlatılmaz duygularıyla doludur mühtedinin iç dünyası. Ne kadar anlatırsa anlatsın hayat hikayesini, anlatılamamış bir duygu hep vardır ruh dünyasının derinliklerinde. "Gitmek mi zor, kalmak mı zor?" sorusuyla yüzlerce kez boğuşarak gelmiştir yeni dine. "Hangisi daha güç? Yeni bir inancı kabul etmek mi, eskisinden sıyrılmak mı?" sorusu hep geçerlidir, din değiştiren insan için. Yeniye ne kadar sahip çıkarsa çıksın, yeni dinden entelektüel tatmini ne kadar fazla olursa olsun eskiyle duygusal ilişkisinden izler taşır hep... Bir Türk, lanetli ve kerih bir hayvan olarak görür domuzu. Sadece eti haram olan bir hayvan değildir domuz, aynı zamanda iğrenç bir hayvandır, bir Türk için. Alman bir mühtedi için de eti haramdır domuzun. O da inanır domuz etinin haram olduğuna; ama domuz tiksinilmesi gereken bir hayvan değildir onun için; belki de sevimli bir hayvandır.
Ama kim bilir, belki de tam tersidir bazen... Eskiye ait olumsuz duygusal izlerdir mühtediyi yeni dine sevk eden. Eskiden sıyrılma duygusudur onu yeni bir yola katan... Belki daha baskın bir duyguya dönüşür bu hal mühtedinin ruh dünyasında. Geçmişe dönüş korkusu bir heyûlâ olur. O kaygı o kadar büyür ki, geçmişte yaşanan travmatik tecrübe hep yenilenir zihinde. Aşırı bir nefret geliştirilir o travmatik tecrübeye karşı. Yusuf İslam'ın tecrübesini hatırlayın bir an. Müslüman olduktan "müzik"ten kendisini tamamen soyutlamıştı yıllarca. "Müzik haramdır" fetvasına kadar yaklaştı. İlahi söylemeyi bile mekruh addetti. Geri dönmekten korkuyordu. Müzik ona Cat Stevens'ı hatırlatıyordu çünkü. Ne zaman ki, o korkuyu yendi, o zaman tekrar müzik yapmaya başladı.
Tarihsel bir roman görüntüsü veren, ama zaman zaman "psikolojik roman" özelliği taşıyan Osman Naci Gürmen'in Mühtedi(1) adlı romanı da mühtedi psikolojisini aktaran benzer temalar üzerine kurgulanmış. Romanın iki kahramanı var. Birisi Kılıç Ali Paşa diğeri ise onun önce esiri, daha sonra hem evlatlığı hem yoldaşı olan Luka. Her ikisi de mühtedi. Kılıç Ali Paşa, "Kaptan-ı Derya" olma payesini yakalayan bir Osmanlı denizcisi. 15 yaşında Osmanlıya karşı savaşmak için devşirilmek üzere iken, ailesi tarafından ruhban okuluna gönderilen, ama orada Osmanlı denizcilerine esir düşen bir Avrupalı. Luka da benzer bir hikayenin çocuğu.
Kılıç Ali Paşa Müslüman olduktan yıllar sonra bile Avrupa'dan teklifler alır tekrar Hıristiyanlığa dönmesi için. Geçmişinden sıyrılamadığı, gizli gizli İncil okuduğu söylentileri yayılır Hıristiyanlar arasında. Bir gün bir elçi çıkagelir, geri dönmesi için. Hazineler, prenslikler, baronluklar teklif edilir kendisine. Gözünü kırpmadan adamı denizin derinliklerine gönderir. Çünkü geriye dönmekten korkmaktadır hâlâ; tıpkı Yusuf İslam gibi. Luka ise mazide yaşadığı bir tecrübeyi sürekli yeniler zihninde. Geçmişe yönelik nefretini bilinçaltına kazımak ister hep. Babası ve ağabeyidir ona bu travmayı yaşatan. Onlardan öç almayı, Kılıç Ali Paşa ile eski memleketini basarak onlara hadlerini bildirmeyi hayal eder hep. Ama çocukluk aşkını unutamaz aynı zamanda. Hep onu bulma hayaliyle kılıç sallar Akdeniz'in sularında. Çocukluk aşkı bir Hıristiyan olmasına rağmen...
Osman Necmi Gürmen'in romanı Türk halkının tarih bilincine katkıda bulunacak bir eser. Romana verilen Mühtedi başlığı bile, bir kavramı bir olguyu öğretiyor insanımıza. Barbaros'u, Turgut Reisi, Sokullu'yu bir kez daha hatırlatıyor Osmanlı'nın torunlarına. Uluç Ali Paşa ile Kılıç Ali Paşa'nın aynı kişi olduğunu, Uluç lakabının mühtedilere verildiğini, Hürrem Sultan'ın Roksalan adlı bir Rus kızı olduğunu öğretiyor satır aralarında.
Son yıllarda sayıları giderek artan bu romanlar özellikle yeni neslin ilgisini çekiyor. Gençler köklerini keşfediyor, aidiyet duygularını tatmin ediyorlar bu tür eserlerle. Küreselliği her geçen gün daha fazla hisseden gençlerimiz için önemli bir psikoloji tarihe gidip, oradan bugüne gelmek. Bugün dış politikada ayak bağı olarak görülen Kıbrıs'ın dedeleri tarafından nasıl bir çırpıda fethedildiğini öğrenmek büyük gurur veriyor onlara. Romana konu olan 16. yüzyıl, Muhteşem Süleyman'ın yüzyılı. Müslüman olmak, Türk olmak fevkalade bir değer o yılların dünyasında. Mühtedi olmak, cihan hakimiyetini elinde bulunduranların safına geçmek demek... Dar bir sokakta bir Hıristiyan'la bir Müslüman karşılaşsa, Hıristiyan'ın kenara çekilerek Müslüman'a yol verdiği yıllar o yıllar. Aynı zamanda Hıristiyan ve Yahudilerin Müslümanların hoşgörüsüne sığındığı yıllar. Katoliklerin Protestanları diri diri yaktığı, İspanya'dan Yahudileri sürdüğü yıllar. Avrupa'da canını kurtaranların sığındığı limanın adı "Osmanlı" o yıllarda.
Tanıtım: Ali Köse
1) Osman Necmi Gürmen, “Kiliseden Camiye”, Kanat Kitap, 2007.