Cuma günlerin başkanıdır. Yok yok. Anların başkanı.
Güne ve ömre rengini veren, çizgisini çeken neyse işte o düşünce, o niyet, o eylem bütün cumalar üstünden haftaya, aya, yıla, ömre hâkim olur. İdare eder. Cuma andır. Değerlendirdiğin bir an. Sembolik olarak hususen perşembeden sonra başlayan, cumartesiden önce de biten zaman dilimindeki bir an, bir tohumdur.
Dürüst ve erdemlilik yolunda, barış yolunda değerlendirilen her an...
Bir Kadir Gecesi parçası belki. Kadere, yaşam tercihlerimize etkisi büyük olan bir zaman geçirmektir. Ömrümüzden geçen yedi günlerin içinde bir kader anı.
Belki bir cumamız bir ihtiyarın başını koyacağı omuz olmadadır. Belki bir çocuğun yanağında haksızca yola çıkmış bir gözyaşının yolunu kesip hesap sormadadır. Belki yakınımızda iyi kullanılmayan bir kamusal alanı iyileştirme için elle tutulur bir girişimde bulunmadır. Belki bir imama bilemeyeceği bir soru sorarak, beklentiyi artırmadadır. Caminin halka açık işlevlerini güzelleştirmeleri için onlarla işbirliği yapmadadır. Ya da kendi yapıyor olduğumuz işimizin -her ne işse- kalitesini artırmadadır. Kim bilir.
Herkesin cuması hem bir başkadır, farklıdır. Hem de aynı...
“Siz ey imana ermiş olanlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevi alışverişi bırakıp Allah'ı anmaya koşun! Eğer bilseniz, bu sizin yararınızadır. Ve namaz bittiğinde yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah'ın lütfundan rızkınızı aramaya devam edin; mutluluğa ulaşabilmek için de Allah'ı sıkça anın!” (9-10)
Koşmak; soluk soluğa birilerine veya kendi vicdanına “ben Cuma namazı kılıyorum, dindarım, dinime önem veriyorum” gösterisi yapmak değildir. Koşmak; o günün anlam ve önemini kavradığı için, bütün haftaya ve ömre yansıyacak şekilde, dünyaya karşı durmaktır. Gereksiz yorulmaların uzağında, adımları, hayatı, hızı yavaşlatıp, bu bilinçle bir duraksamak, sakinleşmektir. Günlerdir geçim derdi ve telaşıyla oradan oraya koşmayı sorgulamak ve dünyaya “dur” demektir. “Dönüp durma, dur!”
Koşmak; hakikate karşı nefs nefse bir hesaplaşma gayreti içine girmektir. Fırsat bu fırsat. Hazır gün cumayken...
Koşmak Allah’a varma gayretidir. Bütün dünyayı bir kenara fırlatarak, dünyaya haddini bildirmeye, dönüp ardında bıraktığı dünyaya “ben şu an Allah’tayım, halkımla beraber Hakk’tayım” diyebilmektir.
“İnsanlar, dünyevi bir kazanç fırsatı veya geçici bir eğlence gördükleri zaman ona doğru koşup seni ayakta ve konuşur durumda bırakıverirler. De ki: "Allah katında olan, bütün geçici eğlencelerden ve bütün kazançlardan çok daha hayırlıdır! Ve Allah rızık verenlerin en iyisidir!” (11)
Hz. Peygamber’in cuma namazlarını kıldırdığı, halkına imam durduğu günler… Fakat uzun zamandır beklenen bir ticaret kervanı tam o gün geliyor. Pek az kişi dışında cuma cemaati dışarıya akın ediyor. Hz. Peygamber’i orada bırakıyor. “Şimdi böyle bir günü bir mucize olarak bahşetmiş olsa ne yapardık?” diye düşünüyor insan.
Dürüst ve erdemli olmaya geldiği bu er meydanında aslında savaştığı düşman orduları kendi içinde insanın. Kendi zaafları, kendi orduları... İnsan olmak aynı anda zaaflı, zayıf, ihtiyaçlı bir yanıyla eksik ve illa kendini tamamlamak çabası içine düşmüş olmak anlamına geliyor. Dilediği kadar kendini, kişiliğini tamamlamış olsun, bu eksiklik ve tamamlanma ihtiyacı kendini hep hissettiriyor. Hiçbir insan zaaflarından tamamıyla soyutlanamıyor. Sarıklı şeyhler, alimler, yaşayan yediler, üçler de dahil. İlahiyatçılar, hocalar, başını Kur’ân’dan, secdeden alamayanlar da... Gerçek müminler de buna dahil. Herkes.
İnsan bu. Mümin de olsa zaafları olan bir insan. Tıpkı diğer insanlar gibi.
Dünya onun da biricik zaafı, diğer dünyalılar gibi. Dünya onun bin bir zaafı. Sadece dünyacı olmak istemiyor. Olmaması gerektiğine inanmış.
İnsan, bu ayetin inmesine sebep olan o olayda ve yaşadığı pek çok örnekte olduğu gibi, bu özelliği, zaafları ve özellikle zaaflarını kontrol edememesi yüzünden geçici, dünyevi menfaatler uğruna hayattaki sorumluluklarını ve onların disipline edilmesini sağlayan ibadetleri ihmal ediyor.
Zaten insan açısından nitelik kazanımı her zaman daha az rağbet görmüştür. Dünyevi kazançlar veya eğlenceler, rahatlık, konforizm pek çok zaman hikmetten daha cazip olmuştur. Kitab’ı, hikmeti konuşan “ayakta, dikilmiş vaziyette” kalakamıştır çok zaman. Kervanın; dünyanın, iş dünyasının, alışveriş merkezlerinin, çarşının, mağazaların, marketlerin, eğlence, dinlenme merkezlerinin başı kalabalıktır hep. Hiçbir alışveriş merkezi kadar, öyle her zaman kalabalık değildir niteliğin hem de ücretsiz ısmarlandığı mekânlar.
Cuma gününe dair rivayetlere genel olarak bakıldığında; bu günün özel bir önem taşıdığı, bir anlamda haftalık bayram özelliğinde olduğu bilinir.
Cuma günü duaların kabul edildiği hususi bir anı içinde saklar. İyi anlar, iyi anılar anlamına da gelir. “Hassas bir an var!” bilgisinin değeri, müminleri o hassas zamanı aramaya, içten sözler ve eylemlerle o anı yakalamaya çalışma duygusu verir. An yakalamak; öyle sanıldığı gibi hiçbir çaba harcamaksızın sade dilden dua uçurmaca değildir.
Bir kere cuma günü; en çok sosyalleşilen, toplumsal duyarlılığın gereklerini yerine getirebilmek için birbirinden haberdar olunan, bir yandan dünyanın, alışverişin, işin, gücün bütün hızı ve neşesiyle devam ettiği, bir yandan da bu yoğunluğun arasına tevhid/ amaç ve anlam birliği ile birlik duyguları içinde bir araya gelinen bir gündür. Herkes hem dünyasındadır. Fakat dürüstlükle. Doğrulukla. Dünyevi amaçları dosdoğru olmak amacının önüne geçirmeden. Tartısında haksızlık yapmadan. Haksızlığı savunmadan. Bir sokak kavgasını hoş görülerle engelleyerek. İnsanların özel yaşamlarına, kişilik haklarına, onurlarına, bedenlerine tecavüzü gördüğünde bananecilik yapmayarak. Alışverişte tüketim deliliği sınırlarına varmayarak. Lüks sınırsızlığından geriye çekilerek. Çevresinde henüz temel ihtiyaçlarını gideremeyenleri görerek. Herkes hem dünyasındadır. Hem de dininde... Cuma günü; dinin dünyalı olduğu, dünya yaşamına “başka”, ötelerden bir tat veren, çarşıya pazara ilahi bir renk veren, karaya maviyi bir güzel çalan bir gündür. Sadece ibadetler değil, içilen çayda, ahşap sandalyenin çevrelendiği muhabbetlerde, o gün kazanılan para, ziyaret edilen dost veya elleri öpülen yaşlılarda da farklı bir sevinç bırakır.
Müslümanlar o gün temizliklerine, düzenlerine, giyim kuşamlarına ayrı bir önem verirler. Vermelidirler. Arınmış bir ruha olabildiğince sadelikle şıklaşan özel elbiselerin yakışacağı bilinir. Ruhsal giysilerin, kişiliğin modası geçmeyen asil bir şıklığı vardır. Her cuma kişiliklerini, sosyal sorumluluklarla ve Rableriyle özel görüşmeleriyle daha zarif, daha şık hale getiren Müslümanların imrenilen bir temizlik, uyumlulukla topluma çıkmaları beklenir.
Hayırlı cumalar...