Gelişim için Batılılaşmayı ve bunun gerçekleşmesindeki en önemli engel olarak İslam dinini işaret eden bir anlayışın eğitim, kültür ve sanatta baskın olduğu bizim gibi ülkelerde dinin bu alanlardaki görünümü genellikle sorunlu olmuştur. Yeşilçam filmlerinde, özellikle kır/kent çatışmasını işleyen romanlarda ve mizah dergilerinde bunun sayısız örneği vardır. Geçtiğimiz günlerde LeMan dergisinde Hz. Muhammed (sav) ve Hz. Musa’ya “vehmedilen” [1] bir karikatürün yayınlanması bu sorunu yeniden gündeme getirdi. Ama bazı farklarla…Bu yazıda, bu farklardan ve olayın sosyolojik etkisinden bahsederek bazı önerilerde bulunmak istiyorum.
İlk mizah dergilerinden 2014’ün sonuna kadar yayımlanmış yaklaşık 35 bin karikatürü inceleyen biri olarak belirtmeliyim ki kamuoyunda tepki çeken bu karikatürden daha sert, daha aşağılayıcı, İslami değerlere hatta Hz. Muhammed’e (sav) saldıran çok daha kötü karikatürlere rastladı bu gözler. [2] Fakat burada dikkat çeken şey, ilk defa peygambere vehmedilen bir suretin yayınlanmış olmasıdır. Geçmiş yıllardaki karikatürlerin hiçbirinde böyle bir çizim kullanılmamış, buna müsait olabilecek bir gönderme de yapılmamış, mesajlar sıradan karakterler üzerinden verilmişti. Yalnızca 2017 yılında ulusal bir gazetenin eki olarak yayımlanan bir mizah dergisinde Hz. Musa’ya vehmedilen küfürlü ve aşağılayıcı (!) bir karikatür yayımlanmıştı. Bunun üzerine Musevi cemaatinin sessiz ama derin tepkisiyle karşılaşan dergi hemen ertesi gün yayıncı şirket tarafından kapatılmıştı. [3]
Dolayısıyla, bu istisna haricinde karikatürcülüğümüzün bir asırdan fazla geçmişinde, hepimizin bildiği Charlie Hebdo dergisinin yaptığının bir örneği yokken, son yaşanılan krizde bu da yapılmış oldu. Her ne kadar çizer ve derginin yöneticileri çizimdeki kişinin Hz. Peygamber olmadığını “İslamî söylemlerle” ifade etmiş olsa da [4] çizerin sosyal medya paylaşımları, derginin bu konudaki çizimleriyle geçmişte de gündeme gelmesi ve en önemlisi karikatürde doğrudan her iki topluluğun da peygamber isimlerinin kullanılması bu açıklamaların inandırıcı bulunmamasına neden oldu. Karikatür detaylı incelendiğinde de çizerin iddia ettiği gibi burada peygamber tasviri yapılmamış olsa bile karşılıklı ölmüş Muhammed ve Musa adındaki iki kişinin etrafından bombalar şehre yağmakta ve insanlar ölmektedir. Karikatüre göstergebilimsel bir çözümleme yapıldığında bu savaşın da aslında din kaynaklı olduğuna dair bir anlatı içerdiği görülecektir. Dolayısıyla, çizer hangi yöntemi kullanırsa kullansın burada “din” kavramına da doğrudan bir olumsuzlama görülecektir. Ancak bunu her iki semavi dinin peygamberinin isimleriyle (ki her iki peygamber de Müslümanların kabul ettiği ve inandığı peygamberlerdir) karikatürize etmesi tepkinin ana nedenidir.
Aslında bu durum, Salman Rüşdi’nin kitabından günümüze süregelen, Müslüman kesimlere dayatılmış tavrın güncel hali olarak görülebilir. Bu tür hadiselerde süreç genellikle şöyle işler: Önce hassas bir konuya temas edilir, burada şiddete başvurmayan demokratik tepkilere “fikir ve vicdan özgürlüğü” başlığıyla karşılık verilir (örneğin Charlie Hebdo karikatürlerine yönelik hukuki girişimler sonuçsuz kalmıştı) belki uzun süren bir yargılama süreci sonunda para cezası uygulanır, bu arada şiddet barındıran tepkiler (yumurta atma, maket yakma vb.) küresel medya ile servis edilerek Müslümanlara yapıştırılan “cihatçı, şiddet yanlısı, saldırgan” imaj tazelenir. Müslümanlar böylelikle “biz şiddet yanlısı kötü insanlar değiliz” ile “tepki göstermeliyim çünkü inancıma saldırı” ikilemi içerisinde hep savunma pozisyonunda bırakılır. İşte bu ortamı oluşturmak için mizah son derece elverişli bir sanattır. Gülmenin insan vücudunda bir dizi olumlu fizyolojik ve psikolojik tepkiyi tetiklediği bilimsel olarak ortaya konmuştur. [5] Eleştirel okumanın ciddiye alınmadığı popüler kültür zemininde gerçekleşen bu rahatlama eyleminde, mizahi içeriklerin satır arasında gizlenen mesaj, ideoloji, propaganda tekniği vb. pek fark edilmez. Fark edilirse de ciddiye alınmaz. Katz vd.’nin Kullanımlar ve Doyumlar teorisinde belirttiği gibi popüler kültürde medya içeriklerinin tercih sebebi öncelikle sağlayacağı hazdır.
Mizah, görünenin aksine, son derece ciddi bir iştir. Kendine has teknikleri vardır. Sistematik bir gözlem, hedef kitlenin anlayabileceği, içselleştirebileceği bir mesaj kodlaması gerektirir. Gündelik yaşamın genel akışına aykırı bir durumla, bir başka deyimle, anormalle normali bir araya getirerek oluşturulur ki buna mizah terminolojisinde “uyumsuzluk” adı verilir. Din de ciddiyeti, üzerinde konuşulması tabu olabilen inanç sistemleri, kutsiyet atfedilen karakterler vb. barındırması bakımından bu uyumsuzluk temelli mizah için tehlikeli ama bir o kadar da elverişli bir alan olarak görülmüştür. İbadet ve akaidle ilgili konuları işine geldiği gibi uygulayan Bektaşi fıkraları veya orucu bozan hallerle ilgili televizyon skeçleri gibi çok sayıda örnek bu duruma örnek verilebilir. Karikatürler ise bu durumların en çok rastlandığı mecraların başında gelir. Karikatür bir “biçim bozma” sanatıdır. Karikatürdeki espride dini olumsuzlayan hiçbir şey olmasa bile, dindar bir kişinin görünümündeki çarpıklık, çirkinlik, bakış vb. bir stereotip oluşturmak için de yeterlidir. Nitekim yapılan bir araştırmaya göre [6] 2014 yılında yayımlanmış mizah dergilerinde dinle ilgili yayımlanan iki bine yakın karikatürün yalnızca yüzde yedisinde dinle ilgili konular veya dindarlar “sevimlidir”. Bunun dışında dindarlar saldırgan, sahtekâr, baskıcı, siyasi açıdan olumsuz veya en basit haliyle “çirkin” olarak tasvir edilmiştir. Bu sonuç, toplumumuzda iki asra yaslanan Batılı / Doğulu ve güncel haliyle seküler / dindar çatışmasına yönelik önemli ipuçları verir. Dolayısıyla son yaşanan bu karikatür krizini bu bağlamda okumak gerekir.
Peki bu bahsi geçen karikatürde bir gülmece var mıdır? Çizerin savunmasında olduğu gibi barışçıl bir söylemle İsrail-Filistin savaşının bitmesine hizmet edecek nitelikte midir? Kutsala sataşmanın gereği nedir, ne getirisi vardır? Protestocu kitleyi mesajı anlamamakla itham etmek de aslında bu saldırının bir devamı değil midir? Halbuki iletişim, mesaj iletme süreci değil dinamik bir şekilde ilerleyen bir anlam oluşturma sürecidir. Hedef kitlenin referans çerçevesine uygun olmayan her ileti gönderimi iletişim kazasına neden olur. Bunun için hermenötik bilmeye de gerek yoktur. Derginin yöneticilerinin binanın önüne çıkıp yoldan geçen herhangi birine karikatürü göstermesi yeterliydi.
Geçmişteki benzer olaylarda, Cumhuriyet Savcılarının Türk Ceza Kanunu 216/3 maddesine göre (halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.) soruşturma açıp zaten oldukça hantal ilerleyen yargı sistemi içerisinde 1 yılın altındaki hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi ile süreç sonlanmıştı. Avrupa ülkelerinin genelinde ise doğrudan kutsal değerlere yönelik alay veya eleştirinin doğrudan bir cezası yokken nefret söylemi, ayrıştırma, dini toplulukların ve dünya görüşü birliklerinin aşağılanması vb. hususlar kamu barışını bozmaya yönelik bir niteliğe dönüştüğünde ciddi yaptırımlar uygulanmaktadır. Türkiye aslında, Avrupa ülkeleri içerisinde, bu konudaki en riskli ülkelerden biri değil midir? Seküler / dindar, etnik, mezhep vb. ayrımların kışkırtıldığı toplumsal olaylarda ciddi bedel ödeyen bir ülkenin bu konuda popülizmden uzak daha ciddi tedbirler alması gerekmez mi? Kimsenin ama kimsenin herhangi bir kutsalına sataşmaya cesaret edilemeyeceği bir yasal düzenlemenin yapılması için tansiyonun daha fazla yükselmesini beklemeye gerek var mı?
Dipnotlar:
1- Karikatür bir benzetme ve gönderme sanatı olduğu için burada “zannıyla” anlamı taşıyan “vehim, vehmetme” ifadesinin tercih edilmesi önerilmektedir.
2- Bu konuda detaylandırılmış arşiv ve çözümlemeler için Mencet, M. S. (2018). Tarihsel Arka Planıyla Türkiye’de İslamofobi. Muhafazakâr Düşünce Dergisi, 14(53), 191-208.
3- Söz konusu olayda, mizah dergisinin herhangi bir hukuki süreç beklenmeksizin kendi kendini feshetmiş olması da aslında ekonomi politik boyutta tartışılması gereken bir konudur.
4- Karikatürün çizeri, ifadesinde “Peygamberden bahsedeceksek başında ‘Hz.’ veya ‘S.A.V.’ kullanmamız gerekir ki peygamber olduğu belli olsun” demiş, LeMan dergisi de resmi sosyal medya hesabında “Bize sürülen lekeyi kabul etmiyoruz zira Peygamber Efendimizin tasviri yoktur” ifadesine yer vermiştir.
5- McClelland, D. C., & Cheriff, A. D. (1997). The effects of humor on mood and immune function. Journal of Personality and Social Psychology, 73(6), 1335-1344.
6- Akıner, N., & Mencet, M. S. (2016). Türkiye’de İslamofobi: Mizah Dergilerinde İslam’ın Temsili. Akademik İncelemeler Dergisi, 11(2). https://doi.org/10.17550/aid.62268