“Düşün yeryüzünü karanlığa boğan geceyi ve aydınlığı yükselten gündüzü! Erkeğin ve dişinin yaratılışını düşün!” sözleriyle başlar Leyl. Zıtlıklardan yola çıkar. Farklılıklardan.
Ne kadar çeşitli olursa olsun aslında yollar temel anlamda iki renktedir, dercesine. Gece gibi karanlık yollar. Akşam adımlar. Cahil yürüyüşler. Kendini bilmez gidişler. Entrika hayatlar. Bir yanda ise gündüz gibi aydınlık yollar. Sabah kadar ferah adımlar. Bilgili ve bilinçli yürüyüşler. Kendinin farkında, ne yaptığının, hedefinin ayırdında gidişler. Açık, duru hayatlar...
İnsanlar gece ve gündüz kadar farklı inanışlar, ideolojiler, hayat tarzları, amaçlar peşinde... Bu temelde, amaç seçimindeki farklılığı bırakın, aynı amaç içindeki farklılık çeşitlerindeki çokluk bile bazen gece ve gündüzün zıtlığını hatırlatır. Mesela aynı amaç çizgisi taşıyan müslüman dünyanın, mezhep farklılıklarına, farklı gruplaşmaların inanma ve yaşama biçimlerine bakıldığında; aynı Kitab’ın çatısı altından bütün bu çeşitliliklerin nasıl da ortaya çıkmış olabileceği konusu düşündürür insanı. Öte yandan onca farklılığın olması bir inancın evrenselliğinin de doğal sonucudur. Demek ki farklılıklar yelpazesini kuşatabilecek, içine alabilecek bir üst aynılık, birlik söz konusudur denilebilir. Yeter ki temel değişmez değerlerde birleşilebilsin. Aynı kalınabilinsin.
Böylece; aynı inanç çatısı altında yer alan farklılaşmalarda gece ve gündüz kadar büyük fark olmasa da seçilmiş temel bir rengin en açıktan en koyuya kadar bütün tonlarınının geçişliliğini gözlemleriz.
Farklı ideoloji mensupları, hayat görüşleri için de aynı şey söz konusudur. Çoğunlukla herhangi bir ideoloji mensubu, öncelikle temel aynılıkta kendini ifade eder. Fakat hemen sonrasında bu çatıya rağmen şu veya bu noktada kendisinin onlarla ayrıştığını belirtir.
Bu durum; aynının içinde kendi farkını ortaya koyma, insanın farklılıklar dünyasına kendi öz rengini koyma çabasıdır. İnsanı dininden, ideolojisinden, seçtiği yoldan etmez. Ediyorsa da bu sadece o insanın sorunudur.
Yaratan işte bu durumu dile getirir Leyl suresinde: “Gerçekte, ey insanlar, siz çok çeşitli hedefler peşindesiniz!”
Bu ilahi bildirim; insanın, dönüp kendisine neyin peşinde olduğunu sormasına neden olur. ‘Sen neyin peşine düştün bu yolculukta? Varacağın amacın ne? Hayatının anlamı ne?’ gibi sorularla yürümeye neden olur.
‘Gece misin, gündüz mü?’ gibi sorularla adımlamasına neden olur.
Fakat bütün bu farklılıklar temelde iki ana yola ayrılır. İnsanlık temel anlamda iki ana fark üzerinde ağırlar tercihlerini. Tıpkı gece ve tıpkı gündüz gibi...
İnsanlardan kimileri bütün bu varlığı ve işleyişi, kendini, hayatıyla birlikte verilmiş sayısız nimeti, ardı ardına armağanlara boğulmanın ardındaki üstün gücü kalpten keşfeder. Buna iman eder. Ve ‘şimdi ben ne yapmalıyım, bana düşen nedir’ temel sorusuyla yaratılışın, varolmanın gerçek hedefine odaklanarak insan olma yoluna koyulur.
Yol sabah gibidir. Aydınlıktır. Bilgi eşliğindedir. Bilinçlidir. Farkındadır yolcu adımlarının nedeninin ve sonuçlarının. Kalbiyle aklıyla düşmüştür yola. Nihai huzur ve mutluluğunun peşine düşmüştür. Varlıkla ayrışmamış, bütünleşmiştir. Külli amaca cüzi amacını ve emeğini katıştırmıştır.
Leyl suresinin yol işaretleri bunlardır.
Hem kimi insanlar hayat tercihlerini tek başına mutlu olmak üzere değil de bir insanlık birliği içinde, ‘hep birlikte mutlu olursak mutlu olabiliriz’ inancıyla yaparlar. Bu tercihe göre bireysel mutluluk bencillik anlamına gelir. Mutluluğun içinde yoğunlukla paylaşmak vardır. İnsan tabiatında içinde paylaşmanın olmadığı bir mutluluk sahiden de sözkonusu değildir. Çünkü yaşanılan şey, her ne kadar güzel ve haz verici olsa da tel başına tadı çıkmaz. Bir manzarayı seyirde, bir çay içiminde, akla gelen herhangi bir anlamlılığı ifade etmede, yürürken, yolculuk yaparken, yemek yerken, bir kitabı okurken, bunların daha evvelinde hayatın maddi imkanlarından yararlanırken, sığınabileceği bir evi, ayaklarını yerden kesecek bir biniti, karnını tok tutabilecek bir gelirinin olması, temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olması gibi ana konularda insan bir diğerinin de varlığını arar. Bir diğerimiz, yakınımızdan uzağımıza insanlardır. Bütünüyle insanlık. Sonuçta aynı büyük çatıyı ve aynı büyük mekanı paylaşıyoruz. Bir diğerimiz; ilk anlamda hayatı en çok kendileriyle paylaştığımız ilk yakınlarımızdır. Özellikle insanlığın geneliyle ilgili olan payları paylaşmanın paydasına, ne kadar çok sayıda insan dahil olursa mutluluğumuz da o derece artar. Mesela bütün insanlığı ilgilendiren bir üretimimizin anında bütün dünya tarafından duyulmasını, görülmesini, bilinmesini isteriz. Başkaları için neyi varsa harcamak mutluluğu, insanın nihai huzura varan yolunun en büyük adımlarındandır. İnsan çünkü harcandıkça artan bir varlıktır. İyi bir şey için emek verdikçe yetişen, büyüyen, çoğalan... Bereket niteliğin sayılamaz niceliğidir.
Sorumsuz davranan, servetine, varlığına, varsıllığına rağmen bir başkası için, insanlık için yerinden kıpırdamayan, başkasını, insanı, insanlığı düşünmeyen, kendini de gözden çıkarmış demektir. Zenginliklerini kendine saklayan bir cimrilik, daha ölmeden kendini yalnızlığın ve bencilliğin mezarına gömmüş demektir.
Her kim başkaları için harcar ve Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşırsa ve nihaî güzelliğin/ iyiliğin gerçekliğine inanırsa, işte onun için [nihaî] huzur ve rahatlığa giden yolu kolaylaştıracağız.
Cimrilik yapana ve kendi kendine yeterli olduğunu zannedene ve nihaî güzelliği/ iyiliği yalanlayana gelince onun için zorluğa ve sıkıntıya giden yolu kolaylaştırırız.
Bakalım serveti onu koruyacak mı mezarına girdiği zaman?
Bakın bize düşen doğru yolu göstermektir ve hem öteki dünya hem de hayatınızın bu ilk bölümü üzerindeki hâkimiyet bize aittir.