Maun: Riyâsız İnkâr Gösterişli İman

İlahi değerler sistemini yalanlayıp bu Allah sisteminin insan hayatı için hiç de iddia edildiği gibi ideal bir sistem olmadığını düşünenlerin sosyal hayatta genel anlamda nasıl bir duruş sergilediklerinin farkında mısın?

Ya da bu ilahi değerler bütününün gerçekten de insan için en uygun yaşam değerleri olduğuna inandıklarını söyleyenlerin, yani Müslümanların bu iddialarını gerçek hayatlarında, sosyal konumlarında ne kadar ispatlayabildiklerini hiç gözlemledin mi?

Maun suresi bu iki tiplemenin birbirinden çok farklı bir sosyal hayat sergilemediklerini söyler. Bu biribine çok zıtmış gibi görünen iki tercihin aynı sorumsuz noktada durarak aslında birbirleriyle aynılaştıklarını ortaya çıkarır. Şöyle ki; birinin hepten inkâr ettiğini, diğerinin ise iman paravanının altında yüzeysel ve kabuk, göstermelik bir din/ yaşam sergilediğini gözler önüne serer. Birinin pervasızlığı, diğerinin riyayı giyinerek sosyal hayatın karmaşasının başrollerini oynadıklarını açık eder.

Biri şiarı namaz olan bir dine/ hayata inanmaz.

Diğeri de bu şiar ibadetin görüntüsünün ardında namazın ruhu demek olan sosyal ahlakı öldürür ve aynı ahlaksız hayatı sürdürür. Beş vakit sorumsuzluk, beş vakit ahlaksızlıktır adeta yaşamı...

“E lem tera/ Görmüyor musun?” sorusu bu konumlardan birinde olanlara kendilerini görmeye, farketmeye çağırır. Kuran Yolculuğu yazı dizilerinde bir kaç kez ifade ettiğim gibi bu tür sorular “göz açma, farkındalık sağlama” sorularıdır. Gerçeklerin görülebilmesi için karşıya ayna tutar. Sorunun nerde olduğunu tesbit için yola çıkımış sorulardır bu sorular. Yaşayarak cevapları verilmediğinde hep aynı toplumsal sorunlar başgösterecektir. Ve işte gün gelip herkes şunu söylemeye başlayacaktır: “Namaz kılmak bütün sorunların çözümü olsaydı en başta namaz kılanlar şunu veya bunu yapmazdı...” Büyük insanlık suçlarının, sorunların seccadeli, tesbihli toplumlarda da var olması da bunun açık ispatıdır.

Maun suresinde durum şudur ki: Ne inkar eden bu iyi bir hayat biçimi değil dediği halde bundan daha iyisine gitmiştir, ne de namaz kılan bu iyi bir hayat biçimidir sözde kabulünden sonra bu hayatın gereklerini yaşamıştır.

İkisi de yetimi; nerde arkasız kalmış bir insan, bir hayvan, bir çiçek, bir taş, bir kuş kalmışsa itip kakmış; ikisi de kalabalıkların o kadar çabaladığı halde iki yakasını bir araya getiremeyişine yakaları altın düğmeli, fiyakalı, cilalı seyirci kalmış, insanlık seferberliğinde duyarsız, kaskatı kesilmiş, ikisi de bazen en ufak, en basit, sıradan bir yardımı yapamayacak derecede bencilliğin dibine vurabilmiştir.

Hatta bencillik dinindendir artık. Herkesin birer dini vardır o da kendi nefsinin, benliğinin dinidir. Mümin kardeşi bir tanedir o da keyfinin kahyası, yani egosudur.

Genellikle bu tür sosyal ahlaksızlıklar, ilahi değerlerin yaşanası/ yaşanmayı hak eden değerler olmadığını sanan ve tabiidir ki sorgulama gününü kale almayanlarda görülürse de aksine inandıklarını iddia eden ve bu iddialarının gereği olarak namazı kılanlar da daha kötü bencillikler bile görülebilmektedir.

Namaz esnasında insan zaten kötülüklerden uzak durur. Rüku ve secde dışında kıpırdayamaz. Namazdadır. Asıl namazdan çıktığındaki hayatta uzak durması gerekir ki işte namaz bunların ve daha pek çok iyiliğin sembol eylemidir.

Bu da birileri hiç inanmaz ve yaşamazken, inananların da gerektiği gibi, içtenlikle, kanıksayarak ve kanıtlayarak inanmamalarından kaynaklanıyor.  Bu durumda hiç inanmamakla, yarı inanmak veya inanmış gibi yapmak aynı kötü sokağa çıkıyor. Aynı çıkmaza tosluyor.

Hiç inanmamanın felsefesinde bundan daha üst bir yaşam biçimi bulmuştur ki onu yaşayacaktır, iddiası gizlidir. Ne var ki iyimser bir bakışla her yaşam felsefesinin en azından yetimliğe; arkasızlığa arkalanması, yoksuluna, düşkününe, çaresizine iyi bir standart, sağlıklı mutlu yaşam seçenekleri çareleri sunabilmesi bunun için de paylaşma duyarlılığı ile yaşam sürdürmesi beklenir. Şayet en azından bu iyilik emmareleri yoksa kesinlikle o sağlıklı bir yaşam biçimi değil, bir ölüm, insanlığı öldürme biçimidir. Surenin sonunda yer alan “maun” en ufak bir yardımı sakınma sözünde de bencillik sözkonusu edilir. Tam bunun karşılığında şöyle diyebiliriz. Bencillik sadece kendini yaşatmadır. Bencillik sanki başkasının ölümünü istemek gibidir. Başkalarının da yaşamalarını kolaylaştırmak ve güzelleştirmek için paylaşabileceği her şeyi cömertce verebilme erdemi yoksa bunun tersi olacaktır doğal olarak. Yaşamı zorlaştırma, nefret ettirme, dünyadan, nimetlerden caydırma... Sonrası işte hepsi ona kalacak sandığı dünyası.

Namaz kılmada, yani öyle ya, bu en önemli sosyal ahlak ilkelerinin baş emirlerden sayıldığı bir dinin mensubu olmada ise, sözkonusu paylaşma duyarlılıklarına/infak’a karşı herkesten önce, herkesten çok dikkat edeceğine dair Yaratan’a verilmiş bir söz vardır. İman; önceden verilen bir sözdür. En baştan. Ölümüne verilmiş bir hayat sözü...

Ne var ki namaz sadece görünür bir rükû-secdede kalıyor ve seccade üstünden kalkar kalkmaz, “ben namaz kıldım gördünüz mü” kibrine dönüşüyorsa, ne rükûnun, ne secdenin içerdiği anlamlar sosyal hayatta, seccadenin dışında, caminin dışında yaşanmıyorsa bir sorun var demektir. Namaz bu yüzden aslında seccadenin üstünde başlansa da gerçek hayatta, seccadenin dışındaki yaşam uzantısında kılınabilen, dosdoğru ikame edilebilecek geniş kapsamlı bir eylemdir. Asıl seccademiz yeryüzüne serilidir. Bir temiz bezin üstündeki kıyam; dik duruş, kötülükler karşısında başkaldırı olduğu kadar, iyilikler için ayaklanma, ayakta kalma, dipdiri, dimdik durmayı temsil eder. Namaz esnasında insan zaten kötülüklerden uzak durur. Rüku ve secde dışında kıpırdayamaz. Namazdadır. Asıl namazdan çıktığındaki hayatta uzak durması gerekir ki işte namaz bunların ve daha pek çok iyiliğin sembol eylemidir. Hayatın bütününde, nereye gidersen git, kötülüklerden ve çirkinliklerden alıkoysun diye soluklanılan bir arınma, bir zikir molasıdır. Hayatın kirinden, mesela yetimi görmezden gelme, yoksula duyarsız kalma, bencillik kirinden arınmak için yozlaşmalarını bir gözden geçirme zamanıdır.

Bir kesim İslam’a tamamen sırt çevirerek aynı duyarsız, insanlık dışı hayatı yaşıyor.

Bir kesim de yüzü/ kimliği/ kişiliği İslam’a dönükmüş gibi yaparak, dinin yalnızca yüzeysel, biçimsel, kabul yanını gerçekleştirmede gösterdiği o detaycı, o “Aman Allah’ım!” dedirten titizlikler şovunu ve göstermelik özenini, böylesi dinin özü, aslı olan konularda göstermeyerek aynı insanlık dışı hayatı yaşıyor.

Biri dinsiz dinsiz. Diğeri dinli dinsiz... Birinin hiç vakti yok. Biri beş vakit riya kılıyor.