“Bir tek Allah/ O’nun değerleri kalsın hayatında.”
Hakikatle bağın kopar bazen. Okumayı bırak bir satırı, başa gelen bir olayı, düşünmeye zaman bulamadığın olur. Kesintidesindir duruluklardan, maviliklerden...
Fetret. Yaşamın kendisidir. Telaşın ve koşturmacanın, bitmez tükenmez iş-güçlerin, seni elinden eteğinden kendine tutuşturmuş ihtiyaçların, ihtiyacın oburlukları olan lükslerindir. Boş vermelerindir fetret. Aldırmamalarındır. Duyarsızlıklarındır.
Fetret gökten habersizliğindir.
Yere; yerliliğe, dünyaya yerleşmişliğe, hiç gitmeyecekmiş gibiliğe, çakılıp kalmaya çamuruna/dır fetret.
Peygamber “Müddessir! Ey örtünüp bürünen!” olmazdan evvel bir fetret/vahiy kesintisi, bir ara, bir mola yaşadı. İnsanlık için duyarlılık sorumluluğundan sonra verilen bu bilgilenme-bilinçlenme arası bir hazm/içselleştirme için gerekliydi. Fakat mektubun arkası kesildi sandığı bir hüzündü de aynı zamanda.
Sen de bu hüznü, bu öğrendiğin ayetleri düşünme ve hazmetmek için ara vermeleri, molaları hak ettin mi? Yoksa hepten habersiz misin gökten? Ki Kur’ân’ı okumak başını göğe eğmek gibidir. Gök sana başını eğmiştir ayetlerde. Senin bakış açılarına duruluklar, mavi yükseklikler vermek için...
“Ey örtünüp bürünen! Ya eyyuhel müddessir!”
Kalk ve uyar. Bilincine uyan. Kendini uyar. Kendin gibi bildiklerini uyar. Bu her gün sabah başlayıp akşama dek düşe kalka tuttuğun yol nereye gider? Tutuklandığın adeta... Nasıl gidiyor? Duruşu nasıl kimliğinin, varışın nereye?
Her gün ekranlarda parlatılan ve yükseltilen “değerler” gerçekten yaşamaya değer mi? Bu kadar yüceltilmeye? Anlam yüklemeye bu kadar, kapılıp gitmeye, emek vermeye, özünden vermeye, zaman harcamaya, ömür törpülemeye değecek şeyler mi? Sorgula bunları. Kendini gelgitlerinin çaprazına al ve sor. Yakınlarına sor. Konuş/un bir çay molasında bunları. Mesela ne kadar kazandığınızı veya kazanacağınızı konuştuktan sonra bunları da konuşun. Geçmeyecek bir geleceğin derdini düşürün dillerinize. Kafa yorun. Hep birlikte ve tek tek gözlemleyin nereye gidiyor olduğunu/zu? Her birinizin bu gidişle varacağı durakları... Varmak istediğiniz yere varılası yollardan mı gidip gitmediğini/zi sor/un. Yolu yordamı, yöntemi bu mudur huzurun? Düşünün bir. Uyar/ın. Uyandırın birbirinizi.
Ey örtünüp bürünenler! Ey yalnızlar! Ey birbirine yabancılaşan insanlar! Aynı dünya, aynı ülke, aynı kent ve aynı apartmanda yalnızlaşanlar!
Kalk/ın! Ayaklan/ın hayatınızın gidişatı için. Kalkının düşünce olarak, bakış açısı olarak, eylem ve yaşayış kalitesi bakımından kalkındırın kendinizi ve toplumunuzu.
Dünyaya kalkın! Dünyayla ilgilenin! Dünyaya nereye gittiğini sorun! Yuvarlanıp gitmesine izin vermeyin. Durdurun etkin özünüz, sözünüzle. Değiştirin. Yolsuzluktan çevirin. Yola düşürün. Barış ve esenlik yoluna...
Bunları yapabilmek için halkına seslenmeden önce ve yanı sıra:
Sadece Rabbini yücelt! Maddi değerleri, parayı pulu, serveti, iktidarı, mevkiyi, kariyeri, imajı, markayı, ırkı, cinsiyeti, rengi, görünümü, bilimi adamını, fenni, teknolojiyi, sanatı-sanatçıyı, medyayı, köşe kapmacayı, dini-hocayı, müftüyü-şeyhi, fikir abisi/ ablası/ babalarını, filozofu, peygamberi, dilleri, kutsallığı, eşyayı/nesneyi, sembolü/ikonu, sebepleri, vesileleri, araçları değil...
Değil benliğini...
Sadece Rabbini; yaratan, yaşatanını... Bütün her şeyin başlangıcında ve sonunda ait olduğun varlık kaynağını yücelt!
Yalnızca O’nun değerlerine göre yaşamayı hayat bil.
Anla ki; aslında yalnızca ilahi ilkelerde hayat var!
Hazırlan bu düşüncelerle sosyal hayata.
Elbiseni; iç dünyanı arıt, kafandan at yanılgıları, eksik düşlerinden, kötü düşüncelerinden arın. Pisliklerden, kalbinden ve aklından insana yakışmayan fikirlerden, bakış açılarından, ideolojilerden, yanlış dini geleneklerden, anlamsız adetlerden, hurafelerden yıkan. Fizik görünümünü de ihmal etme. Bedenin ruhunun giysisi. Temiz ruhuna şık bir giysi. Sade. Tabii. Din kisvesi olmayan. Dünyayı terk et/miş gibi, pejmürdelik markası olmayan. Kibirsiz. Günün veya dinin modasına uyma zorunluluğu duymaksızın sırf insan olduğun için, gerçekten hoş bulduğun, insan içine çıkılabilen, abartısız. Olduğun gibiliğini bile değil, olduğunu yansıtan bir giyimi kuşan. Ki en kuşanılası giysin ahlaki duruşundur. Üstüne alabileceğin en ideal kıyafetin insan olmalara çabandır. Samimiyetin.
Bırak kin ve nefretiyle bu kalkışını, “Hepimiz cennete: yüksek, kaliteli, seçkin bir geleceğe yürüyelim, hepimizin şimdisine/dünyasına, geleceğine/ahiretine sahip çıkalım!” demeni yadırgayanlara aldırma. Onları O’na bırak.
Anlamamakta ısrar edenlere kendini anlatma ve kanıtlama çabası ile boşa harcama zaman ve enerjini.
Kur’ân kelimesini duyduğunda açıktan veya gizliden küçümseyişlerine, çağdaş bir kitapken eski bir çöl masalıymış gibi davrananlara, “eskilerin masalı bu, çağın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak bir kitap” dedikodularını haklı çıkaracak şekilde güncellenmemiş özünü kalıplara kapatanlara aldırma.
Ne zorları olduğunun hesabını Yaratan’la görür herkes nasılsa. Sen de onlar da...
Bırak ne halleri varsa görülsün.
Sen kendi haline; içine, duruşuna, kim olup olmadığına, kim idüğüne, ne oldum/ kadar ne olacağım, ne olacağız’ına bak.
Bu ilahi uyarıya uyan. Uyandır bilince kendini ve isteyen herkesi...