Mürselat: Yalancılar Gönderileri Yalanlaya Yalanlaya Bitiremedi ki

Üst üste. Yan yana. Bir daha. Bir daha. Yeni baştan. Yine yeniden. Hep yeni. Hep taze. Israrla. Hiç bıkmadan. Usanmadan. İnkâr edenlerin inkârlarını ciddiye almadan. Yalanlamalara aldırış etmeden. Yok saymaları, küçümsemeleri, üstünü kapatmaları, azımsamaları utandıra utandıra.

Gönderiler gelmekte iç içe.

Sözler inmekte tane tane. Yağmur taneleri gibi diri. Diriltici. Vurduğu her yerde yeni hayatlar filizlendirmek üzere. Gafletleri, unutuşları, sıradan sanmaları, kof sağırlıkları, küflü körlükleri yırta yırta. Sıradanlığın kabuğunu yara yara. Gerçeğin közünü küllerin altından uyandıra uyandıra. Deniz dalgaları gibi kıyılara inci mercan taşıra taşıra. Ayet üstüne ayet gelmekte.

 Fırtına gibi vurduğu yerde toz kaldıra kaldıra.

Varlık ağacını genişleterek, gönendirerek, sivrilterek, meyvelendirerek, çiçeklendirerek. Kökünden dal uçlarına can suyu taşıya taşıya. Azı çok ederek. Sığlıkları derinleştirerek. Nüveleri çatlata çatlata. Gizli saklı cevherlerin perdelerini sıyıra sıyıra. Adı konmamış güzelliklere ayna ola ola. Keşfedilmemiş sırlara tanıklar araya araya. Haberler gelmekte art arda. Varlığın dal uçlarında sayfa sayfa hitap çiçekleri açmakta.

Yapraklar gibi çoğala çoğala.

Hakkı batıldan ayırmak üzere. Güzelliği çirkinlikten sıyırma adına. Eğriyi doğrudan, karayı aktan, özü kabuktan, gerçeği sahteden, cevheri cüruftan, aydınlığı karanlıktan eleye eleye. Yokluktan varlık inşa etme sevdasıyla. Çaresizlikleri imkâna dönüştürme aşkıyla. Söz üstüne söz inmekte. Varlık toprağından bin teselli baharı doğmak üzere.

[Unutulanları] hatırlatmak üzere.

Ertelenenleri önceletmek adına. Önemsiz sanılanları önemli kılmak için. Geriye bırakılanları öne almak için. Hatırı sayılmaz olanların hatırını saymak için. Üzeri örtüleni, yok sayılanı, sıradan sanılanı yeniden gözde eylemek için. Unutkan insana unuttuğu değerini iade etmek için. Kendisinden umulanı gerçekleştirsin diye insan. Elinden düşürdüğü cevherini el üstünde tutsun diye. Hece hece müjde yağmakta. Cılız nefeslere göklü sözün cevheri dokunmakta. Bir daha bir daha gelmekte haber. Üst üste. Yan yana. İç içe.

[İnsanı aslıyla] buluşturmak üzere.

Unutuşundan dolayı özür dilesin diye. Unuttuklarından da özür dilesin diye. Kenara ittiklerine, sonraya bıraktıklarına, değersizleştirdiklerine, yüzüstü bıraktıklarına itibarını iade etsin diye. Hatırlasın diye değerinin kaynağını. Uyarmak üzere insanı. Hep hatırlasın diye kendini umut bilen sırrı. Hatırını bilenlerin hatırını yukarıda tutsun diye. Uyandırmak üzere insanı. Ayetler gelir üst üste. Haberler düşer gündeme yeniden yeniye. Gül üstüne gül düşercesine. Göğün derinliği toprağı damla damla kararcasına.

Özür dileyecek [insan, umulan olamadığınca] ve uyarılacak [olduğundan fazlası olabileceğine].

İnsana biçilen istikbal gelmek üzere. Dünya tarlasına ektiklerini ahiret tarlasında hasat etmek üzere. Yapıp ettiklerinin karşılığını görmek üzere. Niyetini ve çabasını meyvelendirmek üzere. Yüreğini koyduğu terazilerde kadri kıymetini ölçmek üzere. Haber gelir yine yeniden. Taze gün ışığı gibi. Şafak vaktinin tazeliğince. İlkbaharların heyecanıyla. Ağaç filizleri körpeliğinde. Nabza vuran kan sıcaklığında. Tomurcuklanan güllerin nefesiyle.

[İnsana] vaad edilenler gerçekleşmek üzere.

Gerçeğin gövdesine bengisular yürütmek üzere. Eşyanın yüzünü cennete çevirmek üzere. Varlık çökse de vakit tükense de hayat sönse de tükenmemek üzere, vazgeçmemek kaydıyla. Kıyamete karşı kıyamda durmak ümidiyle.

Yıldızlar ışığını yitirse de, gökler yarılsa da [hep geçerli kalacak hakikat, hep sürecek gerçeğin hatırı]

Söz düşer nasibe. Gerçek iner aklın ufkuna. Hep yeni. Hep yenilemek üzere. Her an diri. Her dem dirilik kaynağı olmak üzere. Hiç tükenmeden. Bayatlamadan. Yeni başlama heyecanıyla. Gün ışıması dinginliğinde. Dupduru seher nefesiyle. Fecir sürpriziyle. Yine yeni yeniden. Ayetler gelir üst üste. Gönderiler birikir zarflar içre. Mektuplar çoğalır kalpler üstünde.

Kelimeler sıralanır zamanın ipine. Sesler dizilir varoluşun göğsüne. Söz akar fıtratın yatağına. Boz bulanık kederleri durulta durulta. Billûr ümitlerin eşiğinde yağmur neşesi olmak üzere. Tozaran çiçeklerin taç yaprağına bir ışık ışık dokunmak üzere. Ter-ü taze… Pırıl pırıl.


Bugünü sözün süzgecinden geçirmeden sıradanlaştıranlar ne büyük kayıp içindedir. Vakti, vahyin avucunda yoğurmayanlar ne acı bir kayıptadır!

Hiç eskimeyen. Hep başlama kararlılığıyla. Hiç eksilmeyen bir sevinç denizi olmak üzere. Uçsuz maviliklerin ipine tutunmak üzere. Bir okyanusun yüreğinde inci mercan demlemek üzere. İner söz üst üste. Varlığı şiir bilerek. Şiirleştirerek kalbin hasretlerini. Gökler yırtılsa da, yıldızlar sönse de, dağlar devrilse de, bir ışık sütunu olarak uzanacak vahiy. Sözün omurgasına ümitleri tutundura tutundura.

[Ve şimdi] kararına erdi gönderiler.

Kıvamını buldu Söz. Menzile erişti, hedefe ulaştı göklü haberler. Gönderilenler muhatabını buldu. Elçilerin hitabı çiçeklendi. Azı çok etti. Çekirdeği ağaç eyledi. Tohumları filizlendirdi. Nehirler deniziyle buluştu. Zaman Allah'ın dilediğince akmaya başladı.

Peki, ne zaman olacak bunlar? Ne vakit ümitsizlikten ümit doğacak? Ne vakit çaresizlikler çareye kapı olacak?

İşte o "fasl günü"dür gelen. Ayrışma günü.  Bugün.

Gönderilenler, kalite eşiğine vuruyor insanı. Göklü sözler, doğruluk eleğinden geçiriyor insanı. Semavi haberler, sadakat testine sürüyor insanı. Elçilerin nefeslerine yüklenen ezeli hitabın aynasında yeniden yüzünü görmeye çağrılıyor insan.

Bugünü sözün süzgecinden geçirmeden sıradanlaştıranlar ne büyük kayıp içindedir. Vakti, vahyin avucunda yoğurmayanlar ne acı bir kayıptadır!

Bugün vay haline gerçeği yalanlayanların.