Nas: Vesveselerin Ağzının Payı

Tümüyle insanların Yaratanı, gerçekte besleyip büyüteni, yaşatanı, yöneteni, sahibi…ne sığınırım!

İnsan soyunun, bütünüyle insanlığın Rabbi, Melik’i, İlah’ına, yaratan, yaşatan, sahibi olan ve yönetenine...

Sığınırım: İlkelerle çevrelenmiş hayat kalesine.

İmanımla, en iyi yaşamın O’nun ilkeleriyle mümkün olabileceğine olan güvenimle adım atarım. Ve o yaşam alanından dışarı çıkmamaya itina gösteririm.

Sığınmam bir duadır. Duamın eylem ayağında; hayatımda her nerede olursam olayım, hangi konumda olursam olayım Allah’ın ilkelerine karşı bir hassasiyet gösterme özenim var olmalı. Adı belli bir duruşum olmalı. Alnımda ilkelilik izi...

Duamın sesleniş, söylem ayağı ise Felak ve Nas sureleri. Sığınma seslenişleri... Diyorum ki: Burdayım, senin ilkelerinle çevrilmiş ilahi sığınaklarında... Burdayım. Başka hiç bir sığınağın beni koruyup kollayacağına inanmıyorum!

Kavrayış alanımın içinde veya kavrayış alanımı aşan alanlarda erişmeyeceğim her tür tehlikeye, şerre bizzat tanık olabilecek, ona hâkim olabilecek, onu kontrol altına alıp da yönetebilecek başka hiçbir güç bilmiyorum. Başka bir güç olabileceğine dair en ufak bir umudum veya inancım da yok.

Sensin insanların Rabbi. Meliki. İlahı.

...

Beni dışardaki tehlikelere karşı Felak suresindeki cümlelerle uyardın.

Şimdi gözlerimi uzakların, bilinmeyenlerinden, uzaydan, karanlıklardan, başkalarından, dış dünyadan çekip alıyorsun ve iç dünyama çeviriyorsun. Dış dünyadan içime, iç odama, mahremime derleyip topladığım etkilenmişliklerimle bana seslenen o iç sesimi sorgulatıyorsun bana.

İç düşmanımı işaretliyorsun.

Vesvesedir belki insanın en büyük düşmanı. Dibinden hiç ayrılmayanı. Hiç susmayanı. Sürekli meşgul edeni. “Yol”da bir rahat yürümesine izin vermeyeni. Hep “yol”dan çevireni. Kuşkular uçurup duranı kalbinden aklına, aklından kalbine. Şüphe sevdalısını… Emin olmasın, müminliğini bir türlü içine sindirmesin diye hiç durmaksızın fikirler ortaya atanı. Zihnin arafını. Düşüncenin karasızlıklarını. Çelişkilerden örülü ayak bağını. Vesvesedir insanın en içten, en samimi düşmanı.

İnsan olarak kendime bu fitneyi veren benim. Fitnecilik yapıyorum içimde ben, bana rağmen. Beni hep yanlış yönde etkilemeye, ayartmaya çalışıyor. En başta imanıma şüpheler katıyor. Temellerimi sarsmaya çalışıyor. Olmadı Müslümanlığımla... Ayrıntılarımla...

Temellerimi önemsiz gösteriyor mesela. Ayrıntılarımı çok büyütüyor gözümde.

Biçimi ve görünümü abartmamı emrederken, özümü sıkıp boğmamı, özsüz, anlamsız bir kabuk yığını olmamı umut ediyor.


Sonra namaz konusunda iç ve dış seslerim, nefsim, çevrem beni rahat bırakmıyor. Gereksiz bir “yatıp kalkmaya” dönüştürmek istiyorlar gözümde onu. Dindar fısıltılar onu şekle ve kabuğa hapsediyor.

Mevcut pratiklerine bakarak İslam’ın beni ve dünyamı mutsuz edecek, terör kaynağı, savaşan, yakıp, yıkan, erkekten yana, kadını küçümseyen, kavgacı bir din olduğunu fısıldıyor.

Ama ne fısıldama! Medyadan kulağı çınlatan fısıldamalarla...

İsminin başında titiri olan, adı sanı bilinenlerin fısıltıları sarıyor her yanımı. Kitaplar fısıldıyor. Dergiler, gazeteler, sosyal paylaşım siteleri, sanal veya gerçek kahvehaneler, televizyonlar, radyolar... Hepsi benim kalbime girmeye, akılımı çelmeye çalışıyorlar.

Senin ilkelerinin, ilahi ilkelerin çok geçmişte ve belli bir bölge için gelmiş ve çoktan geçmiş olduğunu, artık bu çağ için geçersiz olduğunu bağıra çağıra fısıldıyorlar.

Kitab’ının çelişkilerle dolu olduğunu söylüyorlar.

Rabbim, asıl onlar üfürükçülük yapıyorlar. Kendi uyduruk “surelerini” sabah akşam, gece gündüz okuyup üfleyip duruyorlar kalabalıklara.

Sonra namaz konusunda iç ve dış seslerim, nefsim, çevrem beni rahat bırakmıyor. Gereksiz bir “yatıp kalkmaya” dönüştürmek istiyorlar gözümde onu. Dindar fısıltılar onu şekle ve kabuğa hapsediyor. Diğerleri ise kendimi arınmış ve onurlu bir ruh olarak hissetmem yerine aşağılanmış, ezik, mahcup algılamam için ellerinden geleni yapıyorlar.

Yine mesela Kitab’ını anlamaya çalışırken dindar vesveseciler önüme dikiliyor: “Sen anlayamazsın. Sen anlayamazsın!” sözünü tekrar ediyorlar.

Ve diğer bütün tercihlerimde beni zorluyor bu vesvas il hannas! Gizlenip gizlenip aniden içimde şüphelerle, kuruntularla, ayartıcı bütün cümlelerle etkisi altına almaya çalışan bu saklı güç... İçimdeki diğer ben. Şeytanım. Olumsuzum. Soyut karaltım. Kötücül yanım. Yerçekimim. Nerde yanlış, kötü, çirkin varsa baş eğdirenim. Mahcubiyetim. İç sıkıntım. Utanç kaynağım.İnsanlığımın tersi. Eşref olmayan yanım.

Vesvas il hannas im...

Bazen bu dışıma çıkıyor. Arkadaşım oluveriyor ayartıcım. Veya ben bir başkasına vesvas il hannas oluyorum. Ne zaman kimi bir yanlışa çağırıyorsam, ayartıyorsam o olduğumun farkındayım.

Bütün bunlardan Sana sığınıyorum. Senin yaşam ilkelerine.

“La raybe fih!/ Güven duyulası, şüphesiz doğru olan…” Kitab’ına... Fatiha ile açılan kale kapından sığınağın Felak’a, Nas’a...

Kitab’ının hakiki anlamlarına. Hayata verdiğin ilahi, yüksek, nitelikli bakış açısına... Emrettiklerine sığınıyorum. Beni kaçır bu sığınaklara. Bu sığınaklarında huzura erdir. Yaşamanın ve güzelce ölmenin huzuruna...