Hem Kur’an-ı Kerim’de hem de hadisi şeriflerde Müslümanların birbirleriyle “en güzel biçimde” selamlaşması, selamın yayılması ve sürekli kılınması hususuna özel bir önem atfediliyor. Bu bağlamda, dini yönüne ilave olarak, sosyal ve psikolojik etkileri de dikkate alındığında selamlaşmanın toplum ve birey için neden önemli olduğunu Prof. Dr. Bekir Kuzudişli, Prof. Dr. Mustafa Özel, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Aynur Uraler, Doç. Dr. Ahmet Murat Özel ve Doç. Dr. Mustafa Celil Altuntaş’a sorduk.
Prof. Dr. Bekir Kuzudişli
Yahudi âlimi iken Allah Resülü ile ilk karşılaşmasından etkilenerek müslüman olan Abdullah b. Selam’ın anlattığına göre Hz. Peygamber (sav) hicret edip Medine’ye girdiğinde insanlara verdiği ilk mesajı “Selamı yayın” sözüyle başlamış, “İnsanlara yemek ikramında bulunun, sıla-i rahimi gözetin ve insanlar uykudayken namaz kılın, selametle cennete girin” diye devam etmişti. Günümüzde sıradan liderlerin dahi yeni bir ülkeye gittiklerinde ilk sözlerinin ne kadar mühim olduğu dikkate alındığında Allah Resülü’nün (sav) selamı yaymaya verdiği önem ortaya çıkacaktır. Nitekim Allah Resûlü (sav), daha sonra Ebû Hüreyre’nin “Ey Allah Resûlü! Bana yaptığım takdirde cennete gireceğim bir amel söyle” dediğinde de Medine’ye ilk girişinde verdiği mesajı aynen tekrarlamıştır.
Allah Resülü’nün kişiyi inşa eden ve toplumu bir arada tutan bu mesajlarında selam hem Müslümanlar arasında bir sinerji oluşturmakta hem de her yapıldığında muhatap için dua anlamına gelmektedir. Bu yüzden Müslümanlar herkes için iyi niyet içeren selam cümlesi kurarken din kardeşleri için Allah Resülü’nün ümmete öğrettiği özel selam kalıbını kullanmışlardır. Toplumda dilimizle selamı yaymak, kalbimizle desteklemek ve bu iyi niyetimizi davranışa dökmek dünyada iyiliği yayacak, ahirette de cennet kapısını açacaktır.
Prof. Dr. Mustafa Özel
Selamlaşmak, her şeyden önce karşımızdakine güven duygusu vermektir. Bu, aynı zamanda selam verenin de kendisini emniyete almasını, güvende olmasını sağlar. Selam, hüsn-ü niyetin ifadesidir. Selam veren, selam vererek muhatabına, “Benden sana zarar gelmez” mesajını vermiş olmaktadır.
Selamlaşmanın dinî bir yönü vardır. Daha doğrusu selamlaşma, İslam’ın toplumsal boyutunu gösteren mühim bir davranıştır. Bireyselliğin arttığı, insanların daha çok yalnızlaştığı günümüzde selamlaşmak daha da mühim bir hareket haline gelmiştir. Selam, interaktif bir konudur. Bu hareket, İslamî açıdan bir duadır, genel manada içinde bir ibadet hükmünü de barındırmaktadır. Verilen selama kayıtsızlık kalmak dinimizce uygun değildir. Bırakın kayıtsız kalmayı, Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamberimizin sözlerinde, alınan selama daha iyi karşılık verilmesi emredilmiştir. Bu durum, İslam’ın daima daha iyiye yönelme tavsiyesinin bir yansıması ve sonucudur.
Selamlaşılırken din, yaş, cinsiyet farkı gözetilmez. Herkese selam vermenin bir usulü vardır. Buna riayet edilmesi lazımdır. Selam, İslam’ın o kadar temel bir rüknüdür ki, kimsenin olmadığı bir eve girildiğinde bile selam verilmesi emredilmiştir. Buradaki gaye, insanın bu davranışı bir hayat tarzına dönüştürmesidir.
Doç. Dr. Fatma Kızıl
Hz. Peygamber, mü’minlere tanıyıp-tanımadıkları herkese selâm vermelerini tavsiye etmiş, Kur’an’da da bir kişinin selâmına misliyle veya daha güzeliyle karşılık vermek emredilmiştir. Hz. Peygamber, selâmlaşmanın, insanlar arasında bir sevgi bağı kuracağını, berekete vesile olacağını bildirmiş hatta selâmlaşmayı en faziletli ameller arasında saymıştır. Namaz gibi Kur’an’da çok sık tekrarlanan bir ibadetin sonunda selam verilmesi yine Yüce Allah’ın isimlerinden birisinin de “Selâm” olması da üzerinde düşünülmesi gereken inceliklerdir. Yine selâmın değerini ve insana vereceği huzuru gösteren bir delil de cennet ehlinin selamla karşılanacağına dair vaattir.
Her dönemde önemli olmakla birlikte insanların gittikçe yalnızlaştığı, karşılıklı iletişimin zayıfladığı, kamplaşmaların artıp güven ortamının zarar gördüğü günümüzde Hz. Peygamber’in tanımadıklarımıza dahi selâm vermemizi istemesi daha anlamlı hâle gelmektedir. Öte taraftan Allah’ın selâmını almaya gönülsüz kişilerin varlığı da bir vakıadır. O nedenle selâmlaşmayı bir ayrıştırmaya neden olacak şekilde araçsallaştırmamaya dikkat etmemiz gerektiğini hatırda tutmak gerekir. Eğer karşımızdaki kişi Allah’ın selâmını almaya gönülsüzse bu noktada ısrar da anlamsız. Böyle durumlarda takip edebileceğimiz yolu yine Kur’an’dan öğreniyoruz: “Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34).
Doç. Dr. Aynur Uraler
Allah Teâlâ’nın isimlerinden biri Selâm’dır. Selâm’ın mânâlarından biri “esenlik veren”dir. Selâm veren kimse, selâm verdiği kişiye, Allah’ın Selâm ismiyle muamele etmesi duasında bulunmakta, onun selâmette olmasını istemektedir. Bundan dolayı selam, ülfete, kaynaşmaya vesile olur ve selam verenin iyi niyetli yaklaşımının belirtisi olarak kabul edilir. Selâm, İslâm Dini’ni hatırlatmaktadır. Selam vermekle, bir dinî unsur, günlük hayatın bir parçası olmaktadır. Selam, başka toplumların selamlaşma şekillerini taklit etmeyi önler. Hz. Peygamber’in çocuklara da selam vermesi, onlara değer verdiğini gösterdiği gibi Müslüman kimliğini kazandırma davranışı olarak da izah edilebilir.
Doç. Dr. Ahmet Murat Özel
Selamlaşmak, temelde karşılaşmayı seremonik hale getirmenin bir yolu. Karşılaşmanın sürprizlerle, bazen tekinsizliklerle ve tehditlerle dolu tarafını bertaraf etmek için gereken bir seremoni bu. "Seni gördüm, seni tanıdım/tanıyorum, bu karşılaşmayı bir ilişkiye çevirebiliriz" gibi açık bir anlamı var. İslam selamlaşması ise bu seremoniye bir de dualar ve iyi dilekler ekliyor. Bunun bir sebebi, İslam'ın insan hakkındaki olumlu ve iyimser yaklaşımıdır. İslam, insan hakkında iyimserdir ve mesela suizandan kaçınmanın temelinde de bu iyimserlik vardır. Bu sebeple selamlaşma, karşılaşmanın içerdiği muhtemel tekinsizliklerin giderilmesi ve iki kişi arasında iyimserlik temelli bir ilişkinin başlamasının da garantisidir. Selamı yani iyimserliği yayalım, bize yönelmiş olan iyimser tutumu daha iyimser bir tutumla karşılayalım.
Doç. Dr. Mustafa Celil Altuntaş
Hz. Peygamber’in “kişinin kendisi için istediğini başkası için istemesi” hadisinde geçen ilke İslam’ın en temel ilkelerinden kabul edilmiştir. Bu ilke sadece kendimizin değil karşımızdakinin yani ‘ötekinin’ hukukunu koruyacağımız taahhüdünü de içerir. Farklı kimliklerle bir araya gelmiş insanların bu birlikteliklerini koruyabilmelerinin en önemli vesilesi onların selam toplumu olmalarına bağlıdır. Peki selam toplumu nedir? Selam toplumu aralarında farkındalık ve güvenilirlik duyguları gelişmiş insanlar topluluğudur. Zira ötekine verilen selamı ilk adımda senin farkındayım anlamında görebiliriz. Yüzlerce kişinin yaşadığı bir sitede veya bindiği bir taşıtta ne kadar önemlidir oysa “ötekine” farkındayım mesajı vermek. Çünkü farkındalık aynı zamanda senin farkındayım ve senin haklarını koruyacağım anlamına da gelir. Sadece farkındalık bile insana iyi gelirken devamında gelen haklarının çiğnenmeyeceği garantisi insana huzurlu bir toplumda yaşadığı duygusunu verebilir. Evde, yolda otobüste selamla başlayan ve devamında gelen farkındalık ve güvenilirlik bugün milyonluk şehirlerde yaşayan insanların en çok ihtiyaç olduğu duygulardır diyebiliriz. Dolayısıyla nasıl dua ibadetin özüyse selam da toplumsal iletişimin özüdür. Ancak burada şu sorunun cevabını da düşünmemiz gerekiyor: Selam mı kişiyi toplumla sağlıklı iletişime götürür, yoksa toplumla iyi iletişimde olan kişiler mi selam konusunda duyarlıdır? Bunun cevabını vermek çok önemli olmayabilir. Önemli olan doğruyu ve güzeli nasıl ve nerede elde edeceksek ona erişme çabamızdır. Şurası bir hakikat ki ancak birbirinin haklarını koruyan, kendisi gibi “ötekinin” de haklarının olduğunun bilincinde olan toplumlar bir selam toplumu kurabilirler.