Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Önderlerin Sorumluluğu

28 Ağustos 2013 Çarşamba Sonpeygamber.info / Yazarlar


عَنْ ثَوْبَانَ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيه وسَلَّم : إِنَّمَا أَخَافُ عَلَى أُمَّتِى الأَئِمَّةَ الْمُضِلِّينَ

Sevbân radıyallahu anh'den nakledildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

"Ümmetim hakkında saptırıcı önderlerden endişe duymaktayım." [1]

Sorumluluk bakımından önderlerin en büyük şansı, yönettikleri ki­şilerin kalitesidir. "Bizi takvâ sahiplerine önder kıl" ayeti ve "Allah’ım, beni muttekîlerin imamlarından eyle” hadisi, bu çok önemli noktaya dikkat çekmektedir. Yalnız takva sahibi olmak değil, takva sahiplerine önder olmayı istemek de her önderin düşüncesi, dileği olmalıdır.

Arapçada dilimizdeki kullanımından çok daha geniş bir anlam sahasına sahip olan ve emir, reis, başkan, halife, önder, öncü, lider, yönetici gibi manalara gelen “imam” kelimesi, (çoğulu, eimme), her seviyedeki insan toplulukları için vazge­çilmez yönetim unsurunu temsil etmektedir. İmam'ın en belirgin vasfı da kendisine uyulması, yani onun mukteda bih, metbu' olmasıdır. Her önde­rin sorumluluğu, ferdî sorumluluğu ve yönettiklerinin sorumluluğundan oluşmaktadır. Bu sebeple "İmam, çobandır ve güttüklerinden (yönettiklerin­den) sorumludur” [2] buyrulmuştur.

Herkes Sorumlu

Aslında bilindiği gibi, dinimiz hiç kimseye sorumsuzluk ya da dokunulmazlık gibi bir ayrıcalık tanımamıştır: "Kendilerine peygamber gönderdiklerimize de, gönderdiğimiz peygamberlere de elbette hesap soracağız" [3] Bu sebeple hiç bir yöneticinin kendisini kural üstü yani Kitap ve Sünnet dışı görme ve gösterme hakkı yoktur. Öte yandan "Kıyamet günü her grup kendi önderleriyle çağrılacaktır."[4] Bu da dünyadaki liderliğin dünyada bitmeyip ahirete de uzanan ciddi bir sorumluluk çizgisine sahip oldu­ğunu göstermektedir. Nitekim vefatından önce "kendine bir halife tayin et" dedikleri zaman Hz. Ömer, şu cevabı vermiştir: "Sorumluluğunuzu hayatımda olduğu gibi ölümümden sonra da mı üstleneyim?” [5]

Sorumluluk bakımından önderlerin en büyük şansı, yönettikleri ki­şilerin kalitesidir. "Bizi takvâ sahiplerine önder kıl"[6] ayeti ve "Allah’ım, beni muttekîlerin imamlarından eyle” [7] hadisi, bu çok önemli noktaya dikkat çekmektedir. Yalnız takva sahibi olmak değil, takva sahiplerine önder olmayı istemek de her önderin düşüncesi, dileği olmalıdır. Zira her gru­bun önüne ya da başına geçilip kılavuzluk edilemez. Aynı şekilde her öne geçenin peşinden de gidilemez. Zira bu ilişkiler her iki taraf için, hem dünyada hem de ukbâda yükümlülükler ve sorumluluklar, mutlu­luklar ya da pişmanlıklar vesilesi olacaktır. Nitekim valilik isteyen Ebû Zerr hazretlerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ya Ebâ Zer, sen zayıfsın. Emirlik büyük bir emanettir. Gereğini yerine getire­meyenler için Kıyamette utanç ve nedâmet (vesilesi) olur." [8]

Önderlerinizin en hayırlı ve en şerlile­rini size haber vereyim mi? Sizin kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven; sizin ken­dilerine dua ettiğiniz ve size dua edenler liderlerinizin en hayırlılarıdır. Sizin kendilerini sevmediğiniz ve sizi sevmeyen; sizin kendilerine la'net ettiğiniz ve size lanet eden önderler de liderlerinizin en kötüleridir.

Toplumların İstikameti

Açık bir gerçektir ki, toplumların istikameti ve bekası, öncelikle ön­derlerin doğruluklarına, hakşinaslıklarına bağlıdır.[9] Bu sebeple de önder­lerde, başta adalet olmak üzere bazı üstün niteliklerin bulunması gerekli olmaktadır. Fedakârlık bunlardan biridir: "Kim mü'minlerin yöne­timini üstlenip de onlar için samimiyetle çalışmazsa, onlarla birlikte cennete giremez"[10] hadisi, bunun delilidir. Yönetimi altındakilere zorluk çıkarma­mak da önemli bir yönetici sorumluluğudur. Hz. Peygamber bu noktaya şöyle işarette bulunmuştur: "Allah’ım, kim ümmetimin yönetimini üstlenir de onlara zorluk çıkarırsa, sen de onu zora koş. Kim ümmetimin yönetiminden bir görev üstlenir de onlara kolaylık gösterir, yumuşak davranırsa, sen de ona ko­laylık göster."[11] Öte yandan "yönettiklerini sevmek" önderlerin hayırlılıkları­nın işaretidir. Hz. Ömer'in haber verdiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Önderlerinizin en hayırlı ve en şerlile­rini size haber vereyim mi? Sizin kendilerini sevdiğiniz ve sizi seven; sizin ken­dilerine dua ettiğiniz ve size dua edenler liderlerinizin en hayırlılarıdır. Sizin kendilerini sevmediğiniz ve sizi sevmeyen; sizin kendilerine la'net ettiğiniz ve size lanet eden önderler de liderlerinizin en kötüleridir." [12] 

Saptırıcı Önderler

Hadisimizde geçen saptırıcı önderler diye tercüme ettiğimiz el-Eimmetu'l-mudillûn ifadesini ulemamız, "halkı bid'atlara çağıran önderler" olarak yorumlamıştır. Bid'at, Kitab ve Sünnet temeline dayanmayan, İslam kültürüne ters düşen, yani İslam sistemi içinde yeri bulunmayan ve fakat ondanmış gibi Müslümanlara takdim edilen her şeydir. Böyle olunca ümmeti Kitab ve Sünnet dışına yönelten, Müslümanları İslâm dışına yönlendiren, onları İslam'dan, İslam'ı Müslümanların hayatından dışlayan her önder saptırıcıdır. Zira bid'at, başlı başına bir sapıklık sebe­bidir.

Alimlerimizin bu yorumuna kaynaklık ettiğinde şüphe bulunmayan ve "saptırıcı önderler"e açıklık kazandıran bazı tespitleri şöylece sıralaya­biliriz. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Benden sonra namazı öldüren önderler olacak..."[13]

Bu hadisin bir bakıma tekrarı bir bakıma izahı olarak Abdullah İbn Mes’ûd radıyallahu anh de şöyle demiştir:

"-Gerçek odur ki, namazı vaktinden sonraya bırakacak imamlar (önderler) zuhur edecektir."[14]

Bu hadisler, önderlerin saptırıcılığının, ümmetin ibadet görevi ve hakkı noktasında kendisini göstereceğini ortaya koymaktadır. Bu, dinin günlük hayattaki tesirinin azaltılması, savsatılması demektir. Bundan sonra din, inanç ve ibadeti önemsememek, Allah'ın kullarına, Allah'tan başkalarına kulluğu telkin ve hatta buna zorlama safhası gelir ki, bu tam anlamıyla saptırıcılıktır. İnsanların inanç ve ibadet hürriyetlerini kısıtla­yan, ibadet mahallerinin, mescitlerin harap olmasını ve fonksiyonlarını icra edemez statülere ve kullanımlara mahkûm edilmesi, liderlerin, yö­nettiklerine yapabilecekleri en büyük haksızlık olacağı gibi liderler için de en büyük sorumluluktur. Şu ayetler bu noktayı aydınlatmaktadırlar:

"Allah'ın mescidlerinde, Allah'ın adının anılmasına engel olan ve onların harâb olmasına çalışandan daha zalim kim vardır? Bunların, oralara korka korka girmeleri gerekir (başka türlü girmeye hakları yoktur). Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azab vardır." [15]

"Allah'ın ayetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir?”[16]

"İslam’a çağrıldığı halde Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim vardır?"[17]

"Onlara "rabbınız ne indirdi?" diye sorulsa, "evvelkilerin masalları" der­ler. Böylece Kıyamet günü kendi günahlarını tam olarak, bilgisizce saptırdıkları kimselerin veballerini de kısmen yüklenirler. Bak ne kötü yük yükleniyorlar!"[18]

Hiç kuşkusuz bu kötü yük ve sonuç, hem dâll hem de mudıll (sapık ve saptırıcı) olmanın bedelidir.

Müslümanların inançlarını paylaşmayıp onları başka dünyalara peşkeş çekme gayretleri içinde bulunacak önderlerin, gerçekten ağır so­rumluluklarını hatırlayıp, önce kendilerine sonra da yönettiklerine acı­malarını beklemek -bunca tecrübeden sonra- İslam ümmetinin hakkıdır. Aksi halde dünyanın en zavallı ve en acınacak varlıkları bu saptırıcı ön­derler olacaklardır.

Peygamber Endişesi 

Buraya kadar naklettiğimiz ayet ve hadis mealleri, İslam ümmetinin biricik lideri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in hadisi­mizde dile getirdiği endişesinin boyutları hakkında bizlere yeterli ipuç­ları vermektedir. Bu endişe-i peygamberî, ümmetin hayatı açısından en hassas noktayı gündeme getirmektedir. Bu sebeple de fevkalade ciddî bir mesaj olarak iyi anlaşılması gerekmektedir.

Unutulmamalıdır ki, Hz. Peygamber’in endişesi, hiç bir zaman üm­met fertlerinden herhangi birinin endişesi gibi değildir. Ondan çok daha ciddidir. Hele de bu endişe, hadisimizde görüldüğü gibi çok özel ifade kalıplarıyla ortaya konmuşsa, konu üzerinde çok ciddi hassasiyet göste­rilmesi gerekecektir. Hadisin bir başka rivayetinde Hz. Peygamber konuyu, "inne ahvefe mâ ehafu"= ümmetim hakkında duyduğum en ciddî en­dişe..." diye ifade buyurmuşlardır.

İtiraf etmeliyiz ki, şu veya bu ölçüde başlangıçtan beri tarih, Hz. Peygamber'in bu endişesinin haklılığına şehadet edegelmiştir. Yani saptı­rıcı önderler hep gündemde olagelmişlerdir. Dinî konularda baskıcı, yasakçı ve inkârcı tutum ve uygulamalarla Müslümanları bunaltan, ya­nıltan ve onları inançları doğrultusunda kulluk yapmaktan alıkoyanlar, sürekli bulunagelmişlerdir. Bundan böyle de bulunacaktır.

Müslümanların inançlarını paylaşmayıp onları başka dünyalara peşkeş çekme gayretleri içinde bulunacak önderlerin, gerçekten ağır so­rumluluklarını hatırlayıp, önce kendilerine sonra da yönettiklerine acı­malarını beklemek -bunca tecrübeden sonra- İslam ümmetinin hakkıdır. Aksi halde dünyanın en zavallı ve en acınacak varlıkları bu saptırıcı ön­derler olacaklardır.


 

1. Ebû Davud, Fiten 1; İbn Mace, Fiten 9; Darimî, Mukaddime 23; Ahmed b. Hanbel, Müsned, l, 42; V, 278, 284; VI, 441
2. Buharî, Cum'a 11
3. el-A'raf (7), 6
4. el-İsra (17), 71
5. Müslim, İmare 11
6. el-Furkan (25), 74
7. Muvatta, Kur'an 43
8. Müslim, İmare 16
9. Bk. Darîmi, Mukaddime; 23
10. Müslim, İmare 22
11. Muslim, İmâre 19. 
12. Tirmîzî, Feten 77
13. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 124; V, 159;
14. Müslim, Mesacîd 26; Ahmed b. Hanbel, Müsned, l, 455,459; IV, 147
15. el-Bakara (2), 114
16. el-En'am (6), 157 
17. es-Saff (61), 7
18. en-Nahl (16), 24-25