Siyer Yazımında Muhammed Hamidullah'ı Farklı Kılan Yönleri

Doç. Dr. Adem Apak


Acaba Müslümanlar Hz. Peygamber’in hayatını niçin öğrenmek, okumak, yazmak ve tetkik etmek istemişlerdir? Veya Hz. Peygamber’in hayatını bilmek bizler için neden önemlidir?

Siyerin Temellendirilmesi:

Muhammed Hamidullah. siyer alanında yazdığı en önemli eser olan İslam Peygamberi'nin başlangıç kısmında, siyer çalışmalarına niçin gerek duyulduğunu açıklamaktadır. Acaba Müslümanlar Hz. Peygamber'in hayatını niçin öğrenmek, okumak, yazmak ve tetkik etmek istemişlerdir? Veya Hz. Peygamber'in hayatını bilmek bizler için neden önemlidir? Hamidullah, hem kendi dönemine kadar yazılan eserlerin, hem de bizzat telif ettiği çalışmaların yazılış sebebini ve daha sonra yapılacak aynı mahiyetteki araştırmalara niçin ihtiyaç duyulacağını şu şekilde izah eder: Allah Rasûlü (sav), insanların en şereflisidir ve kamil insandır, bu sebeple sadece peygamberliğini kabul edenlerin değil, dünyadaki her insanın O (sav)'nu tanımaya ihtiyacı vardır. Çünkü her ırk, her bölge ve her meslekten bir çok insan dünyadan gelip geçmesine rağmen, O'nun yeri kesinlikle doldurulamamıştır. Dünyada yaşamış olan pek çok kişi unutulmuştur, ancak Hz. Peygamber zihinlerde hala canlı durmaktadır. Bu sebeple O, tanınmayı ve tanıtılmayı her insandan çok daha fazla hak etmektedir. Ayrıca Müslümanların O'nu özellikle tanımaları gerekir. Çünkü  O'nun  yolu  bilinmezse sünnetini takip etmek ve gerçek anlamda Müslüman olmak mümkün değildir. Hz. Muhammed (sav), Kur'ân'ın insanlara ulaşmasını sağlamış ve inananlar için müstesna bir örnek olmuştur. O, bir peygamber olarak tebliğ ettiği İslam dinini bizzat yaşamış ve ideal anlamda müminlik örnekleri sunmuştur. Bu sebeple hayatını bilmek, Müslümanlar için öncelikli gaye ve vazife, hatta zorunluluk olmaktadır.

Rasûlullah (sav), dünyanın hak aleyhine bozulan dengesini yeniden kurmak için gönderilmiştir ve O'ndan sonra yeni bir elçi/peygamber de gelmeyecektir. Dolayısıyla dünyanın O'nun gösterdiğinden başka çıkış yolu ve kurtuluş şansı yoktur. Hz. Peygamber'in çağrısı bir ırk veya zümreye mahsus olmayıp bütün insanlığadır. O, özel nitelikli insanlara değil, ortalama/vasat olanlara hitap etmektedir. Zira Hz. Muhammed (sav) bir insan, bir kul olarak hayatın (sıradan insanın yaşadığı) bütün tezahürlerini yaşamış ve her alanda örnek alınabilecek mükemmel davranışlar sergilemiştir.1

Siyer Yazımında Kaynak Çeşitliliği

Siyer ilminin temel kaynakları Kur'ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in hadisleridir. Dolayısıyla bu kaynaklardan herhangi biri ihmal edilerek siyerin yazılması mümkün değildir. Ancak bunlar siyer telifi için gerekli olmakla birlikte, yeterli de değildir. Her şeyden önce siyer müellifinin sıradan bir biyografi yazarından farklı olması gerekir. Hz. Peygamber'in hayatını tetkik edecek kişi, samimi, derin bir anlayış sahibi, önyargısız ve tarafsız olmalıdır. Bundan başka siyer yazarı, Hz. Peygamber'in yaşadığı ülkenin önceki dönemini, ayrıca devrin beynelmilel tarihini bilmek durumdadır. Onun sosyoloji, edebiyat, askerlik gibi yan bilim ve sanatlarda yeterli derecede malumat sahibi olması da gerekir.

Hz. Peygamber'in hayatını tetkike başlayan kişi, her şeyden önce Kur'ân ve Hadis ilimlerine vakıf olmalıdır. Arap Edebiyatı, özellikle şiir alanında yeterli seviyeye ulaşmalı, kitabeleri tetkik edip onlar hakkında değerlendirmeler yapabilmelidir. Ayrıca o, sadece Hicaz merkezli bir tarih malzemesiyle yetinmeyip, Hicaz ile doğrudan veya dolaylı ilişkili olan çevre ülkelerin o dönemden kalan kroniklerinden ve kalıntılarından da istifade etmelidir. Mesela Çin, Habeşistan, Mısır, Bizans, İran ve Hindistan'dan Hz. Peygamber'in yaşadığı dönemin görünüşünü -dışarıdan gözlem olarak- tespit edebilmelidir.

Siyer yazarı, ilk siyer müellifi olarak bilinen İbn İshak başta olmak üzere, ilmi seleflerinin eserlerinden ziyadesiyle istifade etmeli, ayrıca muazzam bir bilgi birikimi sunan ensab kitaplarından en iyi şekilde yararlanmalı, Yakubi, Dineveri ve Taberi gibi siyer konularında önemli bilgiler aktaran umumî tarih kaynaklarını da ihmal etmemelidir.2 Nihayet siyer müellifi, bahsedilen kaynak eserlere ilave olarak, daha sonraki dönemlerde gerek doğuda, gerekse batıda neşredilen, hem Müslümanlar tarafından yazılmış, hem de müsteşriklerin telif ettikleri siyer ile ilgili eserlerden mutlaka haberdar olmalı ve bunları tetkik etmelidir.3

Muhammed Hamidullah, eserlerinde siyer kaynaklarından bilgiler aktarmak suretiyle hadiseleri değerlendirirken, zaman zaman şahsi gözlemleriyle tarihi bilgileri karşılaştırmış ve bu hususta gözlemlerine daha çok itibar etmiştir.

Şahsi Gözlem:

Muhammed Hamidullah, siyer çalışmalarında önceki dönemlerden kendisine ulaşan rivayetler ile iktifa etmeyip, tarihçilerin çokça ihmal ettikleri şahsi gözlem metodunu kullanmıştır. Geçmişte bir kereliğine yaşanmış tarihi hadiselerin gözlenebilmesi mümkün değildir. Ancak konu edinilen olayların meydana geldiği mekanları (şayet buralar hala korunabildiyse) tekrar inceleme imkanı her zaman vardır. Bu sayede, gerçekleştiği rivayet/iddia edilen olayların, gözlenen mekansal imkanlarla meydana gelip gelemeyeceğine dair kanaat izhar etmek mümkün olur. Hamidullah bu metodu siyer alanında yazdığı eserlerinde en güzel şekilde uygulamıştır. Mesela, Bedir savaşının gerçekleştiği alanı bizzat incelemiş, savaşı krokiler yardımıyla aktarmıştır.4 Uhud, Hendek, Hayber savaşları ve Mekke'nin fethini de benzer şekilde sunmuştur.5 Müellif, Hendek savaşı krokisini, ziyaret ettiği dönemdeki yerleşim mekanlarıyla iç içe göstererek, savaşın gerçekleştiği alanı farazi bir şekilde değil, kendisinin inceleme yaptığı dönemdeki gerçek boyutlarıyla tanıtmaya çalışmıştır.6 Ayrıca gözlem yaptığı tarihi mekanların, incelediği zamandan kendi gözlem tarihine kadar (1930-1950) geçen dönemdeki değişimlerinden ve ziyareti esnasındaki özelliklerinden de bahsetmiştir.7 Nitekim müellif, Uhud savaşının yapıldığı mekanı ziyareti esnasında, o dönemde bölgede hangi kabile mensuplarının yaşadığına dair güncel bilgiler verir.8   Benzer tespitleri gözlem yapma imkanı bulduğu Taif ve civarı9 ile Huneyn bölgesi10 hakkında da yapar. Hamidullah. Nur Dağı ve Hira mağarasını defalarca tetkik etmiş ve buralar hakkındaki gözlemlerini aktarmıştır.11 Bu esnada karşılaştığı bölge sakinlerine, oranın eski tarihi ile ilgili sorular sorarak, araştırmasında yerel kültürün kaynaklarından ve bölge sakinlerinin gözlem ve bilgilerinden de istifade etmiştir.12

Muhammed Hamidullah, eserlerinde siyer kaynaklarından bilgiler aktarmak suretiyle hadiseleri değerlendirirken, zaman zaman şahsi gözlemleriyle tarihi bilgileri karşılaştırmış ve bu hususta gözlemlerine daha çok itibar etmiştir. Müellif bu tavrını "Bütün belgeler yararlıdır, ama, hiçbir rapor kişisel gözlemle bir değildir" sözleriyle dile getirir.13 Onun bu yönünü Uhud savaşı ile ilgili değerlendirmelerinde bulmak mümkündür: Hamidullah pek çok kişinin Uhud Dağı'nın arkasında bir geçit olduğunu ve geçidin doğruca Hz. Peygamber'in savaş esnasındaki karargâhına açıldığını, bu sebeple okçuların yerlerini terk etmesi sebebiyle Müslümanların bu savaşta zor anlar yaşadığının kaynaklarda zikredildiğini ifade ettikten sonra, kendisinin burayı hem 1932 hem de 1939'da defalarca incelediği ve bizzat dağa tırmandığı halde, böyle bir geçide rastlamadığını, dolayısıyla Halid b. Velid'in dağın arkasından saldırmasının mümkün olmadığını, ancak 10 kilometre kadar bir mesafeyi aşıp etrafını dolaşarak Müslümanlar üzerine hücum etmesinin daha yüksek bir ihtimal olduğunu ifade eder.14

Hamidullah ise siyer konularını çok daha geniş çerçeveli ele alır. O, sadece Mekke veya (biraz daha geniş şekilde düşünülürse) Mekke-Medine-Taif üçgeni değil, bütün bir Hicaz ve Arap yarımadası merkezinde bir siyer takdimi yapar. Hatta zaman zaman bu sınır da aşılıp, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bağlantı sağlayan, Bizans, İran ve Habeş ile kültürel, dinî, siyasi, ticari ve askerî ilişkileri bulunan bir Arap yarımadası perspektifiyle Hz. Peygamber’in faaliyetlerini inceler.

Geniş Çerçeveli Siyer Sunumu

Siyer alanında yazılmış kitaplar, konularını genelde dar çerçeveli olarak Hz. Peygamber odaklı olarak ele almışlardır. Bu tür eserlerin başlangıç kısmında. İslam öncesi dönem Mekke'si ve Kâbe hakkında kısa bilgiler verilmekte, ardından Hz. Peygamber'in soyu ile ilgili özet malumat aktarılmakta, daha sonra O (sav)'in özel hayatı ve peygamberlik faaliyetlerine geçilmekte, akabindeki olaylar da Hz. Peygamber'in şahsi faaliyetleriyle ilgili oldukları derecede zikredilmektedir. Hamidullah ise siyer konularını çok daha geniş çerçeveli ele alır. O, sadece Mekke veya (biraz daha geniş şekilde düşünülürse) Mekke-Medine-Taif üçgeni değil, bütün bir Hicaz ve Arap yarımadası merkezinde bir siyer takdimi yapar. Hatta zaman zaman bu sınır da aşılıp, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları arasında bağlantı sağlayan, Bizans, İran ve Habeş ile kültürel, dinî, siyasi, ticari ve askerî ilişkileri bulunan bir Arap yarımadası perspektifiyle Hz. Peygamber'in faaliyetlerini inceler. Müellif, bu bakış açısıyla Hz. Peygamber'i dünyanın bütün bu bilinen bölgelerine (sadece Mekke veya Hicaz değil) gönderilen bir peygamber olarak görür ve O'nun nübüvvetini bir şehrin veya bir bölgenin değil, o günün dünyasının en önemli olayı olarak kabul eder. Hamidullah bu bakış açısıyla mesela Bedir savaşını sadece Mekke-Medine arasında veya Medineli Müslümanlarla Mekke müşriklerinin iştirak ettikleri bir çatışma ya da Hicaz'ın bir iç meselesi olarak görmeyip, bunun uluslararası boyutuna dikkat çekerek, savaşın Habeşistan'daki yansımalarına işaret eder.15 Benzetmek mümkün olursa, Hamidullah, siyer konularını sadece Hz. Peygamber odaklı bir sanal kameradan izlemek yerine. Hz. Peygamber'i ve çevresini en merkeze almakla birlikte, hadiseleri, çevre ülkelerdeki yankılarını da gözlemleyebilecek şekilde çok daha geniş çerçeveli bir perspektifle sunmaya çalışır.

Hamidullah'ın ortaya koymaya çalıştığımız siyer metodu, İslam Peygamberi adlı eserinde müşahhas hale gelmiştir. Nitekim müellif, eserinin başlangıç kısımlarında Hz. Peygamber'in soyu ve Mekke'nin siyasi hayatına geçmeden önce, o dönemin dünyası hakkında muhtasar, ama ihatalı malumat aktarır. Bu bahiste zikri geçen coğrafi bölgeler Çin. Hindistan, Türkistan, Moğolistan, Bizans, İran ve Habeşistan'dır.16 Hamidullah, bu bölgelerdeki siyasi, içtimai ve dinî görünümlerin bir panoramasını sunduktan ve bölgelerin hususi problemlerini zikrettikten sonra, yeni bir dünya düzeni ve dinî öğretiye ihtiyaç duyulduğunu şu ifadeyle dile getirir:

"İşte insan o devirde, bunların (doğru ve gerçek) kendisine yeniden söylenilmesine ve yeni baştan  kendisinin sadece bir takım haklara sahip değil, aynı zamanda karşılıklı vazifelerle de yüklü bulunduğuna ve hayatında işlemiş olduğu fiil ve hareketlerinden mesul ve bunların hesabının mutlaka bir gün vereceğine dair yeni baştan bir öğretime tabi tutulmaya muhtaçtır."17

Bu ifadeleriyle sadece Hicaz'ın değil, bütün dünyanın bir mübelliğe ihtiyaç duyduğuna işaret eden Hamidullah, önce tebliğ için en uygun olan mekanı aramaya çalışmış ve bu mekanda olması gereken coğrafi, sosyolojik hususiyetleri saydıktan sonra buna en uygun merkezin genelde Arap yarımadası, özelde de Mekke olduğunu ileri sürmüştür.18 Müellif Mekke'nin neden tebliğ merkezi olarak seçildiğini akli delillerle izah etmesinin ardından hu göreve Hz. Peygamber'in seçilmesinin sebeplerini de aynı şekilde ortaya koymaya çalışmıştır.19 Hamidullah, siyer alanındaki bu orijinal değerlendirmelerinden sonra klasik siyer eserlerinin genellikle ilk konusu olan Mekke'nin tarihi ve Hz. Peygamber'in soyunun zikrine geçmiştir.20

Kronolojik Metoddan Sistematik Metoda Geçiş

Muhammed Hamidullah, eserlerinde kendisinden önce doğu bilimcilerinin müracaat ettikleri araştırma tekniklerini ustaca kullanmış, geliştirmiş ve çalışma yaptığı bütün disiplinlere bu sistematik yaklaşımını yansıtmıştır. Onun bu tavrını özellikle İslam Peygamberi kitabında müşahede etmek mümkündür. Hamidullah. Allah Rasûlü'nün hayatını (klasik siyer kitaplarında olduğu gibi) menkıbevi üsluptan kurtararak rasyonel bir şekilde ele almış ve konuları akli izahlarla açıklamaya çalışmıştır.21 Onun bu tür bir yol takip etmesinde hukuk araştırmacısı olmasının mutlaka etkisi vardır. Ayrıca onun, eserini neşrettiği Mutezile kelamcısı ve fıkıh alimi Ebu'l-Hüseyn el-Basri'nin22 fikirlerinden etkilenmiş olduğu da söylenebilir. Müellif, hukuk ilminden elde ettiği metodu siyer/tarih konularına da teşmil etmiş, kesinlikle yalın bir tarih aktarımına itibar etmeyip, tenkit, tercih, tahlil ve değerlendirmeye dayalı bir sistem takip etmiştir.23

Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi isimli eserini iki kısımda ele almıştır. Birinci kısımda (tercümenin ilk cildi) siyerin siyasi konularını, ikincisinde ise kültür ve medeniyet bahislerini incelenmiştir. Her iki bölümde de siyer bahisleri klasik siyer kitaplarının aksine kronolojik değil, sistematik olarak sunulmuştur. Başka bir şekilde söylemek gerekirse, eserde farklı kategorilere ayrılan konular, kendi içlerinde kronolojik olarak işlenmiştir. Mesela Medine'ye hicret sonrasında gerçekleşen ve Siyasi-Dinî Hayat başlığıyla aktarılan hadiseler, Kureyşliler, Ehabiş Kabileleri, Habeşliler, Mısırlılar, Bizanslılar, İranlılar, Yarımadadaki diğer Araplar, Yahudiler, Medine dışındaki Yahudiler, Hıristiyanlar ile ilişkiler şeklinde tasnif edilmiş, ardından bu kategoriler kendi içinde kronolojik bir şekilde sunulmuştur.24

Eserin ikinci kısmı (cildi) de benzer özelliklere sahiptir. Müellif burada zamanımızdaki ilim tasniflerine göre kültür ve medeniyet tarihi konularına dahil edilebilecek siyer bahislerini ele almıştır. Bu kısımda Hz. Peygamber'in dinî, ahlaki ve içtimai sahadaki eğitim, öğretim ve uygulama faaliyetleri incelenmiştir. Bu başlık altında ibadet  ve eğitim tarihi, özellikle ilmî faaliyetler konu edilmiş, ayrıca devletin tanımı, kuruluşu, kuramsallaşması yetkisi, sorumlulukları ve fonksiyonları üzerinde tespit ve değerlendirmeler aktarılmış, adli sistemin kuruluş ve yönetilmesi, iktisadi ve askeri teşkilatların işleyişi, diplomatik hayatın başlangıcı ve gelişmesi ile Hz. Peygamber'in siyaset sisteminin temel prensipleri örneklerle sunulmuştur. Mimari ve şehircilik faaliyetleri de bu bölümde kendisine yer bulmuştur. Eserin son kısımlarında ise sosyal hayat üzerinde durulmuş, yani siyerin sosyal tarih alanına giren hayat görüntülerine yer verilmiş ve nihayet Hz. Peygamber'in vefatı ve akabinde gerçekleşen hilafet meselesinden bahisle eser tamamlanmıştır.

İslam Peygamberi'nde dikkat çeken diğer bir husus da, hicretten önce Müslüman kadınların faaliyetleriyle ilgili müstakil bir konunun ele alınmasıdır ki. böyle bir bahse diğer siyer kitaplarında tesadüf etmek mümkün değildir.25 Hamidullah. Hz. Peygamber döneminde Müslümanların Yahudi ve Hıristiyanlarla siyasi ilişkilerinden bahsederken, onların dini hayatları hakkında da özet bilgiler aktarmış, burada Kur'ân-ı Kerim'e göre Mesih ve Hıristiyanlık başlıklı bir bölümü eserine dahil etmiştir.26 Arabistan'da yayılma imkanı bulan Mecusilik, Sabilik, Budizm gibi dinler de kitabın bu kısmında özet mahiyette de olsa yer bulmuştur.27 Bu gibi konular, Hamidullah'ın siyer muhteviyatına dahil ettiği yeni mevzular kabilindendir. Müellif bu şekilde Hicaz'ın siyasi, kültürel, sosyal ve dinî görünümü hakkında sistemli bilgiler aktarmış ve sadece Hz. Peygamber değil, O'nun odağında yer aldığı coğrafi merkez çerçeveli bir siyer sunumu yapmaya çalışmıştır.

Muhammed Hamidullah’ın siyer alanına getirdiği yeniliklerden biri, belki de en önemlisi, Hz. Peygamber’i takdimde mucize boyutundan ziyade, O’nun insani yönünün ve getirdiği dinî öğretinin öne çıkarılması hususudur.

Hz. Peygamber'in Takdiminde Dinî Öğretinin ve İnsanî Boyutun Öne Çıkarılması

Muhammed Hamidullah'ın siyer alanına getirdiği yeniliklerden biri, belki de en önemlisi, Hz. Peygamber'i takdimde mucize boyutundan ziyade, O'nun insani yönünün ve getirdiği dinî öğretinin öne çıkarılması hususudur. Gerek eski kaynaklarda, gerekse günümüzde yazılan siyer kitaplarında Hz. Peygamber'in faaliyetlerinin sunumunda mucize bahislerine ağırlık verildiği ve Allah Rasûlü'nün doğumundan itibaren mucizeler ışığında tanıtıldığı açıkça görülür. Nitekim bu konuda Delâil diye bilinen müstakil kitaplar yazılmıştır.28

Muhammed Hamidullah, peygamberliğin takdiminde, özellikle mucize bahsinde seleflerinden farklı yaklaşımlara sahiptir. Müellif, "Bir peygamberden beklenen şey, onun doğumundan itibaren mucizeler göstermesidir." şeklinde mucizeler hakkındaki genel kanaatini aktardıktan sonra, eserinde Hz. Peygamber'in doğumu ve çocukluğu esnasında meydana geldiği rivayet edilen ve mucize olarak nitelendirilen hadiseleri,29 kalbinin yarılması meselesini,30 O'nun müşrik bayramlarına katılmasının engellendiği hususunu31 herhangi bir yorum ve değerlendirme yapmaksızın sıralar. Ancak bunlar arasında sadece Bahira hadisesine itiraz ederek, buna inanmanın safdillik olacağını söyler.32 Peygamberlik sonrasında gerçekleşen hicret esnasında mağaradaki güvercin ve örümcek meselesi33 ile yolda karşılaşılan Ümmü Mabed'in keçisinin bol süt vermesi34 gibi olayları da eserine alır. Fakat bunlar hakkında da herhangi bir görüş açıklamaz.35

Muhammed Hamidullah, mucizeler ile ilgili esas kanaatlerini kitabının Mirac ve Mucizeler başlıklı kısımda dile getirir.36 Kur'ân-ı Kerim'de bir çok peygamberden ve onların mucizelerinden bahsedildiğini ifade ederek, Musa'nın asasının yılan olması, kaybolan Yusuf'un bulunduğuna dair babası Yakub'un vahiy alması ve İsa'nın hastaları iyileştirmesini buna örnek olarak gösterir.37 Müellif, bu örnekleri sıraladıktan sonra, Allah'ın, zor vazifelerini yerine getirirlerken hem kendilerini kuvvetlendirmek ve hem de şereflendirip üstün kılmak için peygamberlerine fevkaladelikler verdiğini ve onlar için mucizeler yarattığını ifade eder. Hz. Peygamber'e de bazı mucizeler verilmiştir. Ancak Hz. Ebû Bekir ve Hz. Hatice O'na inanmak için mucizeye ihtiyaç duymamışlardır. Bununla birlikte O'nun mucizelerinin birer şahidi olmalarına rağmen, Ebû Cehil ve Ebû Leheb gibiler de yola gelmemişlerdir.38 Bu ifadeleriyle müellif, mucizenin iman konusunda tek başına yeterli olmadığını vurgulamak istemiştir. Yani Hamidullah'a göre, mucizenin inanmadaki tesiri ve önemi kat'i değil, izafidir.39 Müellif, gerek önceki peygamberler, gerekse Hz. Peygamber'in mucizeleri hakkındaki görüşlerini şu ifadeleriyle ortaya koyar:

"Ben şahsen, Allah'ın seçilmiş kulları olan rasûllerin gösterdiği bütün mucizelerin gerçekliğine tam manasıyla inanan bir kimse olmakla birlikte, varlığı vacip (zaruri) olduğu için Allah'a ve Allah'ın rasûllerine ve doğruluk dereceleri pek açık bir surette gözlerimiz önünde serili durması dolayısıyla bu rasûllerin getirip tebliğ ettiği ilahî öğretime inanmak lazım geldiği şeklinde bir düşünce tarzına sahip olmaktan kendimi alıkoyamamaktayım. Mucizeler, gönül ve kalbimize sığmayan bir şeyi kabul etmemiz için bizi zorlayan olaylardır. Mucize bir nevi zor ve cebir vasıtasıdır, cebir ve zor altında kalarak gösterilen bir itaat ve teslimiyet değer taşımaz; Kur'ân-ı Kerim'de bu konu açık surette gösterilmiştir." (el-Ankebut, 29/50-51)40

"Benim acizane reyime göre, Muhammed (sav)’in insan olması hasebiyle (sebep-netice ilişkisi içinde gösterdiği emek ve gayreti bilip öğrenmemiz), Allah tarafından O’nun faydalanması için O’na verilen insan üstü mucizeleri bilmemizden daha istifadelidir ve bizim için daha öğretici mahiyettedir. Muhammed (sav)'in getirip bize bıraktığı ilahî tebliğ ve öğretim, insan olmamız hasebiyle bizimle daha çok ilişkilidir ve bize hitap eder. Bu ilahî tebliğin ana yapısı ve gerçekliği hususunda O’nun kendi hemşehrilerini ikna edip buna inandırması gayesiyle kullandığı usul ve yolu bulup ortaya çıkartabilmemizde mucizeler, ikinci planda yer işgal ederler."

Hamidullah, "Allah'ın Rasûlü'nde sizler için, Allah ve ahiret gününe ümitle bağlananlar ve Allah'ı bol bol zikredip hatırlayanlar için muhakkak pek güzel bir örneklik vasfı vardır." (el-Ahzab, 33/21) âyetinin, Hz. Peygamber'in hayatı üzerinde eser yazan kişinin mucizeler üzerinde uzun uzun durmasını engellediğini ileri sürer. Müellif ayrıca muteber hadis kitaplarında yer alması sebebiyle üzerinde hiç şüphe bulunmayan ve tarihe mal olmuş mucizelerin felsefesini yapmanın ve bunların olabilirliklerini münakaşa etmenin Peygamber'in takdimi açısından lüzumuna kani olmadığını şu ifadeleriyle dile getirir.41

"Ben inanıyorum ki, bir inanış manzumesinin yahut davranışlar ve eylem nizamının akla uygunluğu ve mantıkîliği bizzat o sistem vasıtasıyla ispatlanır, yoksa sadece mucizelerle değil. (Allah için namaz kılmak ve oruç tutmak lazım geldiğine dair İslami öğretim) ile (ben bir ağaca seslenip onu çağırsam, o yerinden koşup gelir) ifadesi arasında bir ilişki görmüyorum. Bir ağacın yer değiştirmesi hiç şüphesiz bir mucizedir, fakat hareketsiz bir cismin hareket eden cisim haline gelmesiyle, sırf Allah emrettiği için namaz kılmak ve oruç tutmak şeklinde yaratılanların yerine getirmek durumunda oldukları vazife arasında hiçbir münasebet ve bağ bulunmamaktadır. Bu ve buna benzer bir çok sebepler altında ben elinizdeki bu mütevazı siyer kitabında hemen hemen pek az bir şekilde mucizeler konusuna eğilmiş bulunuyorum."42

"Benim acizane reyime göre, Muhammed (sav)'in insan olması hasebiyle (sebep-netice ilişkisi içinde gösterdiği emek ve gayreti bilip öğrenmemiz), Allah tarafından O'nun faydalanması için O'na verilen insan üstü mucizeleri bilmemizden daha istifadelidir ve bizim için daha   öğretici mahiyettedir. Muhammed (sav)'in getirip bize bıraktığı ilahî tebliğ ve öğretim, insan olmamız hasebiyle bizimle daha çok ilişkilidir ve bize hitap eder. Bu ilahî tebliğin ana yapısı ve gerçekliği hususunda O'nun kendi hemşehrilerini ikna edip buna inandırması gayesiyle kullandığı usul ve yolu bulup ortaya çıkartabilmemizde mucizeler, ikinci planda yer işgal ederler."43

Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber'in takdiminde mucize boyutu hakkındaki kanaatlerini aktardıktan sonra, mucizelerin teferruatı ve Hz. Peygamber'in sîretinin felsefi görünüş ve izahları hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere de Süleyman Nedvî'nin eserini44 tavsiye eder.45

Hamidullah, Hz. Peygamber'in mucizeleri konusundaki görüşlerini Mirac bahsinin sunumunda da farklı ifadelerle, ancak aynı muhtevayla bir defa daha dile getirir. Müellif, konunun başlangıç kısmında olayı kısaca özetledikten sonra Miracın, hem büyük bir şeref ve hem de büyük bir mucize olduğunu ifade ederek, Hz, Peygamber'i şereflendirmek için Allah tarafından kendisine nasip edilen İsrâ ve Mirac mucizesinin Müslüman camianın gerçekten haklı olarak övünmesi ve gurur duyması gereken bir vesile olduğunu söyler.46 Ardından, bu hadisenin şeklinden ziyade ruhu ve mesajıyla ilgilenilmesinin gerektiğine işaret eder:

"Benim acizane görüşüme göre Miracın açıklanıp anlatılması, Allah'ın kullandığı aynı şekil tavsif ve anlatımlarla yapılması gerekir. Kur'ân ve hadislerle verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda, ahiret âleminin ele alındığı ve insan hayal gücünün hissedebileceği ve fakat ifade edemeyeceği konulardan bahsedildiği daima hatırda tutulmalıdır. Mühim olan şey bir insanın Allah'a doğru yücelişi ('urüc) şeklinde görülen muhtevadır. Yoksa bunun nasıllığı ve nerede cereyan ettiği değildir. Bu mucize, tamamen ruhi-manevi alanda cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufi manada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icap eder, asla coğrafi ve turistik bir seyahat olarak değil."47

Müellif, Mirac ile ilgili bu görüşlerini aktardıktan sonra konuyu kaynaklarda geçtiği gibi teferruatlı bir şekilde anlatır.48 Hamidullah. olayın nasıllığı konusuna girilmemesinin gereğini vurgulamakla birlikte, kendi görüşüyle çelişerek, hadisenin oluşuyla ilgili değerlendirme yapmaktan da kendini alamamış ve Miracın uykuda mı, yoksa uyanık halde mi gerçekleştiği, bedeni mi yoksa ruhi mi cereyan ettiği tartışmalarına girmiştir.49 Ona göre Miracın maddi olduğuna inanan ulemaya bazı itirazlar ileri sürülebilir. Şöyle ki, Miraçta maddi yolculuk hadisesi Allah'ın her yerde hazır ve nazır olma sıfatlarına aykırı düşer. Halbuki Allah, "Biz O'na şah damarından daha yakınız." (Kaf, 50/16) buyurmamış mıdır? O zaman O, her yerde hazır nazır olunca, bizim O'nu göklerde ve semalarda bulunan Tahtta (Arş) aramamız, Allah'ı kendi Tahtından küçük, bu Tahtın da göklerden küçük ve bu göklerin de kainattan küçük, yani en dışta kainat olmak üzere, hepsini birbiri içinde tasavvur edip öylece inanmamız icap eder ki, böyle bir düşünce İslam'ın Allah tasavvuruna aykırı olduğu için kabul edilemez.50 Hamidullah, Miracın gerçekleşmesi hususundaki kanaatlerini belirttikten sonra, bu konudaki asıl bakış açısını yeniden dile getirerek görüşlerini şu şekilde tamamlar:

"Şahsen ben bir Müslümanın beyhude münakaşaya girmemesinin daha iyi olacağı kanaatindeyim. Allah'ın insanlığa bahşettiği bu fevkalade nimet ve teveccühten, yani Miraçtan manevi-ruhi yönde kendimiz için istifadeler sağlamalıyız. Özellikle Rasûlullah bizzat buyurmaktadır ki (İbn Hanbel. III. 321, 339) ‘Bir Müslümanın namazı Miracıdır.' Peygamber'in Miracı kendine, bizim Miraçlarımız hiç şüphesiz buna layık isek, yani şahsen buna liyakat kazanmış isek her birimizedir."51

Muhammed Hamidullah'ın Miracın nasıllığından ziyade, vermek istediği mesajı önemsemek gerektiği şeklindeki prensibine rağmen, olayın nasıllığı konusuna dair kanaat aktarması,52 onu bu konudaki tartışmaların içine çekmiş, görüşleri, zaman zaman Mirac mucizesini inkar ettiği şeklindeki ithamlarla yüz yüze gelmesine sebep olmuştur. Nitekim Erzurum'daki konferanslarında bu konudaki dile getirdiği açıklama ve kanaatlerini eleştiren reddiye türünden bir risale yayınlanmıştır.53 Mirac hadisesinin nasıllığına dair tartışmalar her zaman yapılmakla birlikte,54 bu kanaatinden yola çıkarak Hamdullah'ın mucizeleri inkar ettiği, hatta siyer takdiminde mucizeleri kullanmadığı/dikkate almadığı şeklindeki bir görüş şüphesiz müellife haksızlık olur. Çünkü böyle bir kanaati, bizzat onun İslam Peygamberi isimli eserinin muhtevası çürütür. Zira bu kitapta onun Hz. Peygamber'le ilgili pek çok mucizeyi zikrettiği açıkça görülmektedir. Müellifin mucizelere bakışı, onların mucize olup olmadıkları üzerinde değerlendirmeler yapmaktan ziyade, Hz. Peygamber'in özelde Müslümanlara, genelde de tüm insanlığa takdimde mucizenin İslami öğretiye göre ikinci planda değerlendirilmesi şeklindeki metodik yaklaşımı dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Yoksa mucizelerin özü ve gerçekliği ile ilgili olarak onun herhangi bir itirazı, tespit edebildiğimiz kadarıyla söz konusu değildir.

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Muhammed Hamidullah geçen asrın en büyük İslam alimlerinden birisi olarak, özellikle Hz. Peygamber'in tanınması ve tanıtılmasında, yani siyer ilmi sahasında önemli bir misyon üstlenmiş ve bu alanda kıymetli eserler vermiştir. Sadece eserlerinin sayısı ve çeşitliliği değil, muhtevaları da dikkate alındığında, onun siyer/İslam tarihi alanına önemli açılımlar ve alternatif sunum metodları kazandırdığı açıkça görülür. Onun siyere getirdiği en önemli yeniliklerden birisi de mucize merkezli peygamber takdiminden, insani odaklı ve dini öğreti merkezli bir peygamber takdimine geçiştir. Muhammed Hamidullah'ın aynen hukuk, hadis, tefsir sahalarında olduğu gibi, bu alandaki eserleri de hem metod hem muhteva açısından daha sonra telif edilecek eserlerin öncüsü ve araştırmacıların ilham kaynaklarından biri olmaya devam edecektir.

Dipnotlar

 1-İslam Peygamberi, I, 3-6.

 2-Hamidullah, çalışmalarında mümkün olduğunca ilk kaynaklara müracaat etmiş, eserlerinde matbu kaynaklar kadar yazmaları da kullanmıştır. Altınay, s. 269; Yaşaroğlu, s. 92.

 3-İslam Peygamberi, I, 7-10.

 4-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 29-30, 33.

 5-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 52, 67, 107, 87.

 6-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 67.

 7-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 42-43.

 8-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 50.

 9-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 95-96.

10-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 92.

11-İslam Peygamberi, I, 73.

12-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 94.

13-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 107.

14-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 57.

15-Hz. Peygamber'in Savaşları, s. 45-46.

16-İslam Peygamberi, I, 11-17.

17-İslam Peygamberi, I, 17.

18-İslam Peygamberi, I, 18-23, 24-26.

19-İslam Peygamberi, I, 27-30.

20-İslam Peygamberi, I, 31-35.

21-Altınay, s. 271.

22-Basrî, Ebu'l Hüseyin, el-Mutemed fi Usûli'l Fıkh, (nşr. Muhammed Hamidullah), I-II, Dimaşk 1965.

23-Yaşaroğlu, s. 91-92.

24-İslam Peygamberi, I, 217-613.

25-İslam Peygamberi, I, 168-175.

26-İslam Peygamberi, I, 546-646.

27-İslam Peygamberi, I, 646-650.

28-Mesela bk. Ebü Bekr Cafer b. Muhammed b. Hasan Firyâbî, Delâilun-Nübüvve, (thk. Amir Hasan Sabri), ? 1986, (Dâru Hira): Ahmed b.Abdullah   el-İsfahani, Delailü'n-Nübuvve,   Haleb, ts. (Dâru'l-Vâî); Kadı Abdülcabbar, Tesbitü Delailun-Nübûvve, [thk. Abdülkerim Osman), I-II, Beyrut 1966. (Dâru'l-Arab); Beyhaki, Delailun-Nübûvve ve Marifeti Ahvâli

Sahibi'ş-Şeria, I-VII, Beyrut 1985.

29-İslam Peygamberi, I, 40-44.

30-İslam Peygamberi, I. 102-103.

31-İslam Peygamberi. I. 48-49.

32-İslam Peygamberi, I, 47-48.

33-İslam Peygamberi. I. 163.

34-İslam Peygamberi I, 165.

35-Hz. Peygamber'in (sav) gerek risaletinden önce gerekse sonra meydana geldiği bildirilen olağanüstü hallerle ilgili olarak farklı bilgi, yorum ve değerlendirmeler için bk. Sâbûnî Nureddin Ahmed b. Mahmud, Matûridiyye Akaidi, (çev. Bekir Topaloğlu). Ankara 1979. s. 109-127; Filibeli Ahmed Hilmi, İslam Tarihi, İstanbul 1982. s. 145-148; Bulut, Halil İbrahim, Nübüvvetin İsbatı Açısından Hissi Mucizeler, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2001. s. 30-44, 69-85, 215-290; Ahatlı, Erdinç.

36-İslam Peygamberi I, 119.

37-İslam Peygamberi I, 120.

38-İslam Peygamberi I, 121.

39-Yaşaroğlu, s. 95. Mucizenin peygamberin nübüvvetine delalet derecesinin ne olduğu konusunda daha önceki müellifler de benzer ifadeler dile getirmişlerdir. Mesela Bağdadi'ye göre mucize, peygamberin peygamberliğini istidlale zorlayıcı değil, yardımcı bir unsurdur. Başka bir ifadeyle peygamber olduğunu iddia eden kimsenin peygamber olduğunu bilmek, mucize ve diğer akli delillere müracaatla elde edilen akli bir sonuçtur. Ona göre Şeri İlimler nazara (akl) dayanır. Çünkü şeriatın sıhhati, nübüvvetin sıhhatine bağlıdır. Nübüvvetin sıhhati ise nazar ve istidlal yoluyla nübüvvetin bilinmesinin sıhhatine bağlıdır. (Abdûlkadir el-Bağdâdî. Usülud-Dîn, İstanbul 1928, s. 156-157). Benzer şekilde H.VII. yüzyıl sûfilerinden es-Sühreverdî de peygamberlerin nübüvvetinin mucize ile değil, irsal (insanlara peygamber olarak gönderilmek) ile sabit olacağını ifade eder. (es-Sühreverdi, Ebu'n-Necib Adabü'l-Mûrid. Kahire ts., (Dâru'l-Vatani'l-Arabi), s. 26. Bu konuda değerlendirmeler için bk. Karadaş, Cağfer, "İsbat-ı Nübüvvet ve Peygamberlik ve Hz. Peygamber'in Peygamberliği Adlı Eser Üzerine", Hadis Tetkikleri Dergisi, sy. 1. İstanbul 2003. s. 152-156.

40-İslam Peygamberi I, 122-123.

41-İslam Peygamberi I, 123.

42-İslam Peygamberi I, 125.

43-İslam Peygamberi I, 128.

44-Seyyid Süleyman en-Nedvî, Siretü'n-Nebi, Daru'l-Musannifin, Azamgarh, U.P./Hindistan.

45-İslam Peygamberi I, 128.

46-İslam Peygamberi I, 129.

47-İslam Peygamberi I, 133.

48-İslam Peygamberi I, 134-142.

49-İslam Peygamberi I, 142-143.

50-İslam Peygamberi I, 143.

51-İslam Peygamberi I, 144.

52-Müellifin bu konudaki görüşleri için ayrıca bk. "Mucize, Keramet, İstidrac", Konferanslar, (çev. Zahit Aksı), ?? Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Yay., Erzurum 1975, s. 1-14.

53-Çıkman, Zeki, Mirac ve Hamidullah, İstanbul, 1976.

54-Bu konuda farklı rivayetler ve rivayetlerin değerlendirilmesi için bk. İbn Kesir, Hadislerle Kur'ân Tefsiri, (çev. Bekir Karlığa-Bedrettin Çetiner), I-XVI, İstanbul 1985, IX, 4601-4684.