Ashab-ı Kehf Aynası

08 Haziran 2016

"Senin isminle Allah'ım" diye başlıyordu sözleşme. Elden ele dolaştı; hiç sönmeyecek nefret közü olarak dudaklara bulaştı. “Son darbe” olacaktı. Allah’ın adıyla Allah’ın Elçisi’ni susturacaklardı. Söz’ün kalbini sekteye uğratacaklardı sözde.

Emir kat’i. Kesilecekti irtibatlar. Yakınlıklar yok sayılacaktı. Kurduğu bağları hatırlatarak insanı teselli eden Söz’ün Elçisi’nin bağları koparılacaktı. İnsanı yeryüzünün nazlı misafiri olarak ağırlayan Söz bağı çözülecekti. “Bağ evi”inden, kalbinin yurdundan kovulacaktı insan.

Söz’ün akla kapı açan, iradeyi sayan nezaketine karşı akıl hapsedilecek, iradeler zincirlenecekti. Söz’ün gücüne karşı, gücün sözü konuşturulacaktı. Ki aslında bu, Söz’ün gücünün teyidi olacaktı. Söze karşı güce dayananlar, farkında olmadan, Söz’ün zarif zaferini imzaladı. Kabilecilik kışkırtılarak bastırılacaktı Söz’ün vicdana dokunuşu. Söz’ün, kalıbı kalbe döken inceliğine haset alevlenişiydi olanın hepsi. Söz’ün gücüne güç yetiremeyenlerin mağlubiyetinin belgesiydi boykot sözleşmesi. Katılaşmış kalplerini huzurun göğsüne koyamayacak mütekebbirlerin çaresizliği...

Boykot Sözleşmesi seslice okundu sonunda: "Hâşimoğullarına ve Abdulmuttaliboğullarına karşı onlara kız vermemek ve onlardan kız almamak, onlara bir şey satmamak ve onlardan bir şey satın almamak, Muhammed'i iade edip Kureyş onu öldürmedikçe onlarla ilişkileri kesmek üzere yapılmış anlaşmadır."

Bu ağır tecridin ne kadar süreceği bilinmiyordu. Belki de bir ömür… Ömür olmasa da ölümüne söz alınmıştı Elçi’nin. Mekke’nin dar sokakları iyice daralacaktı müminler için. Komşuluklar zora girecekti. Akrabaların birbirine şefkat etmesine bile izin verilmeyecekti. Kardeşliğin gölgesi çekilecekti meydanlardan. Göklü Söz’ün kalplere akışını kesemeyince, ilişkileri kesmeye yeltendi Mekke’nin mütekebbirleri. Sandılar ki şefkat damarlarını tıkayarak, vahyin şefkatli sesi susturulacaktı.

Müminlerin aylar sürecek böylece yalnızlığı başladı.

Kuvvetin sarhoşluğuna yaslananlar hakkı boğmaya çalıştılar. Oysa hiçbir duvar düşünceyi hapsedememişti. Zulmün karanlığı ışığın tek bir kıvılcımına bile direnemeyecekti.

Sonunda hakka yenildi kuvvet.

Yabancı değildi Allah'ın Elçi'sine bu tablo. Sessizliğini bir cevher gibi sakladı kalbinde. Sonunda, en sonunda, Hakk’ın galip geleceğinden emindi. Bu ağır sınavı geçer geçmez, Allah'ın Elçisi'nin ve müminlerin karşısına Ashab-ı Kehf aynası konuldu. "Rablerine iman etmiş gençler"in asil direnişi, soylu öfkesi. Ashab-ı Kehf Kıssası.

"… ‘ey Rabbimiz,’ demişlerdi, ‘bize katından bir rahmet bahşet ve içinde bulunduğumuz şartlar ne olursa olsun, bizi doğruluk bilinciyle donat.’” (Kehf, 10)

Belli ki Ashab-ı Kehf’in kaderini yaşamışlardı. Mekke’nin kederli yüzüne sessiz bir zafer daha yazıldı böylece. Ki hiçbir ayeti bedelini ödemeden duymazdı Allah’ın Elçisi. Sonu belli olmayan mağara yalnızlığının dudağından seslendi Kehf Suresi’nin teselli sözleri. Kalbini koyduğu Söz’lere nefes oldu Allah Rasûlü (sav). Dudağına köz değdirdikçe yeniden alevlendi Âdem (as)’in dualı avuçlarındaki baba ocağı.

Bildi ki Elçi Söz’ün hakkı bazen susmaktır; kapatıp dudağını semaya can kulağı olmaktır. Dünya dar getirildiğinde imanın mağarasına sığınanlar, hep kazandılar. Sığınışlarıyla hem gerçeğe elçi oldular hem insanlığa ümit ışığı sundular. Vahyin kendisi en güzel ‘kehf’tir insana: “Keşke bilseler.”

Bildi ki Elçi Söz’ün hakkı bazen susmaktır; kapatıp dudağını semaya can kulağı olmaktır. Dünya dar getirildiğinde imanın mağarasına sığınanlar, hep kazandılar. Sığınışlarıyla hem gerçeğe elçi oldular hem insanlığa ümit ışığı sundular. Vahyin kendisi en güzel ‘kehf’tir insana: “Keşke bilseler.”

Söz ki dünya darlığından sonsuz genişliğe kaçış. Nefsin esaretinden kalbin göğüne kanatlanış. Sığ hazlardan vazgeçip bitmez lezzetleri tadış. Haddi aşan dengesizliklerden haddini bilmenin huzuruna sığınış. Kaba seslerin, hoyrat dokunuşların, zorba gürültülerin mahpusluğundan, ince susuşlara, latif susayışlara, hikmetli seslenişlere dönüş…

 “Biz de bunun üzerine, mağarada onların kulaklarını kapalı tuttuk. Sonra onları uyandırdık…” (Kehf, 11-12)

Uykuyu uyanıklık sayanları uyandırmak için konuştu Elçi o gün hece hece. Hâlâ konuşmakta. Aramızda Elçi hâlâ. (Hucûrat, 7) Vahyin serin avuçlarına koyuyor telaşlı alınlarımızı. Dünyanın boykotunu kırmaya geliyor.