- Peygamber ve Sinema" konusunda belki ilk aklımıza gelen husus sinemada Hz. İsa filmleri. Batı sinemasının Hz. İsa'ya yaklaşımı konusunda neler söylersiniz?
Sessiz sinema döneminden beri sinema Hz. İsa'nın hayatına çok ciddi şekilde eğilmiştir. Bilhassa Amerikalı yönetmenler Hz. İsa'nın hayatını tasvir etmişler, baştan sona büyük prodüksiyonlar halinde onu sinemaya aktarmışlar. Bu filmlerde starlar oynamış, sonraları sinemaskop formatında da çekilmiştir. Sessiz sinema döneminde de genelde destansı bir havada gerçekleştirilmiştir.
- Bu filmlerde nasıl bir duruş var genelde?
Hz. İsa'nın hayatı yanında Hıristiyanlığın değişik dönemleri de ciddi şekilde sergilenmiş. Fakat bu çalışmalarda, dinî bir çalışma yapılıyor, bugün için ne söyleyebiliriz kaygısı olmamıştır. Genel olarak sinema, Hz. İsa ve Hıristiyanlığa yakın ve samimi durmuş. Arada bazen ayrık otları çıkmış olsa da, batı insanı Hz. İsa filmlerinde dine ve peygambere karşı saygılı olmuştur.
Bir de direkt olarak Hz. İsa'nın hayatı konu edilmese de dünyayı kurtarmaya yönelik figürler Hz. İsa ile özdeşleştirilmiştir. Zaten çoğu zaman din, kilise, İncil, manastır hayatı bir bütün olarak filmlerde yer yer kullanılmıştır.
- Maddi imkânlar, sinemada yetişmiş insan gibi avantajlar bir tasvir yasağı olmadığı için Hıristiyanlık sinemanın işine yarayacak geniş bir veri sağlamıyor mu?
Suret, tasvir Hıristiyanlıkta çok yaygın, her ne kadar Protestanlık bu konuda biraz hassas olsa da İslam'da önceden olduğu gibi keskin bir yasak yok.
- Sinemada bir şeyler yapmak isteyen müslümanlar bu durumu nasıl bertaraf edebilir?
Bilgisayar teknikleri bugün sinema için büyük imkânlar sunuyor; mekân değişimleri, özel efektler ve animasyonlar. İbn Arabi'nin muhayyel dediği, tahayyülata dönük her şey bu tür animasyonlar sayesinde daha iyi yapılabilir artık. Büyük tasvirlere gitmeden bize has soyutlamalarla çok güzel işler yapılabilir. Soyutlama bizim için çok önemli bir imkan. Birebir tasvir edemediğimiz için bu imkan kullanılmalıdır.
Mesela Peygamberimizin hayatını konu alan ‘The Last Prophet' animasyon filminde savaş sahneleri bulanık veriliyor. Şiddet vurgusu bize has olarak görselleşiyor. Bu bir kazanımdır hakikaten. Mühim olan bunları bir araya getirmek ve sinemayı bu yolda kullanmanın önünü açabilmek.
- İslam dünyasında bu konuda nasıl bir potansiyel var peki?
İslam dünyasına baktığınızda sinema dili anlamında İran sinemasını çok özel bir yere koyuyorum. İran sineması sayesinde sinema dili çok incelikli bir noktaya geldi. Mesela Mısır tarzında, bizim Yeşilçam'ı andırır biçimde daha ateşli, duygu dolu, dramatik, arabesk bir üslup var. Ki ‘Çağrı' dahi o tarzda bir filmdir, bunu kabul edelim. Mesela bana göre Mustafa Akad'ın bir sonraki filmi ‘Çöl Arslanı' sinema bakımından bir gömlek ileridedir.
Bu noktadan bakıldığında İran sineması ince, estetik, rafineliği önceler ki, bunun en iyi örneğini ‘Hz. Meryem' filminde görmekteyiz.
Bu ekol bence bizim için heyecan verici bir örnek. Bu zenginliğin daha yüksek noktalara geleceğine inanıyorum.
- İran'ı sinemada öne çıkaran nedir?
Gözlemlerime ve sanatsal algıya bakarak şunu söyleyebilirim: İran'daki kültürel birikim ve bu birikim üzerine devamedegelen bir inşa sözkonusu. Hem İslam dönemi İran'ı, hem de İslam öncesi dönem kültürüne sahip çıkıyor İran. Dramatik kırılma İran kültüründe yaşanmamış. İslam öncesi, İslam, "Modernleşme " ve son İslam devrimine kadar, gelenek denen olgu İran'da vücut bulmuş mücessem bir şekilde. Bugün de yeni bir İslam algısı ile İran bir komplekse kapılmadan, kendini daraltmaya düşürmeden bütün o geleneği besleyen kaynaklardan beslenerek kendi sanatını oluşturuyor. İran sanatları musıki, resim, destan, minyatür, edebiyat sinemada vücut buluyor. İran sineması bunlardan hep istifade ediyor. Bir İran halı motifi sinemada imgeselleştirilebiliyor.
İran sinemasının ayırıcı bir diğer tarafı da Amerikan sinemasındaki aksiyondan farklı olarak soğukkanlı oluşudur. Hayatın ritmine, dingin akışına göre yapılıyor. Bir anlamda Avrupa'nın tefekkür eden Fransız sinemasına tekabül ediyor. Sonuç olarak Doğu'nun dingin, durup düşünen, tefekkür eden halini İran sinemasında görüyoruz.
- Bugün Hz. Peygamberle ilgili bir film yapılmak istense İslam dünyasındaki potansiyel nasıl değerlendirilmeli size göre?
Rahmetli Mustafa Akad bir şey yaptı ve bu herkesi dalga dalga içine aldı. Bu noktada Peygamberin hayatına dair bir şey yapılsa Akad'ın gerisinde kalabilir. Bu vizyonun sarsılmaması lazım. Mesela tarihi film yerine Batıdaki birçok örnekte gördüğümüz gibi günümüzde geçebilir film. Hz. Peygamberin düşüncesini, imasını taşıyan çalışmalar daha anlamlı olur. Göndermeler yapan filmler daha etkili oluyor.
- Türkiye'de böyle bir proje nasıl bir yol bulur?
Tasavvuf yolunda yürünebilir. Sinema estetiği ile tasavvuf dili birleştirilerek Peygambere daha iyi yaklaşılır diye düşünüyorum. Türk sinemasında tarihi filmlerde başarılı değiliz. Ya dekordan, mizansenden ya da tarihi gerçeklerden sınıfta kalıyoruz. Tasavvuftaki keramet, rabıta hali, yakaza hali, temaşa, tefekkür, kalp gözü gibi haller sinemanın ima etme, başka türlü ifade etme gibi üslup özellikleri için iyi bir potansiyel sunabilir ve ikisi kaynaştığında ilginç bir kimyasal reaksiyon doğabilir. Tabii burada senaryo çok önemli. Çünkü sinemada senaryo en önemli başlangıç noktasıdır. Belki iyi bir edebiyatçı bu işin üstesinden gelebilir.