Popülerlik Olgusu, Medya ve Din
Siyer Atölyesi’nde bir üst-çerçeve oluşturmak amacıyla öncelikle popülerlik olgusunun anlaşılması amacıyla bilhassa medya ve dinin temsili konularını odak alan sunum ve müzakerelere yer verildi. Toplantı gündemi açısından son derece önemli analizlerin yapıldığı bu oturumda dikkat çeken tespitlerin başında dinin medyatik temsilinin başkalaşım esasına dayandığı, medyanın dini temsil etmekten ziyade kendi “dinini” dayatmak ve bu bağlamda her ne kadar ilahî dinin konularına yer veriyor gibi gözükse de aslında yine kendi dininin eğlence vaatlerini yerine getirmekten başka bir şey yapmadığıydı.
Popüler ve medyatik dinî ikonlar (televizyon-radyo vaizleri vb), ilahî dinin mesajlarının aktarımı amacıyla medyatik uzamı bir araç olarak kullanıyor olarak gözükseler de medyatik uzam ilahî dinin mesajlarını kendi endüstriyel çarkları için bir araç haline getirmektedir. Görünür planda dinin amaç iken arka planda araç haline dönüştüğü bu ortamda din dilinin ve dinî konuların da sonu deformasyona varan bir tahfife maruz kaldığı bu çerçeve içerisinde dile getirildi.
Medyanın ve medyatik ortamın baskın dönüştürücü-yüzeyselleştirici işlevi, genel olarak dinin, özel olarak da vahiy, hadis ve siyer gibi konuların özgün bağlamlarından ve sıhhat zeminlerinden uzaklaşmalarına sebep olmakta, dolayısıyla buralardaki temsilin hakikat temelinden yoksunluğu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır.
Paralel düzlemde reyting, reklam gelirleri vb. kaygılar dolayımında medyatik uzamın (televizyon, radyo, internet vb.) manipülasyona açık ortamı dinî konuların ele alınış biçimlerini de doğrudan deforme edici tarzda etkilemektedir. Kitlesel iletişim araçlarının ulaştığı insan yoğunluğu göz önüne alındığında bahse konu deformasyonun toplumdaki din algısını kökten sarsıcı bir boyuta eriştiği dikkate alınmalıdır. Ne yazık ki Hz. Peygamber’in anlatımı hususunda da söz konusu bulanıklık ortaya çıkmakta, “medya vaizleri”nin neredeyse groteskleştirmeye varan anlatım üslupları sonucu kaygı verici düzeyde bir algı değişiminin yaşandığı gözlenmektedir.
Popüler Siyer Eserlerinin Başlıca Sorunları
Özellikle Kutlu Doğum Haftası vakıasıyla birlikte büyük artış gösteren popüler siyer çalışmalarının başlıca problemleri arasında ilk göze çarpanlardan biri, –popülerlik/popülerleşme olgusunun kaçınılmaz bir sonucu olarak- neredeyse her ilmî düzey ve sosyal tabakadan kişilerin kendilerini siyer yazımı/yayını/anlatımı gibi hususlarda yetkin saymasıdır. Böylesine hassas bir alanda çalışma yapmak için yetkinlik düzeyinin de olgunluk derecesinde olması gerekirken aksi bir durum gözlenmektedir. Gerek yazar, gerek yayıncı ve gerekse ilgili kurumların bu noktada daha dikkatli ve sorumlu davranmaları tartışılması dahi mümkün olamayan bir gerekliliktir.
Neredeyse her kategorideki siyer çalışmalarında sıkça görülen “kaynak ve bilgi kullanımı” sorunları ise popüler sahada daha sık ve yaygınlaşmış biçimde karşımıza çıkmaktadır. Yöntemsel çalışma disiplini ve gerekli ilmî donanımdan yoksun kişi ve kurumlarca siyer çalışmalarının yapılması en büyük problemlerden biridir. Toplumun her kesimini ilgilendiren bir konuda popülerleşme ve onun sonucunda böylesi olguların belirmesi elbette kaçınılmazdır. Fakat burada ideal dengenin sağlanması için gerekli olan ilmî eleştiri mekanizmalarının da yeterince ihdas edilememiş olduğu görülmektedir. Bu çerçevede toplumu yönlendirecek ilmî dikkatlerin devreye girmesi bir zorunluluk hâlini almıştır.
Yine popüler kaygıların bir ürünü olarak okurun dikkatini cezbetme amacıyla güncel meselelerden hareketle yeni siyer konularının “üretilmesi” de belli başlı problemleri beraberinde getirmektedir. Tematik çalışmaların lüzumu günümüz dünyasındaki yayın mantığı ve okur bilinci göz önüne alındığında kaçınılmazdır. Fakat bu boşluğu doldurma adına bulunulan girişimlerde önceden belirlenen temalara doğru ağırlık merkezinin kayması ve siyer muhtevasının/kronolojisinin ihmal edilmesi amaçlanan mesajın geri planda kalmasına sebep olabilmektedir.
Önceki yıllarda yapılan atölye çalışmalarında da gündeme gelen konulardan biri de kültür endüstrisi fenomeninin siyer çalışmalarını etkilemesidir. Bu tesirin en çok popüler sahada hissedilmesi ise pek şaşırtıcı bir durum olmamakla beraber alandaki külliyat birikiminde genel bir nitelik kaybını beraberinde getirmektedir. Maddi kaygılar ve yayın pazarı oluşturma amacıyla yayınlanacak eserlerin nitelikleri göz ardı edilmekte, niceliksel artışa koşut biçimde niteliksel arızalar da artış göstermektedir. Yayınevlerinin “ilmî tashih” mekanizmasını yeterince kullanmamaları ve satış rakamları esas alınarak eser yayınlarının barındırdıkları hatalarla birlikte tekrarlanması artık çokça görülen bir durum hâline gelmiştir. Bu konuda kurumların üstlerine düşen editöryal sorumlulukları yerine getirmeleri gerekmektedir.
Siyer çalışmalarında muhatap kitlenin şartlarının göz önünde bulundurulmaması ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur. İlgili okur kitlesinin homojen değil heterojen bir nitelik arz etmesi, doğal olarak yaş, eğitim düzeyi, hazırbulunuşluk, okuma alışkanlıkları vb. yönden farklı özellikler ve beklentilere sahip farklı okur grupları hedef alınarak hazırlanacak siyer çalışmalarını elzem hâle getirmektedir. Yayıncı ve eser sahiplerinin bu hususu dikkate almaları atölye çalışmasında altı çizilen noktalar arasındaydı.
Peygamber Algısı ve Tasavvuru
Özellikle modern dönem siyer çalışmalarında görülen kimi yaklaşım farklılaşmalarının peygamber algısı ve tasavvurunu çeşitli yönlerden etkilediği Siyer Atölyesi’nde irdelenen olgulardan biriydi. Telif eserlerde müelliflerin kendi dünya görüşleri ve ideolojik yaklaşımları, siyere ait konuların ve çalışmalara kaynaklık edecek bilgi birikiminin yeniden kurgulanması aşamasında belirleyici etkide bulunmakta, uzun vadede ise siyerin araçsallaştırılması gibi bir problem ortaya çıkmaktadır.
Müslüman zihinlerde kimi kırılmaların yaşanmasına sebep olabilecek düzeyde algı farklılaşmalarının ortaya çıkmasına sebep olabilecek bu konu Hz. Peygamber’in örnek şahsiyetinin tanınması açısından kimi sorunlara yol açacak düzeye gelebilmektedir. O’nun yaşamı güncel konulara sunulacak çözüm önerilerinde temel başvuru kaynaklarından biridir. Ancak burada bireysel, cemaatsel, ideolojik ve konjonktürel yaklaşımlardan ziyade Kur’ânî bakış açısının hâkimiyeti öncelenmelidir. Aksi takdirde bugün olduğu gibi birbirinden çok farklı ve hatta neredeyse birbirini nakzedecek düzeyde farklılaşmış peygamber portreleri karşımıza çıkmaya devam edecektir.
Türkiye’de telif edilmiş popüler siyer eserlerindeki Peygamber tasavvurlarının kimi açılarda birbirlerinden önemli düzeyde farklılaştıkları atölyede vurgulandı. Çoğunlukla öne çıkan peygamber tasavvurlarının genel olarak şu üç başlık altında sınıflandırılabileceği dile getirildi; 1) Hayatının her ânı mucizelerle donatılmış olağanüstü ve mistik peygamber tasavvuru, 2) Kendisine sunulan tek mucize Kur’ân olan ve insanî yönü öne çıkarılan beşer-peygamber tasavvuru, 3) Bu iki uç ve zıt tasavvurun arası diyebileceğimiz, insanî yönü vurgulanmakla beraber “ismet” sıfatı ve kendisine sair zamanlarda bahşedilmiş lütuflarla bezenmiş bir peygamber tasavvuru.
Bu bağlamda zikredilen önemli tespitlerden birincisi, hayatının her ânında doğaüstü olaylarla muhatap olan ve doğaüstü güçlerle donatılmış olağanüstü (mistik-mitolojik) peygamber tasavvurunun Hz. Peygamber’in asıl vazifesi olan “örneklik” bakımından müminlere uzak kalacağıydı. Böyle bir peygamber tasavvuru, onun getirdiği mesajın da ortalama insanî düzeyde yaşantılanabilmesinin –gayriihtiyari de olsa– pek mümkün olamayacağı algısını ister istemez zihinlere telkin edecektir. Hâlbuki İslam Peygamberi’nin üsve-i hasene sıfatı, O’nun aynı zamanda getirdiği ilahî mesajın uygulanabilirlik açısından beşerî boyutta en kristalize örneği olduğunu ifade etmektedir. Diğer yandan bu bakış açısının Hz. İsa’nın tarihsel süreç içerisinde muhipleri tarafından tanrılaştırılmasına benzer bir tehlikeye de kapı aralayacak nitelikte olduğu vurgulandı.
Bir yönüyle, yoğun duygusal yaklaşımlar sonucu teşekkül eden bu tabloya tepkisel mahiyette ortaya çıkan ve reformist İslamcı düşünce hareketlerinin etkisiyle biçimlenmiş olan aşırı beşer vurgulu peygamber tasavvuru da hem Sünnet’in aktarımı ve hem de Nebevî mesajın evrenselliği açısından sağlıklı olmayan bir yaklaşımdır. Nitekim bu defa da tarihin sınırları içerisine hapsolmuş bir Peygamber’den bahsetmek gerekecektir. Oysaki Hz. Peygamber’in nübüvvetinin en önemli özelliği tarihsel-mekânsal değil, evrensel olmasıdır.
Dil, Üslup ve Estetik Problemleri
Ülkemizin dinî yayıncılık alanındaki en önemli problemlerinden dil, üslup ve estetik sorunlarının siyer sahasında da en belirgin biçimleriyle kendisini gösterdiği Siyer Atölyesi’nde vurgulanan başlıca sıkıntılar arasındaydı. Dilsel açıdan; bir tarafta artık bugünün okuruna hitap etmeyen ağdalı-arkaik klişe ifadelerle bezeli satırların karşısında neredeyse tamamıyla sekülerleşmiş, dinî kaygılardan ve asgari düzeyde taşınması gereken terminolojik hassasiyetten tamamıyla uzaklaşılmış iki farklı uç noktanın varlığı ortaya konulan tespitlerin başında gelmekteydi.
Diğer yandan aşırı duygusal yaklaşımlar sonucu teşekkül etmiş ajitasyona dayalı bir dilsel evren okurların karşısına çıkmaktadır. Genel anlamda siyer çalışmalarındaki üslubu da belirleyici olan bu tutum, günümüz okurunun Hz. Peygamber’in mesajını doğrudan kavraması yerine O’nun hakkında duygusal bir yoğunlaşmadan ibaret bir yakınlık kurmayı sağlamaktan başka bir işlev üstlenemeyeceği açıktır.
Gerek yazılı, gerekse dijital yayınlar mercek altına alındığında göze çarpan en önemli problemlerden biri de çalışmalardaki yayın estetiğinin niteliksel olarak zayıflığıdır. Birbirini tekrar eden ve özensizce hazırlanmış klişe grafikler; renk, görsel ve ikonografi kullanımındaki düzensiz ve kalitenin önemsenmediği yaklaşımlar neredeyse popüler sahada ortaya konulmuş siyer çalışmalarının ilk planda göze çarpan özellikleri arasındadır.
Şurası unutulmamalıdır ki klasik dönemde kaleme alınmış bir siyer eseri ele alındığında hattıyla, cildiyle, tezhibi ve minyatürüyle her şeyden evvel başlı başına terkip ürünü bir sanat eseriyle muhatap olunmaktaydı. Günümüz yayın estetiği esas alındığında söz konusu noktalara karşılık gelen grafik ve görsel çalışmaların kalite düzeylerinin özgünlükten ve ehil kimselerin imzalarından yoksun oldukları görülmektedir. Bu konuda sorumluluk sahiplerinin gerekli hassasiyeti gösterme adına daha titiz bir editöryal ve estetik dikkat geliştirmeleri büyük bir ehemmiyeti haizdir. Nitekim sunulanın niteliği kadar sunumun nasıllığının da kritik bir öneme sahip olduğu artık tartışılmasına dahi lüzum görülmeyen bir gerçekliktir. Öte yandan estetik ve üslup açısından sergilenen özensizlikler aynı zamanda Hz. Peygamber’in bize miras bırakmış olduğu hayat tecrübesiyle de çelişir niteliktedir.
***
Siyer Atölyesi’nin üçüncü toplantısı da açıkça gösterdi ki günümüz siyer çalışmaları gerek içerik gerekse biçimsel anlamda pek çok problemi barındırmaktadır. Bu alandaki pratiklerin iyileştirilmesi adına gerekli düşünsel müzakerelerin artırılması ve daha detaylı inceleme başlıklarının açılması gerekliliği, üzerinde mutabık kalınan hususların başında gelmektedir.