2011 Siyer Atölyesi Sonuç Raporu: ''Tespitler ve Teklifler''

16 Nisan 2013

 

Popülerlik Olgusu, Medya ve Din

Siyer Atölyesi’nde bir üst-çerçeve oluşturmak amacıyla öncelikle popülerlik olgusunun anlaşılması amacıyla bilhassa medya ve dinin temsili konularını odak alan su­num ve müzakerelere yer verildi. Toplantı gündemi açısından son derece önemli analizlerin yapıldığı bu oturumda dikkat çeken tespitle­rin başında dinin medyatik temsili­nin başkalaşım esasına dayandığı, medyanın dini temsil etmekten ziyade kendi “dinini” dayatmak ve bu bağlamda her ne kadar ilahî dinin konularına yer veriyor gibi gözükse de aslında yine kendi dininin eğlence vaatlerini yerine getirmekten başka bir şey yap­madığıydı.

Popüler ve medyatik dinî ikonlar (televizyon-radyo vaizleri vb), ilahî dinin mesajlarının aktarımı ama­cıyla medyatik uzamı bir araç ola­rak kullanıyor olarak gözükseler de medyatik uzam ilahî dinin me­sajlarını kendi endüstriyel çarkları için bir araç haline getirmektedir. Görünür planda dinin amaç iken arka planda araç haline dönüştü­ğü bu ortamda din dilinin ve dinî konuların da sonu deformasyona varan bir tahfife maruz kaldığı bu çerçeve içerisinde dile getirildi.

Medyanın ve medyatik ortamın baskın dönüştürücü-yüzeyselleş­tirici işlevi, genel olarak dinin, özel olarak da vahiy, hadis ve siyer gibi konuların özgün bağlamlarından ve sıhhat zeminlerinden uzaklaş­malarına sebep olmakta, dolayı­sıyla buralardaki temsilin hakikat temelinden yoksunluğu gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

Paralel düzlemde reyting, reklam gelirleri vb. kaygılar dolayımın­da medyatik uzamın (televizyon, radyo, internet vb.) manipülas­yona açık ortamı dinî konuların ele alınış biçimlerini de doğrudan deforme edici tarzda etkilemek­tedir. Kitlesel iletişim araçlarının ulaştığı insan yoğunluğu göz önü­ne alındığında bahse konu defor­masyonun toplumdaki din algısını kökten sarsıcı bir boyuta eriştiği dikkate alınmalıdır. Ne yazık ki Hz. Peygamber’in anlatımı hususun­da da söz konusu bulanıklık or­taya çıkmakta, “medya vaizleri”nin neredeyse groteskleştirmeye varan anlatım üslupları sonucu kaygı ve­rici düzeyde bir algı değişiminin ya­şandığı gözlenmektedir.

 


Siyer çalışmalarında sıkça görülen “kaynak ve bilgi kullanımı” sorunları popüler sahada daha sık ve yaygınlaşmış biçimde karşımıza çıkmaktadır.

 

Popüler Siyer Eserlerinin Başlıca Sorunları

Özellikle Kutlu Doğum Haftası vakı­asıyla birlikte büyük artış gösteren popüler siyer çalışmalarının başlıca problemleri arasında ilk göze çar­panlardan biri, –popülerlik/popü­lerleşme olgusunun kaçınılmaz bir sonucu olarak- neredeyse her ilmî düzey ve sosyal tabakadan kişilerin kendilerini siyer yazımı/yayını/an­latımı gibi hususlarda yetkin say­masıdır. Böylesine hassas bir alan­da çalışma yapmak için yetkinlik düzeyinin de olgunluk derecesinde olması gerekirken aksi bir durum gözlenmektedir. Gerek yazar, gerek yayıncı ve gerekse ilgili kurumların bu noktada daha dikkatli ve sorum­lu davranmaları tartışılması dahi mümkün olamayan bir gerekliliktir.

Neredeyse her kategorideki siyer çalışmalarında sıkça görülen “kay­nak ve bilgi kullanımı” sorunları ise popüler sahada daha sık ve yaygınlaşmış biçimde karşımıza çıkmaktadır. Yöntemsel çalışma disiplini ve gerekli ilmî donanım­dan yoksun kişi ve kurumlarca siyer çalışmalarının yapılması en büyük problemlerden biridir. Toplumun her kesimini ilgilendiren bir konuda popülerleşme ve onun sonucunda böylesi olguların belirmesi elbette kaçınılmazdır. Fakat burada ideal dengenin sağlanması için gerekli olan ilmî eleştiri mekanizmalarının da yeterince ihdas edilememiş ol­duğu görülmektedir. Bu çerçevede toplumu yönlendirecek ilmî dikkat­lerin devreye girmesi bir zorunluluk hâlini almıştır.

Yine popüler kaygıların bir ürünü olarak okurun dikkatini cezbet­me amacıyla güncel meselelerden hareketle yeni siyer konularının “üretilmesi” de belli başlı prob­lemleri beraberinde getirmektedir. Tematik çalışmaların lüzumu gü­nümüz dünyasındaki yayın mantığı ve okur bilinci göz önüne alındığın­da kaçınılmazdır. Fakat bu boşluğu doldurma adına bulunulan girişim­lerde önceden belirlenen temalara doğru ağırlık merkezinin kayması ve siyer muhtevasının/kronolojisi­nin ihmal edilmesi amaçlanan me­sajın geri planda kalmasına sebep olabilmektedir.

Önceki yıllarda yapılan atölye ça­lışmalarında da gündeme gelen konulardan biri de kültür endüst­risi fenomeninin siyer çalışma­larını etkilemesidir. Bu tesirin en çok popüler sahada hissedilmesi ise pek şaşırtıcı bir durum olma­makla beraber alandaki külliyat birikiminde genel bir nitelik kaybını beraberinde getirmektedir. Maddi kaygılar ve yayın pazarı oluşturma amacıyla yayınlanacak eserlerin ni­telikleri göz ardı edilmekte, nicelik­sel artışa koşut biçimde niteliksel arızalar da artış göstermektedir. Yayınevlerinin “ilmî tashih” meka­nizmasını yeterince kullanmama­ları ve satış rakamları esas alınarak eser yayınlarının barındırdıkları ha­talarla birlikte tekrarlanması artık çokça görülen bir durum hâline gel­miştir. Bu konuda kurumların üstle­rine düşen editöryal sorumlulukları yerine getirmeleri gerekmektedir.

Siyer çalışmalarında muhatap kit­lenin şartlarının göz önünde bulun­durulmaması ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir husustur. İlgili okur kitlesinin homojen değil heterojen bir nitelik arz etmesi, doğal olarak yaş, eğitim düzeyi, ha­zırbulunuşluk, okuma alışkanlıkları vb. yönden farklı özellikler ve bek­lentilere sahip farklı okur grupları hedef alınarak hazırlanacak siyer çalışmalarını elzem hâle getirmek­tedir. Yayıncı ve eser sahiplerinin bu hususu dikkate almaları atölye çalışmasında altı çizilen noktalar arasındaydı.

Peygamber Algısı ve Tasavvuru

Özellikle modern dönem siyer ça­lışmalarında görülen kimi yakla­şım farklılaşmalarının peygamber algısı ve tasavvurunu çeşitli yön­lerden etkilediği Siyer Atölyesi’nde irdelenen olgulardan biriydi. Telif eserlerde müelliflerin kendi dünya görüşleri ve ideolojik yaklaşımları, siyere ait konuların ve çalışmalara kaynaklık edecek bilgi birikiminin yeniden kurgulanması aşamasın­da belirleyici etkide bulunmakta, uzun vadede ise siyerin araçsallaştırılması gibi bir problem ortaya çıkmaktadır.

Müslüman zihinlerde kimi kırılma­ların yaşanmasına sebep olabile­cek düzeyde algı farklılaşmalarının ortaya çıkmasına sebep olabilecek bu konu Hz. Peygamber’in örnek şahsiyetinin tanınması açısından kimi sorunlara yol açacak düze­ye gelebilmektedir. O’nun yaşamı güncel konulara sunulacak çözüm önerilerinde temel başvuru kay­naklarından biridir. Ancak burada bireysel, cemaatsel, ideolojik ve konjonktürel yaklaşımlardan ziya­de Kur’ânî bakış açısının hâkimiyeti öncelenmelidir. Aksi takdirde bu­gün olduğu gibi birbirinden çok farklı ve hatta neredeyse birbirini nakzedecek düzeyde farklılaşmış peygamber portreleri karşımıza çıkmaya devam edecektir.

Türkiye’de telif edilmiş popüler siyer eserlerindeki Peygamber tasavvurlarının kimi açılarda bir­birlerinden önemli düzeyde fark­lılaştıkları atölyede vurgulandı. Çoğunlukla öne çıkan peygamber tasavvurlarının genel olarak şu üç başlık altında sınıflandırılabileceği dile getirildi; 1) Hayatının her ânı mucizelerle donatılmış olağanüs­tü ve mistik peygamber tasavvu­ru, 2) Kendisine sunulan tek muci­ze Kur’ân olan ve insanî yönü öne çıkarılan beşer-peygamber tasav­vuru, 3) Bu iki uç ve zıt tasavvurun arası diyebileceğimiz, insanî yönü vurgulanmakla beraber “ismet” sıfatı ve kendisine sair zamanlar­da bahşedilmiş lütuflarla bezen­miş bir peygamber tasavvuru.

Bu bağlamda zikredilen önemli tespitlerden birincisi, hayatının her ânında doğaüstü olaylar­la muhatap olan ve doğaüstü güçlerle donatılmış olağanüstü (mistik-mitolojik) peygamber ta­savvurunun Hz. Peygamber’in asıl vazifesi olan “örneklik” bakımın­dan müminlere uzak kalacağıydı. Böyle bir peygamber tasavvuru, onun getirdiği mesajın da orta­lama insanî düzeyde yaşantıla­nabilmesinin –gayriihtiyari de olsa– pek mümkün olamayacağı algısını ister istemez zihinlere telkin edecektir. Hâlbuki İslam Peygamberi’nin üsve-i hasene sıfatı, O’nun aynı zamanda ge­tirdiği ilahî mesajın uygulanabi­lirlik açısından beşerî boyutta en kristalize örneği olduğunu ifade etmektedir. Diğer yandan bu ba­kış açısının Hz. İsa’nın tarihsel sü­reç içerisinde muhipleri tarafından tanrılaştırılmasına benzer bir teh­likeye de kapı aralayacak nitelikte olduğu vurgulandı.

Bir yönüyle, yoğun duygusal yak­laşımlar sonucu teşekkül eden bu tabloya tepkisel mahiyette ortaya çıkan ve reformist İslamcı düşünce hareketlerinin etkisiyle biçimlenmiş olan aşırı beşer vurgulu peygam­ber tasavvuru da hem Sünnet’in aktarımı ve hem de Nebevî mesa­jın evrenselliği açısından sağlıklı olmayan bir yaklaşımdır. Nitekim bu defa da tarihin sınırları içerisi­ne hapsolmuş bir Peygamber’den bahsetmek gerekecektir. Oysaki Hz. Peygamber’in nübüvvetinin en önemli özelliği tarihsel-mekânsal değil, evrensel olmasıdır.


Siyer çalışmalarında muhatap kitlenin şartlarının göz önünde bulundurulmaması, üzer inde durulması gereken bir husustur.

 

Dil, Üslup ve Estetik Problemleri

Ülkemizin dinî yayıncılık alanında­ki en önemli problemlerinden dil, üslup ve estetik sorunlarının siyer sahasında da en belirgin biçim­leriyle kendisini gösterdiği Siyer Atölyesi’nde vurgulanan başlıca sıkıntılar arasındaydı. Dilsel açıdan; bir tarafta artık bugünün okuruna hitap etmeyen ağdalı-arkaik klişe ifadelerle bezeli satırların karşısın­da neredeyse tamamıyla seküler­leşmiş, dinî kaygılardan ve asgari düzeyde taşınması gereken termi­nolojik hassasiyetten tamamıyla uzaklaşılmış iki farklı uç noktanın varlığı ortaya konulan tespitlerin başında gelmekteydi.

Diğer yandan aşırı duygusal yak­laşımlar sonucu teşekkül etmiş ajitasyona dayalı bir dilsel evren okurların karşısına çıkmaktadır. Genel anlamda siyer çalışmaların­daki üslubu da belirleyici olan bu tutum, günümüz okurunun Hz. Peygamber’in mesajını doğrudan kavraması yerine O’nun hakkında duygusal bir yoğunlaşmadan ibaret bir yakınlık kurmayı sağlamaktan başka bir işlev üstlenemeyeceği açıktır.

Gerek yazılı, gerekse dijital yayınlar mercek altına alındığında göze çar­pan en önemli problemlerden biri de çalışmalardaki yayın estetiğinin niteliksel olarak zayıflığıdır. Birbirini tekrar eden ve özensizce hazırlan­mış klişe grafikler; renk, görsel ve ikonografi kullanımındaki düzensiz ve kalitenin önemsenmediği yakla­şımlar neredeyse popüler sahada ortaya konulmuş siyer çalışmaları­nın ilk planda göze çarpan özellikle­ri arasındadır.

Şurası unutulmamalıdır ki klasik dönemde kaleme alınmış bir siyer eseri ele alındığında hattıyla, cil­diyle, tezhibi ve minyatürüyle her şeyden evvel başlı başına terkip ürünü bir sanat eseriyle muhatap olunmaktaydı. Günümüz ya­yın estetiği esas alındığında söz konusu noktalara karşılık gelen grafik ve görsel çalışmaların kalite düzeylerinin özgünlükten ve ehil kimselerin imzalarından yoksun oldukları görülmektedir. Bu konu­da sorumluluk sahiplerinin gerekli hassasiyeti gösterme adına daha titiz bir editöryal ve estetik dikkat geliştirmeleri büyük bir ehemmiye­ti haizdir. Nitekim sunulanın niteliği kadar sunumun nasıllığının da kri­tik bir öneme sahip olduğu artık tartışılmasına dahi lüzum görül­meyen bir gerçekliktir. Öte yandan estetik ve üslup açısından sergile­nen özensizlikler aynı zamanda Hz. Peygamber’in bize miras bırakmış olduğu hayat tecrübesiyle de çelişir niteliktedir.

***

Siyer Atölyesi’nin üçüncü toplantısı da açıkça gösterdi ki günümüz si­yer çalışmaları gerek içerik gerekse biçimsel anlamda pek çok problemi barındırmaktadır. Bu alandaki pra­tiklerin iyileştirilmesi adına gerekli düşünsel müzakerelerin artırılması ve daha detaylı inceleme başlıkla­rının açılması gerekliliği, üzerinde mutabık kalınan hususların başın­da gelmektedir.