Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

2012 Siyer Atölyesi Sonuç Raporu:''Tespitler ve Teklifler''

16 Nisan 2013 Salı Akademik / Siyer Atölyesi


Türkiye'de Çocuklara Yönelik Siyer Çalışmaları

Meridyen Destek Derneği tarafın­dan Sonpeygamber.info projesi kapsamında tesis edilen “Siyer Atölyesi”nin dördüncü toplantısı “Türkiye’de Çocuklara Yönelik Siyer Çalışmaları” teması etrafında ger­çekleştirildi. Atölye çalışmasında bir yandan bugüne dek çocuklara yöne­lik olarak ortaya konulmuş siyer ça­lışmaları eleştirel ve disiplinlerarası bir perspektifle değerlendirmeye tabi tutulurken, diğer yandan alanın geleceğine dair sürdürülen tartış­malar etrafından bundan sonraki çalışmalarda dikkat edilmesi gere­ken noktalara dair yapıcı öneriler sunuldu. Konunun tüm boyutlarıyla ele alınması bakımından yazar, ya­yıncı çizer, pedagog, akademisyen vb. farklı branşlardan çok sayıda isim kendi disiplinlerinin ve çalışma alanlarının problematiklerini esas alan tebliğlerle oturumlara katkıda bulundular. Ayrıca alanın ilgilisi seç­kin bir davetli topluluğunun katılı­mıyla gerçekleştirilen müzakerelerle de toplantıda verimli bir tartışma ortamı oluştu. Buradan çıkan kimi değerlendirme ve sonuçlar ilkesel düzeyde aşağıda tematik olarak kı­saca aktarılacaktır.

Siyer anlatımındaki esas amaç Allah Rasûlü (sav)’nün örnekliği bağlamında vahyin muhatap kitleye uygun biçimde ifade edilmesidir.

Temel Kuramsal Problematikler

Çocuklara yönelik siyer çalışmala­rının ele alınacağı tartışmalardan önce, bir üst perspektif sağlaması amacıyla çocuk edebiyatının ülke­mizdeki genel durumu hakkında analizlerde bulunuldu. Bu konu­da öne çıkan temel dikkat noktası Türkiye’de çocuk edebiyatının ilk başlarda “ideal nesil” yetiştirme projelerinin güdümünde kalması ve bu sebeple dünya çapında etkili ve itibar sahibi bir çocuk edebiyatı literatürümüzün geliştirilememiş olmasıydı. Buna bağlı olarak çocuk edebiyatı çalışmalarının edebiyat kuramlarından çok eğitim odaklı ku­ramların gölgesinde kalması gibi bir sonuç ortaya çıkmış ve söz konusu alanda edebî/estetik değerlendir­me kriterlerinden ziyade didaktik ve yüzeysel değerlendirme kriterle­ri esas alınmıştır. Buna bağlı olarak da çocuğun algı ve dikkat dünyası hep ötelene gelmiş, belirli bir aşama kaydedilmesi bir yana kendini tekrar eden bir literatür yığınıyla araştır­macılar karşı karşıya kalmıştır.

Türkiye’nin çocuk edebiyatı alanın­daki bu problemlerinin aynı zaman­da genel olarak dinî, özel olarak siyer alanındaki çocuk yayıncılığını da et­kilemiş olduğu tespit edilmiş; buna karşın sahada ortaya konulmuş çalışmaların değerlendirme/eleştiri faaliyetlerinde öncelikle edebî/es­tetik kriterleri temel alan kuramsal yaklaşımların sergilenmesi ve bu bağlamda didaktik kaygılara saplan­madan önce edebiyat kuramlarının birikiminden istifade edilmesi teklif edilmiştir. Bu alanda sürdürülecek tartışmalarda artık neyin öğretilme­si gerekliliğinden önce neyin nasıl bir üslupla yahut biçimle ifade edileceği tartışılmalıdır. Şunu da ifade etmek gerekir ki bu örnekten maksat ko­nuyu belirli bir çerçeveye hapset­mek değil, öncelikli olarak güçlü bir kuramsal çerçevenin gerekliliğine işaret etmektir.

Yazılı yayınların dışında görsel med­yada çocuklara genel olarak dinin, özel olarak da siyere dair konuların sunumu konusunda da benzer prob­lemlerin varlığı atölyede tartışılan konular arasındaydı. Didaktizm ha­tasına düşülmeden öncelikle çocu­ğun algı ve dikkat dünyasına hitap eden bir dil ve üslubun benimsen­mesi ve yukarıda belirtilen kuramsal hassasiyetlerin medya alanında da gözetilmesinin başlıca hususlar ara­sında olduğu belirtildi.

Gerek yazılı gerek görsel yayıncılık bağlamında yapılan değerlendirme­lerin ortak paydası; içerikten önce biçimin ve dilin belirlenmesi, çocu­ğun zihin dünyasının esas alınması ve konuya yaklaşırken her şeyden evvel ilgili kuramlardan hareketle bir yol haritasının benimsenmesiy­di. Aksi takdirde her ne kadar büyük bir samimiyetle yola çıkılmış olursa olsun, sağlam bir kuramsal zemin oluşturulmadığı takdirde uzun va­dede faydadan çok zarara yol açma tehlikesinin varlığı karşımızda dur­maktadır.

Çocukların gerek sosyal gerekse bireysel yaşamlarındaki ilişkilerini kurmakta ve sorunlarını çözmekte kendilerine rehberlik edecek davranış örneklerinin siyerdeki varlığı öne çıkarılmalıdır.

Başlıca İçerik Tartışmaları

Hz. Peygamber’in sîretinin çocuk­lara aktarımı hususunda yürütü­len spesifik tartışmaların başında -konunun itikadi boyutu da dik­kate alındığında- öncelikle kaynak ve bilgi kullanımı noktasından meseleye yaklaşmak gerekliliği tartışmasızdır. Bugüne dek kale­me alınmış ve yaygınlık kazanmış birçok siyer çalışmasında öne çıkan kimi içerik problemleri arasında ilk göze çarpanlar bu minvalde analiz edildi.

İçerik sorunları arasında sıkça rast­lanan problemlerden biri yetiş­kinlere yönelik kurgulanmış siyer anlatımlarının birebir olarak çocuk eserlerine aktarılmasıdır. Eğer ço­cuklara yönelik bir anlatı kurgu­lanmak isteniyorsa burada farklı­laşması gereken sadece dil, üslup ve mizanpaj değil, aynı zamanda kaynak seçkisi ve oluşturulacak çatı hikâyedir. Kaynak kullanımı hususunda yetişkin siyerlerinin bire bir örnek alınmaları yerine he­deflenen kitlenin hazırbulunuşluk ve ilgi odakları esas alınarak bir dü­zenlemeye gidilmelidir.

Yine aynı düzlemde karşılaşılan sorunlardan birinin de yetişkinlere yönelik kronolojik anlatımın aynen benimsenmiş olması tespitine yer verildi. Siyer Atölyesi’nin geçtiği­miz yıllarda yapılan oturumların­da, artık yetişkinler için dahi bu kronolojik anlatım geleneğinden vazgeçilmesi sunulan teklifler arasındaydı. Hâl böyleyken çocuk siyerlerindeki kronoloji ısrarından vazgeçilmesi, daha tematik anla­tımların benimsenmesi günümüz insanının algı düzeyini kavramak açısından son derece önemlidir. Nitekim siyer belirli bir tarihsel bil­gi alanı olmaktan çok karakter ve değer eğitimi noktasında çocuklar için önem arz etmektedir.

Siyer anlatımındaki esas amaç Al­lah Rasûlü (sav)’nün örnekliği bağ­lamında vahyin muhatap kitleye uygun biçimde ifade edilmesidir. Üstmetinde sîret anlatısı sürdürü­lürken, altmetinde tevhid ve iman anlatısının gerekli düzeyde işlenme­si gerekmektedir. Çocuğun kronolo­jik bilgiden öte, siyerin arka planın­daki duygu ve düşünce dünyasını keşfetmesi amaçlanmalıdır. Ancak bu şekilde Hz. Peygamber’in güzel örnekliğinin yansıtılması ve benim­setilmesi mümkün olacaktır.

En önemli tartışma alanlarından biri de eserlerdeki bilgi hataları ve İslam tarihi açısından kesinliği bulunma­yan kimi konuların da içeriklere dâhil edilmesiydi. Herhangi bir tarihsel konuda çocuk kitabı kaleme alan bir yazarın bilgi ve kaynak kullanı­mı konusunda kimi serbestiyetlere sahip olması elbette tartışılabilir ni­teliktedir ve öznel bakış açısına tabi bir durumdur. Ancak siyer gibi aynı zamanda kutsalın bilgisi niteliği taşıyan bir alanda yapılan çalışma­lar için böylesine bir özgür hareket alanından bahsetmek mümkün de­ğildir. Yazarların ve editörlerin bilgi hataları konusunda daha dikkatli davranmaları yayıncılık etiğinin öte­sinde varoluşsal bir anlam taşımak­tadır. Bu konuda yayın öncesi uzman görüşlerine başvurulması elzemdir.

Çocuk kitaplarında referans sistemi ve bibliyografya gibi bilgi kullanımı haritalarının bulunmaması ise baş­kaca bir sorun teşkil etmektedir. Bu bakımdan yazar ve yayıncıların kullandıkları kaynakları çocukları rahatsız etmeyecek/onların dikkat­lerini dağıtmayacak bir şekilde söz konusu eserleri değerlendirecek bi­lim insanları ve ebeveynlerin dene­timine açmaları asgari düzeyde bir sorumluluğun gereğidir.

Yetişkinlere yönelik yapılan siyer ça­lışmalarında sıkça karşımıza çıkan problemlerden biri olarak Kur’ân’a yapılan atıfların yetersizliği ve hat­ta kimi durumlarda tamamen ih­mal edilmesinin çocuk siyerleri için en önemli eksiklikler arasında ol­duğu da ayrıca dile getirildi. İslam Peygamberi’ni vahiyden bağımsız olarak anlatmak, en başta onun an­latılış gayesiyle, siyerin hikmetiyle ters düşmektedir.

Ele alınan örneklerde göze çarpan içerik problemlerinden biri de çocuk­ların hazırbulunuşluk düzeylerinin elvermeyeceği kimi hadiselerin de içeriğe dâhil edilmiş olmasıydı. İçe­rikte aktarılacak siyer kesitlerinin, her şeyden evvel muhatap kitlenin zihinsel ve duygusal olgunluğuna/ gelişmişliğine uygun örnekler ara­sından seçilmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde çocuğun zihninde meydana gelebilecek kırılmalar uzun vadede ciddi sorunlara yol aça­caktır.

Çocuk siyerlerinin muhtevası hak­kında sunulan önemli tekliflerden biri ise, muhatap okur kitlesinin kendi gündelik hayatlarıyla bağ ku­rabilecekleri bir çerçevenin gerekli olduğuna dairdi. Çocukların gerek sosyal gerekse bireysel yaşamların­daki ilişkilerini kurmakta ve sorunla­rını çözmekte kendilerine rehberlik edecek davranış örneklerinin siyer­deki varlığı öne çıkarılmalıdır. Bu ko­nuda Hz. Peygamber’in yaşamında sayısız örnek hadise bulunmaktadır. Klişeleşmiş muhteva seçimleri ye­rine böylesine özgün yaklaşımların sergilenmesi elzemdir

Kendi dünyaları içerisinde “arkadaş” olarak görebilecekleri bir peygamber tasavvur unun çocuklara sunulması daha yararlı sonuçlar ortaya koyacaktır.

Dil, Üslup, Kurgu ve Görsellik

Bugün artık üzerinde tartışma gere­ği bile duyulmayan yazınsal hakikat­lerden biri de herhangi bir konuda en az “Ne, ne ölçüde anlatılmalı” soru­su kadar “Nasıl anlatılmalı?” soru­sunun önemidir. Metin her ne kadar ideal boyutlara ve muhtevaya sahip olsa da onun biçimsel değeri yeterli ölçüde değilse, anlatıdan beklenen verimin sağlanması mümkün olma­yacaktır. Bu sebeple kimi hususlar çocuk edebiyatı penceresinden ma­saya yatırıldı.

Söz konusu nirengi noktası esas alındığında, siyer yazımında dikkat çeken en önemli eksiklerden birinin bu alanda verimler ortaya koyan yazarların üslup konusunda gerekli hassasiyeti göstermeyişleri oldu­ğu saptandı. Anlatı dilinde asgari düzeyde sağlanan editöryal ve tek­nik intizam, bir eserin üslup sahibi olması anlamına gelmemektedir. Üslup, her şeyden evvel eseri literal anlamda aynı kategorideki diğer ya­pıtlardan ayıracak, özgünlük payesi­ni ona kazandıracak temel etkendir. Bu özgün bakışın yakalanamaması, tekdüze bir literatür yığınının ortaya çıkmasına sebep olacak, her daim algıları gelişmekte olan, heyecan duyma ve farklılık yaşama beklen­tisiyle esere yaklaşan muhatap kit­leyi pek de cezbetmeyecektir. Tüm yazınsal kategorilerde gerekli olan özgünlük kıstasının sağlanması adı­na yazarların ve yayıncıların üslup konusunda daha dikkatli ve gelişime açık bir perspektif edinmeleri gerek­mektedir.

Dile getirilen anlatım problemle­rinden bazıları ise gereğinden fazla tahkiye tekniğine başvurulması ve sadelik ile basitlik arasındaki ince çizgiye yeterince dikkat edilmemesi gibi hususlardı. Yazarların tahkiye tekniği kullanım aşamasında mo­dernist bir yaklaşıma örnek sayıla­cak derecede kimi boşlukları kendi hayal güçleriyle doldurma gayretleri, çocuk yaştaki okurların sonraki ha­yatlarında edinecekleri asıl tarihsel bilgilere yaklaşımlarını olumsuz şe­kilde etkileme tehlikesini beraberin­de getirmektedir.

“Siyer-Edebiyat İlişkisi” temasıyla 2010 yılında gerçekleştirilen atölye çalışmasında da üzerinde durulan konulardan biri yazarın hayal gü­cünün ne derece belirleyici olabile­ceğiydi. Burada yine değinmekte fayda gördüğümüz o tartışmalar­da dile getirilen önemli bir husus, siyerin herhangi bir tarihsel bilgi olmadığı, aynı zamanda din bilgisi niteliğine sahip olduğu; diğer yan­dan Hz. Peygamber’in hayatından herhangi bir kesitin hayal gücüy­le doldurulmasının “kavlî sünnet” bağlamında kimi sakıncalara yol açacağıydı.Tahkiye tekniğine baş­vuracak yazarların bu konuda gerekli dikkatleri hassas biçimde göz önüne almaları ve sorumlu davranmaları gerekmektedir. Kur’ânî bakış açı­sına bu anlamda da başvurulması ve Kur’ân’ın sunduğu Peygamber anlatımının bu spesifik noktada da dikkate alınması yararlı sonuçlar do­ğuracaktır.

Paralel biçimde, kullanılan dilin ba­sitliğe kaçmadan sade bir çizgide inşa edilmesi gerektiği sunulan teklifler arasındaydı. Kurulacak dil, çocuğun ileriki yaşlarında edinece­ği daha mürekkep bilgilere temel oluşturacak bir zemin işlevi yüklen­melidir.

Dinî yayıncılık sahasında sürdürülen tartışmalar içerisinde “dilde sadelik” denildiği vakit kavramlar ve terim­lerden vazgeçme veya onları olduğu gibi kendi ağırlıklarınca aşılama gibi tamamıyla birbirlerine zıt refleksif yaklaşımlarla karşılaşılmaktadır ül­kemizde. Temamız bağlamında ele alınan bu konuda sunulan önemli bir teklif; kavramlar ve terimlerden vaz­geçmemek, ancak onları da didaktik bilgi aktarımı şeklinde değil, kurgu­sal düzeyde eserin genel akışına sin­direrek sunmak şeklindeydi.

Tepeden bakan ve nasihat ağırlıklı metinlerin günümüz dünyasında yetişmekte olan çocuk okurlara uygun olmadığı da göz önünde bu­lundurulmalıdır. Ülkemiz dinî yayın­cılığının genel karakteristiklerinden biri olan vaaz üslûbunun ilgi çekici olmadığı artık yaşanan tecrübeler­le sabittir diyebiliriz. Israrlı nasihat çabalarının yerine okurların gerekli bağlantıları bizatihi kendilerinin kurmasına olanak sağlayacak kurgusal dikkatlerin geliştirilmesi daha yapıcı sonuçlar verecektir.

En az dil ve üslup kadar kurgunun da –bilhassa çocuk edebiyatında-taşıdığı önem bağlamında somut tekliflere de atölye çalışmasın­da yer verildi. Genel olarak çocuk edebiyatı için de geçerli olan kur­gusal dikkatler çocuk siyerlerinde de gözetilmelidir. Okurun ilgisini her daim canlı tutacak, sonraki aşamalara dair merak uyandıra­cak, aynı zamanda okuma sonrası gerçekleştirilecek kimi etkinlik­lerle bütünleşik biçimde bir kurgu inşa edilerek hareketli bir sunum yaratılmalıdır. Kurgu tasarımın­da aynı zamanda okuma sonrası çocuğun edineceği alışkanlıkların planlanması, hedeflenen yaş gru­buna göre karakter sayısının ve niteliğinin belirlenmesi, gereğin­den yoğun bilgi aktarımından uzak durulması vb. hususlar dikkate alınmalıdır.

Genel olarak çocuk edebiyatı için de geçerli olan kurgusal dikkatler çocuk siyerlerinde de gözetilmelidir.

Peygamber Tasavvuru

Muhatap kitle ister yetişkinler isterse çocuklar olsun, siyer an­latılarının günümüzde en temel problemi bütünlüklü bir okuma sonucu telkin ettikleri peygamber tasavvurlarıdır. Özellikle modern­leşme sancılarını ağır gerilimlerle yaşayan İslam dünyasının son iki yüzyılda yaşadığı bocalama siyer yazımına da etki etmiş, birbirlerine neredeyse taban tabana zıt pey­gamber tasavvurları ortaya çıkmış­tır. Ana literatürdeki bu problem ister istemez çocuk literatürünü de etkilemektedir.

Çocuk literatürü dikkate alındığında bu minvaldeki bazı konular daha da hassasiyet kazanmaktadır. Her şey­den evvel aşırı yüceltmeci anlatımın bir ürünü olarak ortaya çıkan muci­zevi/ulaşılamaz bir peygamber ta­savvurunun çocuklar için çok da uy­gun bir model olmadığı atölye çalış­masında vurgulandı. Bunun yerine küçük yaştaki okurlara yönelik ola­rak, insani yönüyle ön plana çıkan ve gündelik hayatla iç içe düşlenebile­cek bir peygamber imgesinin sunul­ma gerekliliği dile getirildi. Herhangi bir tahfife mahâl de verilmeden, kendi dünyaları içerisinde “arkadaş” olarak görebilecekleri bir peygamber tasavvurunun çocuklara sunulması daha yararlı sonuçlar ortaya koya­cak, örnekliğin benimsenmesi için temel şart olan özdeşleşim böyle­likle daha sağlıklı biçimde sağlana­caktır. Hz. Peygamber’in çocuklarla ilişkisinde ortaya koyduğu tutum ve davranışlar bu bakımdan ilgililer için önemi ipuçları ve ilhamlar barındır­maktadır.

Günümüz dünyasında fantastik edebiyatın kazandığı yaygınlık ve hem yetişkin hem de çocuk zihinler nezdinde gördüğü ilgi de başta mu­cize bağlamı olmak üzere alanı hem doğrudan hem de dolaylı olarak et­kilemektedir. Fantastikle muhatap olan zihinlerin mucize kavramını algılamakta ister istemez yanılgıya düşmeleri karşı karşıya kalınan bir vakıadır. Bu bağlamdan hareketle nasıl bir yol haritasının izlenebilece­ğine dair başlıklar da irdelendi.

Öncelikle mucivevi peygamber ta­savvuru ve Hz. Peygamber’in haya­tındaki mucizelerin birbirinden ayrı olarak ele alınması gerekliliğini or­taya koymak gerekmektedir. İslam Peygamberi’ne mucizeler bahşedil­mesiyle O’nun mucizevi bir kişilik olması ayrı ayrı hususlardır. Bu ay­rım gözetilerek ilk planda, sözgeli­mi mucizenin aslında Allah (cc)’ın, yarattıklarına bir koruyucu olarak işaretler vermesi gibi soyutlamalar yoluyla aktarılmasının daha isabetli olacağının altı çizildi. Soyut kav­ramsallaştırmalar yoluyla sunulacak anlatım çağdaş fantastiğin sekü­ler telkinlerine karşı ön almak için de yararlı olacaktır. Aynı düzlemde dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da siyerin bilgisinin fantastik bir anlatıya malzeme olarak algılan­mamasıdır.

Yükseltme ve yüceltme tavrına kar­şın normalleştirme tavrı esas alın­ması gerekendir. Yalın gerçekliğin aslında mucizenin kendisi olduğu, mucizenin ise kâinatın yaratılışında­ki yalın gerçekliğin bir parçası olduğu asıl vurgu noktasını teşkil etmelidir.

***

“Türkiye’de Çocuklara Yönelik Siyer Çalışmaları” temasıyla gerçekleş­tirilen atölyede ayrıca görüldü ki şu ana dek bu alanda yapılan ça­lışmaları niteliksel kaygılardan çok 

gündelik-niceliksel kaygılar yön­lendirmiştir. Eğer inananlar olarak Hz. Peygamber’i sonraki kuşaklara tanıtma vazifemizi gerektiği gibi yerine getirmek istiyorsak, artık niteliksel kriterlerin belirlenimi noktasında daha kapsamlı ve spe­sifik tartışma ve müzakerelerin yürütülmesi gerekmektedir. 2012 Siyer Atölyesi’yle birlikte ortaya çı­kan giriş mahiyetindeki bu panora­manın, ilgilileri söz konusu yönde teşvik etmesini temenni ediyoruz.

 


Dipnotlar

1. 21-22 Nisan 2012, İstanbul. Katılımcı­lar: Prof. Dr. Adem Apak, Prof. Dr. Meh­met Zeki Aydın, Prof. Dr. Yaşar Kande­mir, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ekşi, Dr. Faruk Görgülü, Dr. Melike Günyüz, Öğr. Gör. Şafak Tavkul, Alpaslan Durmuş, Ayşe Pehlivan, Cem Kızıltuğ, Elif Konar, Emi­ne Eroğlu, Esra Ceceli, Fatih Okumuş, Fatma Ekinci, Fatma Şengül, Gönül Yo­nar, Hümeyra Bostan, Meryem Akbal, Nurdan Damla, Osman Turhan, Özkan Öze, Sevde Sevan Usak, Tubanur Sara­çoğlu, Ümit Özkan.

2. Bu husustaki kimi analizler için bkz. Siyer-Edebiyat İlişkisi: Siyer Atölyesi 2010 tebliğler Kitabı, Meridyen Kitaplı­ğı, İstanbul, Nisan 2010.

3. 2009, 2010 ve 2011 yılı atölye tebliğ­lerinde bu hususlara dair zengin içerikli analizler mevcuttur.