Hz. Peygamber’in vefatından sonra gerçekleştirilen fetih hareketlerine de iştirak eden Abdullah b. Ömer (ra), babasının halifeliği dönemindeki Şam fetihlerinin en önemli savaşı olan Yermük ile İran fetihlerinin tescili anlamındaki Nihavend savaşında görev aldı. Amr b. el-Âs (ra)’ın komutasında gerçekleştirilen Mısır fethine de katılan Abdullah b. Ömer (ra), daha sonraki dönemde de Horasan ve Taberistan fetihlerine katıldı, Kuzey Afrika’da ise Tunus, Cezayir ve Fas topraklarının zaptında görev aldı. Nihayet Muaviye (ra)’nin halifeliği esnasında (H.49/M.669) gerçekleştirilen İstanbul seferine de Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) ile birlikte iştirak etti. Hz. Ebû Bekir (ra)’in halifeliğinden itibaren gerçekleştirilen bütün fetih faaliyetlerinde aktif bir şekilde yer alan Abdullah b. Ömer (ra), kendisine yapılan ısrarlı çağrılara rağmen siyasî görevlerden özellikle uzak durmaya çalışmıştır. Müslümanlar, suikasta maruz kalan halife Hz. Ömer (ra)’den oğlu Abdullah (ra)’ı yerine tayin etmesini istemişler, ancak oğlunun siyasetten uzak olmasını ve politikaya uymayan karakterini iyi bilen Hz. Ömer (ra) bu teklifi kabul etmemiş, ayrıca onun hilâfet gibi ağır bir yükü üstlenemeyeceğini bildirmiştir. Abdullah (ra)’ın halifeliği için aşırı talepte bulunanların gönlünü almak için de halifenin tespit edileceği şûrâya onu da dahil etmiş, ancak kendisine sadece oy verme hakkı tanımış, buna karşılık halife seçilmesine müsaade etmemiştir. Üstelik oğluna; “Eğer bu istişare heyeti, aralarında ihtilâfa düşerlerse sen çoğunluğun yanında ol, eşit olurlarsa Abdurrahman b. Avf'ın tuttuğu tarafı destekle” şeklinde nasihat vermek suretiyle, onun görüşmeler esnasında takip etmesi yolu da bizzat tespit etmiştir.
Hz. Osman (ra)’ın şehit edilmesinden sonra Abdullah b. Ömer (ra)’in adı yine halife adayı olarak geçti. Ancak kendisine bu konuda yapılan teklif ve telkinlere itibar etmemiştir. Siyasî hadiselerden özellikle uzak kalmayı prensip edinen Abdullah b. Ömer (ra) bu sebeple Hz. Ali (ra)’nin halifeliğe gelmesiyle birlikte baş gösteren siyasî ihtilaflara müdahil olmadı. Halife Hz. Ali (ra)’nin kendisini Şam valiliğine tayin etme teklifini geri çevirdi. Yine bu süreçte Müslümanların kendi aralarında meydana gelen Cemel ve Sıffin gibi iç savaşlardan uzak kaldı. Sıffin savaşının ardından gerçekleşen Hakem olayı esnasında hakemler arasındaki görüşmede Abdullah b. Ömer (ra)’in adı tekrar halife adayı olarak gündeme gelmiş, ancak ismi üzerinde ittifak sağlanamamıştır. Hz. Ali (ra) ile Muaviye b. Ebû Süfyan (ra) arasında meydana gelen iktidar mücadelesinde taraf olmaktan kaçınan Abdullah b. Ömer (ra), Hz. Hasan (ra)’ın halifeliği bırakmasından sonra Müslümanların birliğini bozmama adına önce Muaviye’ye, daha sonra da oğlu Yezid’e biat etmiştir. Hz. Hüseyin (ra)’in Emevî yönetimine karşı gerçekleştirdiği kıyama katılmamış ve harekete destek vermemiştir.
Emevîlerin ikinci halifesi Yezîd b. Muâviye’nin ölümünden sonra bilhassa Medineliler tarafından ısrarla halife olmaya çağrılmış, ancak bunun yeniden bir iç çatışmaya ve Müslüman kanının dökülmesine sebebiyet vereceği için teklife razı olmamıştır. Daha sonraki dönemde Abdullah b. Zübeyr ile Abdülmelik b. Mervan arasında meydana gelen iktidar mücadelesinde de tarafsızlığını muhafaza eden Abdullah b. Ömer (ra), bu mücadeleden başarıyla çıkan ve Müslümanları tek siyasî birlik altında toplamayı başaran Abdülmelik’in devlet başkanlığını onaylamıştır. Bu süreçte Abdülmelik, İbn Ömer’e hürmet göstermiş ve bilhassa dinî konularda kendisine müracaat etmiştir.
Siyasete doğrudan girmeme konusunda hassasiyet gösteren Abdullah b. Ömer (ra), bununla birlikte siyasetçilerin söz ve icraatlarını doğru bulmadığı zaman onları en sert bir şekilde tenkit etmekten de geri durmamıştır. Nitekim Irak ve Hicaz bölgesinde halkın yüreğine korku salan ve zalim sıfatıyla meşhur olan Haccâc b. Yûsuf’u söyledikleri ve yaptıkları konusunda insanların huzurunda açık bir şekilde eleştirmiştir. Abdullah b. Ömer (ra) hayatını özellikle ilme hasretmiştir. Kız kardeşi Hafsa (r.anha)’nın Hz. Peygamber’in hanımlarından biri olması onun Ehl-i Beyt’e yakınlaşmasına fırsat vermiştir. Bu sebeple Rasûlullah (sav)’ın, birçok sahâbînin görüp duyma imkânını bulamadığı davranış ve sözlerini rivayet etme imkânı bulmuştur. İbn Ömer (ra), rivayet ettiği 2630 hadis ile Ebû Hüreyre’den sonra en çok hadis rivayet eden yedi sahabinin ikincisi olmuştur. Ondan gelen hadislerin 168’i Buharî ve Müslim’de ittifakla zikredilmiştir.
Onun diğer bir özelliği de rivayet esnasında gösterdiği aşırı titizliğidir. Bundan dolayı onun hadisleri ulema tarafından muteber kabul edilir. Nitekim Buharî’ye göre en sahih isnad, İbn Ömer (ra)’den azatlı kölesi Nâfi’nin, ondan da İmam Mâlik’in rivayet ettiği hadis senedleridir. İbn Şihab da Abdullah b. Ömer (ra)’in rivayetinin güçlülüğünü ifade etmek için “Onun rivayetlerinde ikinci bir mesned aramaya lüzum yoktur" demiştir. Medine’de hadis öğretimi için ders meclisi kuran Abdullah b. Ömer (ra)’den hadis alan en meşhur talebeleri ise Abdullah b. Abbas (ra), Câbir b. Abdullah (ra) gibi sahâbîler ile Enes b. Şîrîn, Hasan-ı Basrî, Saîd b. Müseyyeb, Nâfi, Mücâhid, Tavus gibi meşhur tabiînlerdir. Abdullah b. Ömer (ra) Kur’an tefsiri alanında da otorite sayılan sahabilerdendir. Nitekim Müslümanlar bilhassa Kur’an’da nâsih-mensûh ayetler konusunda ihtilâfa düştüklerinde kendisine sık sık müracaat etmişlerdir. Kur’an ilimleri ve Hadis konularındaki bilgisi kadar fıkıh sahasında da Abdullah b. Ömer (ra) mümtaz bir yere sahiptir. O en çok fetva veren yedi sahâbîden biri kabul edilir. Özellikle babası Hz. Ömer’in (ra) fıkhî kanaatlerinin büyük ölçüde tesiri altında kaldığı ve onun hükümleriyle amel ettiği görülür. İbn Ömer (ra) kesin kanaat sahibi olmadığı hususlarda fetva vermekten kaçınmıştır. Bir defasında bilmediği bir meselede kendisinden ısrarla fetva isteyen muhatabına “İbn Ömer böyle fetva verdi diyerek sırtımızın cehennem köprüsü hâline getirilmesini mi istiyorsun?” diye çıkışmıştır. Abdullah b. Ömer (ra) yanlı fetva vermekten duyduğu endişe sebebiyle Halife Osman (ra)’ın kadılık yapması teklifini geri çevirmiştir.
Abdullah b. Ömer (ra) ashabın en cömertlerindendir. Bu davranışını da onun Hz. Peygamber’i örnek almasının bir sonucu olarak görmek mümkündür. Malının hiçbir zaman birikip artmasına müsaade etmemiş, eline geçeni derhal ihtiyaç sahiplerine dağıtmıştır. Özellikle devlet adamlarının kendisi için uygun gördükleri hediyeleri şahsı adına harcamak yerine fakirlere havale etmiştir. Mütevazı kişiliğiyle de tanınan İbn Ömer (ra) kibre kapılmamak için çok sade giyinmiş, ayrıca az yemek yemiştir. İnsanlara karşı çok nazik davranmış, kendisine karşı ağır söz sarf edenlere dahi aynı şekilde karşılık vermemiştir. Ashabın önderleri arasında sayılan özellikle hadis, tefsir ve fıkıh gibi İslâmî ilimlerin doğuşu ve gelişmesinde önemli rol oynayan Abdullah b. Ömer (ra) seksen beş yaşını aşmış olarak hicretin 73.(M. 692) yılında Mekke’de vefat etmiştir.