Çok bilinen bir hadis-i kutsi'de kulun Allah'a yakınlaşması anlatılırken Efendimiz’in lisanıyla Rabbimiz şöyle buyuruyor: "... Farzlara ilâveten bir de kulumun sürekli yapmaya devam ettiği nafileler vardır ki bunlarla Bana yaklaşır ha yaklaşır ve nihayet öyle bir hâle gelir ki artık Ben onu sevmişim demektir. Bir kere de sevdim mi artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutup yakalayan eli ve yürümesine vasıta olan ayağı olurum..." (Buhârî, Rikak 38)
Allah’ın bizim gören gözümüz, işiten kulağımız olması ne demek? Nelere kulak verebiliriz, nelere bakabiliriz bu durumda?
O gözle harama seyirci olmak, o kulakla haram söze katılmak; o ayakla, o elle Allah'ın razı olmayacağı işlere girişmek imkânsız olur. (Buradaki haramları bir kulun haklarının çiğnenmesine seyirci kalmak ya da daha kötüsü böyle bir işin parçası olmak da dahil olmak üzere her cinsten haram olarak düşünün.)
Bırakın bilinçli bir şekilde bir haramın parçası olmayı böyle ortamlarda hasbelkader bulunmuşsan oradan nasıl çıkacağını bilemezsin. Bünyen reddeder bunun bir parçası olmayı. Her şeye Allah ile birliktelik penceresinden bakmaya başladınız mı büyük küçük her türlü yanlışla aranızda bir doku uyuşmazlığı baş gösterir. Haramla gönül eğlemek bir seçenek olmaktan çıkar. "Gitsem mi, gitmesem mi" tereddüdünü yaşamazsın. Aynı zamanda yanlışa bakmayan, kulak vermeyen, yönelmeyen insanın görüşleri, kanaatleri, kararları isabetli olmaya başlar. Doğruluk onun için artık zorlanmasına gerek kalmadan, kendiliğinden olan bir hal olur.
Peki, bu neyle oluyor? İbadetle. Hadis-i kutsimize göre insan bu mevkiye kişisel çabasıyla, nefsine hâkimiyetle, farzlara ilaveten düzenli yerine getirdiği nafilelerle ulaşır. Buradaki devamlılığa da dikkatinizi çekerim. Cenab-ı Hakk’ın bizden hayırda istikrar istediğini unutmayalım. İstikrar kişiliği güçlendiren ve o insanı güvenilir bir kişi yapan en önemli özelliktir.