Müjdelenen
Yer ve gökler gündoğumunu bekleyen insan gibi bu kutlu doğumun sabahını bekliyordu.
Kutlu doğumun sabahı, işte o cana can katan sabah, işte o mutlu ve kutlu saat, işte o mesut andır. “Bu gece, Kisra’nın sarayında on dört sütun devrildi. İran’ın ateş tapınağında yüzlerce yıldır yanan ateş söndü, Sava deresi kurudu.”
O geldi ve bütün gurur anıtları devrildi, Mecusi ateşi söndü, Sasani sarayı yıkıldı.
Abdullah’ın yetimi, Amine’nin ciğerparesi, Kâbe’nin sultanı, yeryüzünün imamı, iki cihan sultanı, kutsal âlemden geçici âleme şeref vererek, azamet ve ihtişamla doğup geldi.
“Bir vakit de Meryem oğlu İsa şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları, ben size Allah’ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı tasdik edicisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin de müjdeleyicisi olarak geldim ki, onun ismi Ahmed’dir.
Yesrib’de, yani Medine’de bir Yahudi bağırıyor:
‘Ey Yahudi cemaati! Ahmed’in doğumunda doğacak olan yıldızı, bu gece doğdu!’
Suriye yolculuğunda on iki yaşında olan Muhammed’in omuzları arasında “peygamberlik mührünü” gören rahip Bahîra, peygamberliğini müjdeliyordu.
Kâdim Kelam, Hz. İsa’nın dilinden Allah’ın, “en çok övülmeye layık” anlamına gelen “Ahmed” isminde bir peygamber göndereceğini muştuluyor.
Son Rasul, Yuhanna İncili’nde vaat edilen paraklet, yani “en çok övülmüş olan” ve Hz. İsa’nın haber verdiği, eserini tamamlayacak olan kutsal ruh olarak müjdeleniyordu.
Müjdeleyen/müjdeleyici
Beşîr ve mübeşşir (müjdeleyici, müjde veren), nezir ve münzir (uyarıcı) bütün peygamberlerin ortak vasfıdır. Peygamberler, müminleri, Allah’ın rızası, cennet ve nimetleriyle müjdelerler. Hz. Muhammed (s.a.s.) de Kur’an gibi, bütün insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilmiştir.
Son peygamber insanlara Allah’ın rahmet ve nimetini müjdeler, inanmayanları ise Allah’ın azabıyla korkutur ve uyarır… Nefret ettirmeden ve en güzel hikmetle, yumuşaklık ve nezaketle…
Emir; âlemlerin Hâkimi’nden: “Ey örtüye bürünen (Muhammed!). Kalk ve uyar! Rabbini yücelt! Özünü temiz tut! Kötü şeyleri terk et! (Yaptığını) çoksunarak başa kalkma! Rabbin için katlan!”
Gönüller birliğini, müjde inşa edecek… Zira hakiki müjde, daimi ve sürekli bir tevhidi gerçekleştirir. Müjdeciye nida edilir; “Korkut ve müjdele, korkutarak bir araya getir; müjdeleyerek, bu birliği, bu beraberliği sürekliliğe çevir, kurumlaştır, temellendir.”
Müjde, ruhu yücelten bir oluştur, diriliştir; alın terinden karılmış bir yazgı donanımıdır.
Toplumu ya da insanlığı belli bir dönemde diriltecek kahramanlar için, müjde bir kaderdir.
Müjde, umudunu kaybetmiş insanlara, hakikat kapılarını açan bir mucize gibi gelir.
Ruhun derin yaralarına şifa veren müjde, gerçek gözlere görünen fizikötesi beldeden ilahî yağmur taneleriyle gelen bir haberdir… Aşkın âlemden insanlığa gelen hazineler hazinesidir.
Peygamberlerin getirdiği müjde, insanı zamana mahkûm olmaktan kurtaran kutsal haberler kaynağı ve kurumayan Allah çeşmesidir. “Bütün dünyanın ağaçları kalem, denizleri mürekkep olsa” bu müjde yazmakla bitmez…
Varlık âlemindeki en büyük müjde, Allah’ın varlığıdır. İnsanların birbirlerine taşıyabilecekleri en büyük ve tek muştu budur.
Allah’a inanmanın müjdesini taşımak, bu dünyanın dar ufuklarında boğulan insanlara başka dünyaların da varlığını müjdelemek demektir.
Allah’a inanma, göklere yükselen suların üstüne çıkaran bir müjdedir, yakıcı ateşi soğutan ve insanı yakamaz hale getiren bir müjdedir, denizi yardıran ve orduları içinden geçiren bir müjdedir. Allah’a inanma, örümceğe ve güvercine perdelik ettiren bir müjdedir.
Allah’ın müjdesi firavunları, nemrutları yıkan bir müjdedir. Gizli hakikatleri açığa çıkaran, sırları kalplerden kalplere geçiren, zalimi en gururlu anında yerle bir eden, yoksulu en beklenmedik anda umuda ve nimete boğan bir müjdedir.
Müslüman olmak bir müjdedir.
İslam, insanlığa ve çağlara bir müjdedir. İslam, âdeta çağların karanlığını şerha şerha yaran bir ışık gibi insana müjdelerin en güzellerini sunmuştur.
Amentü bir müjdedir… Hâlık’a inanmak, sağlam bir ip gibi yeter bir müjdedir.
Melekler, gayptan gelen en güzel müjdelerdir.
İlahî kitaplar, kutlu ve kutsal anlamları, sözleri ve ruha işleyen diri bağışlarıyla bir şölendir ve insan ruhu için içine girilen düğünlerdir… ruhun düğünleridir.
İlahî siteyi kuran mutlu seslerdir ilahî kitaplar. Tevrat, ilahî bir kuruluştur. Zebur, ilahî bir nağmedir. İncil, bir müjdedir. Kur’an kurtuluştur, yani müjdeler müjdesidir.
Peygamberler, insanların en umutsuzluğa ve zulme battığı çağlarda varlıklarıyla müjde olan hakikat kahramanlarıdır.
Ölümden sonra dirilme, bir müjdedir. Diriliş bir müjdedir. Haksızlığa uğrayan için bir müjdedir.
Allah’ın yaratıcılık sırrı ve aşk, varoluşun temel müjdesidir.
Her şey O’ndan geldi ve O’na gidecek. İşte müjdelerin en güzellerinden biri…
Nihayet namaz, oruç, hac, zekât birer müjdedir; ahiretten, öteki dünyadan, erdem ve ülkü dünyasından, ideal siteden…
Allah’ın insanlara gönderdiği son elçi, güzel haberleri ve müjdeleri ümmetine taşır:
Yaratan’la sınırların ve hudutların kalktığı anlar, yani secde ve kulluk; secdeler çoğaldıkça, mertebeler arşıâlâya yükseltecek ve hataların kayıtları su üstüne yazılan yazı gibi silinecek ve yok olacaktır.
Ceylanın aslandan kaçtığı gibi, büyük günahlardan uzak durmak, namazlar arasında işlenen küçük günahlara karşı bir keffarettir.
Karanlık gecelerde, kulluğun en güzel anlarını yaşamak ve manevi zevkini almak için yollara düşen Hakk sevgilileri için müjdeler olsun ki, onlar kıyamette nurlu sabahlarla müşerref olacaklar…
Her daim camiye ve cemaate dâhil olanlar, saadet halkasının bereket ve nefasetinden tadanlar, cennetin ikramıyla muhatap olacaklar…
Dostuna karşı düşmanlık yapan, Allah’ın kılıcı ve öfkesiyle karşılaşır. Yaklaşmak… Hakk’a yaklaşmak ancak kesin emirleri yerine getirmekle gerçekleşir… Nafile ibadetler ise, Rahman’a ulaşmanın ve O’nunla buluşmanın, O’nun sevgisine nail olmanın, O’nun gözü, kulağı, eli ve ayağı olmanın sırlarını bünyelerinde taşırlar… Onlar ne isterlerse ne arzular ve talep ederlerse, “cennet ve Kevser şarabı” gibi kendilerine verilecek ve sunulacaktır.
Müjdeler olsun ki, Allah ve Rasulünün sevgisinin aşkın hediyesi; görünen ve görünmeyen iki âlemde ve iki hayatta da insanın sevdikleri ve sevgilileri ile bir ve beraber olmasıdır.
Cennet’in hediyeleri, pehlivanların bile kudret yetiremediğini yapan, yani öfkeli anında öfkesine sahip olanlara sonsuz ve sınırsız bir şekilde takdim edilir.
Tahammül ve sabredilen her türlü imtihan ve sıkıntının karşılığı, cennette sonsuz nimetlerin sırlarıyla buluşmak ve müjdelenmektir.
İnfak eden ve hesaplamadan hesapsız dağıtan, nârın har ve ateşinden emin olur… Nurun şavkıyla da aydınlanır.
Dünyadayken müjdelenen on güzel insan… Ne mutlu onlara ne şeref onlara… Birinci âlemde, sonsuz âlemin müjdeli haberlerini alanlar…
İşte o müjdelerin en güzeline nail olanlardan İbn Nüfeyl (r.a.), sonsuz ve sınırsız güzelliklerin hikmetine muhatap olan şehitleri tarif eder: “Malı uğrunda öldürülen şehittir; kanı uğrunda öldürülen şehittir; dini uğrunda öldürülen şehittir; ailesi uğrunda öldürülen şehittir.”
Son peygamber, ümmetine, bekleneni on beş asır önce müjdeler: “İstemeyenler dışında, ümmetimin tamamı cennete girer.”
O’nu isteyenler ve O’na tabi olanlar ve son sözü “Allah’tan başka mabut yok, Hz. Muhammed O’nun kulu ve Rasulüdür” ifadesi olanlar, cennetin misafirleridir… Eşsiz mekânın kalıcı ev sahipleridir.
En ağır ve büyük günahlar için sonsuz bağışlayıcı olan Ğafûr’un müjdesi açık ve kesindir: “Allah Teala gündüz günah işleyenin tövbesini kabul etmek için gecenin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tövbesini kabul etmek için de gündüzün elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya kadar bu böyle devam edip gider.”
Son nefese ve can çekişmeye kadar, tövbe ve mağfiret kapıları ardına kadar açık, bağışlanma duaları kabule şayandır…
Münkirin ve kâfirin iyilik müjdesi, dünyalıktır… Müminin en güzel haberleri ahirete saklanır, ertelenir. Ona dünyada kulluğu nispetinde nimet ve rızık sunulur…
Yevm-i kıyamette, müminin affı, en küçük ameller karşılığında büyük müjdeler olarak hayat bulur.
Cehennemin nârından ve azabından müstağni olanlar, müjdeleyenin ağzından kelimelere dökülür: “Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz.”
Cennet ehlinden olmanın sırrı da orta yolda ve dosdoğru olmak ilkesinde gizlidir. Yine de Hakk’ın kerem ve bağışlanma müjdesi olmasaydı, sadece ameller ve ibadetler beşeriyetin kurtuluşuna kifayet etmezdi.
Gelmeseler de, yakın akrabaları ziyaret eden, kötülük yapsalar da onlara iyilik yapan, kaba davransalar da onlara anlayışlı davrananları, irfan ve hikmet peygamberi Allah’ın yardımıyla müjdeler.
İyilik, hayır ve hasenata öncülük ve rehberlik edenler, ne mutlu insanlardır ki, onu yapmış gibi ecir ve hüsnükabul görecekler…
Cihadın en yüksek ve üstün olanı, aynı zamanda dünyadaki en çetin işlerden birisi olan, zalim sultan ve yöneticinin karşısında hak, adalet ve hakikati haykırmak ve seslendirmektir.
Kim ki, görünen dünyada bir kardeşinin ve insanın ayıp ve kusurunun üzerini kapatıp küllerse, ayıp ve günahların zahir olduğu o mahşer gününde Yaratan’ın himayesinde muhafaza olunmakla müjdelenir.
Borcu olanı ferahlatan veya onu borcundan dolayı azat edene müjdeler olsun ki, Hak hiçbir gölgenin bulunmadığı günde, onu ferahlatacak ve nefes aldıracak olan gölgesinde şereflendirecektir.
Beşîr, Allah’a yemin eder ve müjdelemeye devam eder: “Allah’ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır.”
Müjdelerin en güzeli ilim taliplilerine verilir: İlim ve hikmet yolu, cennete giden yolu ve istikameti inşa eder, kurar ve kavileştirir…
Müjdeler bitmez, güzel haberleri taşır ve bize bildirir. Son müjdeci: “Kim bana bir defa salatüselam getirirse, bu sebeple Allah Teala da ona on misli merhamet eder.” Yine “Her kim günde yüz defa tövbe istiğfar ederse, Allah onun bütün günahlarını bağışlar.
Efendimiz güzel haberleri bize ulaştırmaya devam eder: “Her namazdan sonra kim otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdülillah, otuz üç defa Allahü ekber, derse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir.”
Hz. Fatıma’nın dışında sağlığında tüm çocuklarını kaybetmiş bir baba olarak Allah’ın Rasulü, hüzünlü bir müjdeyi de bizlere taşır: “Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her Müslümanı, Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle cennete koyar.”
Efendimizin güzel ve heyecanlandıran müjdelerinden birisini de, burada Hz. Aişe’nin dilinden dinleyelim: Bir adam –ki bunun Sevban olduğu tespit edilmiştir- Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’e gelerek dedi ki: “Ya Rasulellah! Şüphesiz ki sen bana hem çoluk çocuğumdan, hem de malımdan daha sevgilisin. Doğrusu seni düşündükçe sabrım tükeniyor, gelip görünceye kadar bu halim devam ediyor. Bir de kendi ölümümü ve senin ölmeni düşünüyorum da büsbütün üzülüyorum. Biliyorum ki sen cennete girince peygamberlerle birlikte yüce makamlara yükseleceksin. Ben de cennete girince ayrı bir yerde bulunacağım ve bir daha seni göremeyeceğim!”
Bunun üzerine şu ayet-i kerime indi: “Öyle ya, kim Allah’a ve peygambere itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet sunduğu peygamberler, sıddîkler, şehitler ve salihlerle beraberdirler. Bunlar ise ne güzel arkadaşlardır.”
Nihayetinde, Efendimiz, el-Beşîr, “En güzel haberleri getiren peygamberdir… Ve en son müjdecidir.
Ne mutlu el-Beşîr’in müjdelerine nail olanlara…