“Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçümseme.” (Müslim, Birr, 144)
Tebessüm. Bu sözcüğü söylemek bile içimizi ısıtıyor. Yüzümüzde belirdiğinde ise ruhumuzu mutluluk ve umut kaplıyor. Etrafımıza da yayılıyor. Yakınımızda olan herkese bulaşıveriyor. Dolu dolu bir tebessüm karşısında surat asmak ne mümkün. İster istemez biz de gülümsüyoruz. Tatlı bir duygu sarıyor kalbimizi.
Gülen bir yüz, içten bir tebessüm ilişkilerimizin en tatlı başlangıcıdır. Fark edildiğimizi, önemsendiğimizi hissederiz. Küçücük, sıcacık bir gülümsemeyle kendi iç dünyamızı, samimiyetimizi, sevgimizi, şefkatimizi ifade ederiz. Hangi kalp yumuşamaz ki bu tutum karşısında.
Öyle sahte gülücüklerden bahsetmiyoruz. Ardında alay, küçümseme, art niyet bulunan; çıkar, menfaat gözeten gülüşlerden asla söz etmiyoruz. Komik şeyler karşısında attığımız kahkahalardan da. Tertemiz, su gibi berrak, yüzümüzde beliren o saf, tatlı ifadeden bahsediyoruz. Hani şu bebeklerin yüzündeki gülümseme var ya işte ondan. Katıksız sevginin, mutluluğun, sevincin, neşenin ifadesidir bu tebessüm. Güven telkin eder. Güçlendiğimizi, çoğaldığımızı hissettirir.
Yüzümüzdeki ifade, içimizi yansıtan ayna gibidir. Duygularımızı aksettirir çevremizdekilere. Hatta bulaştırır onlara. Gülümsediğimiz bir insan da bize gülümser.
Sürekli surat asan, yüzünde tebessüm belirmeyen; suratına karanlık, korku, öfke, kaygı ya da keder hâkim olan birini gördüğümüzde daralırız. Bizim de içimizi korku, öfke, hüzün kaplar. Durmak istemeyiz orada. Aydınlığa, tebessümle gelen sıcacık mutluluğa ihtiyaç duyarız.
Bize türlü kötülükler yapmış, canımızı yakmış kimselere gülümsemek kolay değil elbette. Bu kimseler sürekli birlikte olduğumuz ailemiz ya da sık sık görüştüğümüz arkadaşlarımız, komşularımız ise hiç de kolay olmuyor. Çünkü onlarla paylaştığımız birçok hatıramız vardır. Bunların bazısı güzel, mutluluk veren anılardır, hatta çoğu böyledir. Bazısı ise keder, öfke doludur. Bizler yakınlarımızla ilişkilerimizde aramıza her nedense kötü anılardan oluşmuş bir pencere yerleştirir ve o çerçeveden bakarız, o hatıraların esareti altında tepki veririz onlara. Surat asarak, öfkelenerek, kederlenerek. Peki, bu esaret bize ne kazandırır? Hem kendimizi hem de onları üzeriz, sıkarız, mutsuz ederiz. Oysa onlarla aramızda çok güçlü sevgi bağları, çok güzel anılar vardır. Sevgi ve güzel anılardan oluşan pencereden bakmayı da tercih edebiliriz aslında. Başarabiliriz bunu.
“Bugün banka hesabınızda ne kadar paranız olduğu, nasıl bir evde oturduğunuz, arabanızın modeli, giydiğiniz kıyafetin ya da ayakkabılarınızın markası elli yıl sonra bir anlam taşımayabilir. İş yerinizdeki makamınız, emekli olduktan sonra bir değer taşımaz. Ancak bugün sevgiyle başını okşadığınız bir çocuk, o mutluluğuyla dünyanın elli yıl sonraki hayatını etkileyebilir” diyor Oğuz Saygın "Sevginin Gücü" isimli yazısında.
Tebessüm, bir yaşam belirtisidir. Şu kadar yıllık ömrümde gün görmedim, yaşamadan bitti ömrüm, diyen insanlar vardır. Hayatın getirdiği sıkıntılar tutsak etmiştir kalplerini. Gönül dolusu gülümsememişlerdir yaşamları boyunca.
Gelin bu bayram yaşam hediye edelim yakınlarımıza, arkadaşlarımıza, gün görmeden ömürlerini tamamlamak üzere olanlara, bütün insanlara. Kalplerine umut, mutluluk konduralım sıcacık bir tebessümünüzle. Hiçbir maliyeti yok inanın!
Bu bayram bir tebessüm paketi yapıp içine sevgi, merhamet, bağışlama, alçak gönüllülük koyalım ve hediye edelim sevdiklerinize, dostlarınıza, dargın, kırgın olduğunuz yakınlarınıza.
Bu bayram "Kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa hiçbir iyiliği küçümseme" hadisini çokça hatırlayalım. Bilhassa suratı asık olanlara, yüzünde tebessümden iz kalmayanlara bol bol verelim. Çünkü onlar daha muhtaçtır tebessümlerimize. Çünkü sadakaların en hayırlısı ihtiyaç sahiplerine verilendir.