Bir Ömür Okçular Tepesi

31 Ekim 2012

Okçular Tepesi’ndeki o heyecanlı kalabalık, gözlerimden hiç kaybolmaz. Hiçbir mevsim boş kalmaz o tepe. Gece gündüz ziyaretçilerle dolup taşar. Sanki yıllar önce Peygamber’in uyarısına rağmen sahabelerin terk ettiği bu tepeyi sonradan gelen müminler terk etmiyor, dolduruyor.

Hatırlayalım. Ne demişti Peygamber: “Savaşı kesin olarak kazandığımızı görseniz de, savaşı hepten kaybettiğimizi görseniz de, bu tepeyi terk etmeyin.” Bir diğer ifadeyle, “Sonuca kesin olarak ulaşsak da, sonuca asla ulaşamayacak olsak da, görevinizin başında olun.”

Ancak öyle olmadı; hepimizi aldatan, çeldiren o çağrı, okçuların aklını da çeldi. Savaşın Müslümanların lehine döndüğünü görür görmez,  birçoğu Nebi’nin uyarısını unuttu, mevzilerini terk etti. Uzaklaştılar görevlerinin başından. Uhud acı bir hatıra olarak bize emanet kaldı.

Uhud’u ve Uhud’da Peygamber’e rağmen olan biteni, kendimize çekidüzen vermek için bir fırsat bilmeli. Okçular Tepesi’ni aldanışlar karşısında uyanık kalmak için sembol olarak okumalı.

Haydi, soralım kendimize. Yok mudur bizim için de bir Okçular Tepesi? Yok mudur Peygamber’in bize ısrarla söylediği, tekrar tekrar tembihlediği, “ne olursa olsun terk etme!” dediği bir mevzi, bir nöbet yeri? Sonuç alınsa da alınmasa da, zafer kazanılsa da zafer kaybedilse de, başarı gelse de başarısız olunsa da, duracağımız bir yer, bekleyeceğimiz bir hal yok mudur?

Okçular Tepesi’ne çıkarken, kendimizi yoklayalım…  Niye böyle bir olay oldu? Neden sahabe de olsa insanın aldanabilir olduğu gösterildi? Ve neden biz şimdi ısrarla orada olmak için can atıyoruz?  Bu, ziyaretten yanımıza kâr kalmalı. Bu, mekânın bize sunduğu bir meyve olmalı. Hz. Hamza (ra) ve Mus’ab bin Umeyr (ra) gibi kahramanların düştüğü bu topraklar bizi hiç düşmemecesine ayağa kaldırmalı… Yoksa hep diri olan şehitlerden bize dirilik bulaşmaz. Yoksa dirilten şehitlerden hayatımıza hayat katılmaz.

Ey talip, sen de bir savaşta değil misin şimdi. Kaybetmek de var, kazanmak da. Dünyadan nasibin ebedî hayattır. Sonunda seni sonsuzluk bekliyor. Sonsuzca zafer de var, sonsuzca hezimet de muhtemel. Cennet de var, cehennem de… Ebedî yakınlığa da adaysın, ebedî felâkete de… Savaş senin savaşın. Sınanmadasın.

Bunu bilerek, ümit ve korku arasında salınacaksın. Bir oraya bir buraya savrulacaksın. Hem cennete gireceğin için ümitleneceksin hem cehenneme tek düşen ben olabilirim diye korkacaksın. Ne cenneti kazanmış gibi bol sevaplı olmak ne cenneti hepten kaybetmiş gibi günahlar içinde olmak, kulluk halini terk ettirmemeli sana, duadan elini çektirmemeli.


Ömür boyu elinde dua okuyla bekle. Ayakların imanda sabit, gözlerin ufuklarda müjdeler gözler halde, hiç tereddütsüz bekle secdelerde. Ümit ve korku arasında savrulurken, kalbini Rabbinin rızasına kilitle.

Ne hepten kazandığın için şımarmalısın, ne hepten kaybettim diye yazıklanmalısın.

Gel, şimdi, bir daha dinle Peygamber’i. Can kulağını ver: “Savaşı kesinlikle kazandığımızı görsen de, savaşı hepten kaybettiğimizi görsen de, burayı terk etme…” Sakın ola ki, namazına, orucuna, zekâtına, sadakana, haccına güvenip de cenneti kendine garanti görme. Sakın ola ki, günahlarına, isyanlarına, ayıplarına bakıp da kendini ateşe atmaya kalkma, Allah’ın rahmetinden ümit kesme.

Ömür boyu elinde dua okuyla bekle. Ayakların imanda sabit, gözlerin ufuklarda müjdeler gözler halde, hiç tereddütsüz bekle secdelerde. Ümit ve korku arasında savrulurken, kalbini Rabbinin rızasına kilitle.

Amelinin azlığı ile Rabbinin rahmetinde ümit kesme. Amelini çok görüp Rabbinin af ve merhametine, mağfiret ve bağışına ihtiyacın olmadığını sanma… Seni sen kurtaracak değilsin;  unutma. Yaptıkların değildir Seni kurtaracak olan. Yaptıklarını da sana veren Allah değil mi? Amellerine seni yönlendiren Allah değil mi? İbadetlerin için sana imkân ve mekân veren Allah değil mi? Rabbinin sana verdiğini Rabbine satmaya kalkma.

De ki, “Allah’ım Sensin Selâm, Sensin kurtuluş. Sendendir selâm, Sendendir kurtuluş.” Kazansan da kaybetsen de en büyük kazancın Rabbine kul olmaktır. Âlemlerin Rabbine kul olmaktan daha şerefli bir makam yoktur. Âlemlerin Rabbinin huzurunda gözü yaşlı, mahcubiyet içinde, kusurlarını itiraf ederek, zaaflarını bilerek dua etmekten daha faydalı bir hal yoktur.

Senin için “Okçular Tepesi” burasıdır.  Burada bekle. “Okçular Tepesi”ni terk etme…