Çocukların Peygamberi

Allah Rasûlü bir defasında yarış yapan çocukları görmüştü de, onlarla birlikte koşmuştu. O, çocukların neşesine ortak, üzüntüsüne teselli olurdu.

Kuşu ölen Zeyd’e taziyeye gitmiş, onu teselli etmişti. Zeyd, 3 ya da 5 yaşlarında iken çok sevdiği ve adını Umeyr koyduğu küçük bir kuşu vardı. Efendimiz her gördüğünde ona “Umeyr’in Babası” anlamına gelen “Ebu Umeyr” diye hitap ederdi. Bir gün Zeyd’in kuşu öldü ve Zeyd çok üzüldü. Zeyd’in üzüntüsünü duyan Peygamber Efendimiz o günlerde çocuğun evine taziyeye gitti. Zeyd’i neşelendirmek için, “Ya Ebu Umeyr! Senin Nüğayr (serçeye benzeyen küçük kuş) ne oldu, hayvanı ne yaptın?” diye sordu. Bu soru Zeyd’i güldürdü. Allah Rasûlü Zeyd’i kucağına aldı, saçını okşayıp öptü, teselli etti. 

Merhamet Peygamberiydi, babaydı, dedeydi. Mübarek yüzü çocuklara karşı hiç asılmadı, onları kınamadı, zorlamadı, azarlamadı.

Peygamber Efendimiz’in yanında yetişen Hz. Enes, şöyle anlatıyordu:

"Allah Rasûlü’ne on yıl hizmet ettim. Bana bir kere bile ‘öf’ demedi. Yaptığım bir iş hakkında hiçbir zaman ‘niçin böyle yaptın’, ‘şöyle yapsaydın’ dediğini duymadım. Bir işi güzel yapamadığımda bana kızmadı, beni kınamadı. Ben, Allah Rasûlü’nün surat astığını bile görmedim."

Allah Rasûlü çocukların kişiliklerine saygı gösterir ve onlara iltifat ederdi. Bazen onların kıyafetlerini över, hastalandıklarında ziyarete giderdi.

Namaz kıldırırken cemaatin içinde ağlayan bir çocuk sesi duysa dayanamaz, kıraati kısa tutarak namazı bir an evvel bitirirdi. Kendisine mevsimin ilk meyvesi sunulduğunda bereket duası yapar ve meyveyi orada bulunan en küçük çocuğa ikram ederdi.


“Küçüklerimize sevgi, şefkat ve merhamet; büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir.” 

Asr-ı saadetin çocukları, bütün zamanların en mutlu çocuklarıydı. Onları çok seven, koruyan, gözeten ve kıymet veren bir Peygamber’leri vardı.

Asr-ı saadetin çocukları bütün zamanların en şanslı çocuklarıydı. Onlarla şakalaşan, oyunlar oynayan, dua edip başlarını okşayan, sırtına bindirip taşıyan Peygamber’le birlikte hatıraları vardı.

Abdullah b. Ömer küçük bir çocukken, babasıyla birlikte Hz. Peygamber’in de bulunduğu bir yolculuğa çıkmıştı. Abdullah, babasının devesine binmişti. Abdullah küçük, deve hızlıydı ve deve hep kafilenin önüne geçiyordu. Babası sık sık kafilenin önüne geçip deveyi geri çevirmek zorunda kalıyor, “Abdullah, kafilenin önüne geçme, Allah Rasûlü’nün önüne geçilmez” diye çocuğu sürekli ikaz ediyor, azarlıyordu. 

Babanın çocuğu sık sık azarlaması Hz. Peygamber’i üzmüştü. Babaya, “şu deveyi bana satar mısın” dedi. Baba satmayı kabul etmeyip, “Allah Rasûlü, deve senindir” dediyse de Efendimiz kabul etmedi ve babayı deveyi satması konusunda ikna etti. Deveyi satın alan Peygamber Efendimiz Abdullah’a seslendi:
“Abdullah! Deve artık senindir, ona istediğin gibi binebilirsin”

Kız çocuklarının evlattan sayılmadığı bir zamanda o, kızı Fatıma yanına gelince ayağa kalkar, onu öper ve kalkıp kendi yerine oturturdu. Bir sefere çıkacağı zaman önce Fatıma’yı görür, dönünce evvela Fatıma’ya uğrardı. 


"Muhakkak ki siz, kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız. O halde çocuklarınıza güzel isimler koyun.”

Peygamber Efendimiz çocuklara hoşlarına gidecek lakaplar takar, bu lakaplarla seslenerek onları neşelendirirdi. İsmi güzel olmayan çocukların isimlerini değiştirir, onlara “yavrucuğum” diye hitap ederdi.

O, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. Sevgisi ve merhameti âlemlere yetecek kadar derindi. Mü’minler birbirini sevmeliydi, mü’minler çocuklara muhabbet göstermeliydi, çocuklar emanetti.

Peygamber Efendimiz ve Hz. Ebubekir Medine’ye hicret ettiklerinde onları ilk karşılayanlar çocuklardı. Çocuklar, müjdelerin en güzelini alacaklarından habersiz ellerindeki defleri çalıyor, şarkılar söylüyorlardı.  Sevinçten yerlerinde duramayan çocuklar “Muhammed (sav) geldi! Peygamber geldi” diye bağırıp koşturuyorlardı. Bu sırada kutlu misafir çocukların yanına gelip sordu:

”Beni seviyor musunuz?”

Çocuklar coşkuyla ve hep bir ağızdan, “Evet, çok seviyoruz ya Rasûlullah” dediler. Hz. Peygamber’in yüzü aydınlandı, tebessüm etti ve çocuklara:

“Andolsun ki ben de sizi seviyorum” diyerek kendi zamanının ve bütün zamanların çocuklarına en büyük müjdeyi, en güzel hediyeyi verdi.