Dağlar, denizler, ormanlar, çöller bizim onlardan hoşlanıp hoşlanmamamızdan bağımsız olarak oradadırlar. Onlara gitmeyebilir, oralarda bulunmamayı, yaşamamayı tercih edebilirsiniz ama onların orada var oluşlarını değiştiremezsiniz. Hakikat de böyledir. Sizin dışınızda bir gerçek olarak sessiz sedasız orada öylece durur, siz ondan hoşlanmayıp sırtınızı dönseniz, her gözünüze çarpışında gözlerinizi yumsanız da hükmünü yürütmeye devam eder. Kış olunca üşüyecek, yaz olunca terleyeceksiniz. Siz üşüyor ya da terliyorsunuz diye bu mevsimler yanlış iş yapıyor anlamına gelmez. Onlar sizin yakınmalarınıza bakmadan işlerini görür, size hemen o anda fark etmediğiniz hizmetlerini sunmaya devam ederler. Yakınmayı ve onu dönüştürmeye çalışmayı bırakıp doğa ile uyum içinde yaşayabildiğimiz sürece sağlıklı, doyumlu ve huzurlu bir ömür süreriz; aksine onunla mücadeleye girip yoldan çıktıkça, bir sıkıntımızı giderdiğimizi sandığımızda binlerce yeni sıkıntıyla yüz yüze geliriz.
Nazarımda din de böyledir. Aynen doğadaki düzenin bizim mızmızlanmalarımızdan, ben merkezli yakınmalarımızdan bağımsız (iyi ki de öyle) işlemeye devam etmesi gibi varlığın ruhi, ahlaki ve sosyal düzenine dair nizamını açıklayan vahiy de nefislerimizin onu nasıl karşılayacağından bağımsız olarak orada öylece hakikati haykırmaya devam eder. İnsan tarih içinde nasıl doğa ile mücadeleye ve onu kendine ram etmeye uğraşmışsa vahye de öyle müdahale etmiş; onu bükmüş, bozmuş ve hoşuna gidecek şekle sokmaya uğraşmıştır. Son vahiy hariç. Belki de artık varlık dünyası son dönemece girdiğinden Âlemlerin Rabbi onu kendi korumasına almış, böylece O'nun huzuruna varmaya çeyrek kala insana bir yardım daha ederek, dileyen için bozulmamış bir hakikatin rehberliğini mümkün kılmıştır.
Gerçek zordur. Çünkü nefsimizi okşamaz. Bizi oyalamaz. Canımızı yakar. Bizi arada bırakır. Bir yanda canımızın istediğini yaparak sınırsız bir özgürlükle yaşama isteği, diğer yanda hakikatin yüklediği zorunluluklar ve sorumluluklar vardır. Bir doğa yürüyüşçüsü öğlene kadar uyuyamaz, bir çiftçi yazın en sıcak günlerinde tatil yapamaz vs. Elbette öğleye kadar uyumayı ve kışı kayarak, yazı yüzerek geçirmeyi tercih edebilirsiniz. O zaman hasada talip olmamanız demektir bu.
Böyle baktığınızda din de zordur. Vaktinizi, paranızı, hazlarınızı yönetmenizi ister sizden. Zayıflığınızı kuvvetlendirmenizi, göğsünüzü iman ve teslimiyetle doldurmanızı, Allah'a güvenip tasaları bir yana koymanızı ister. Başka türlü inşa edemezsiniz dindarlığınızı.
Dinin hakikatini bütün sadeliği ile evirip çevirmeden haykırmak başlangıçta Efendimiz (as)'a da zor gelmiştir. Aylar boyu bu sancıyla kıvranmış, Rabbimizin rehberliği ile kişiliğindeki zarafet ve inceliğin Allah'ın mesajını gölgelemesine izin vermeden, o zarafet ve hassasiyeti insan insana ilişkiler dairesinde tutmayı, iş hakikati duyurmaya gelince de kimsenin hoşuna gitmek diye bir amaç gütmemeyi başarmıştır.
Ey bu çağın kendini iyi hissetmeyi hakikatin ölçüsü sayan insanı! Sen hakikatin ölçüsü değilsin. Hakikatin bir parçasısın. Onun bütününe uyum sağladığın, seni sen yapan özellikleri hakikatin önüne geçirmeyip ardına düşürdüğün ölçüde varlıkla uyum içinde yükselecek; aksi durumda ise zeminini kaybedip çukurdan çukura yuvarlanacaksın. Gayya belki de budur ve ona yuvarlanma şimdiden başlamıştır.