Din Nedir?

15 Ocak 2010

Din Nedir?

İslam'ı anlamak ve yaşamak Hz. Peygamber'i ve O'nun hayat pratiğini bilmeyi gerekli kıldığı gibi, O'nu anlamak ve tanımak da, ancak İslamın temel inanç esaslarını doğru kavrayabilmekle mümkün olur. Bu amaçla Sonpeygamber.info’da "İslam" başlığı altında İslam'ın temel inanç esaslarını, Din nedir?, İnsan dine neden ihtiyaç duyar?, İslam'ı diğer dinlerden ayıran özellikler nelerdir? gibi soruların eşliğinde dikkatlerinize sunuyoruz. Bu bölüm İlahiyatçı Fatma Bayram tarafından hazırlanmıştır.

 

Din sadece vicdanlarda yaşayacak bir düşünce değil; hayatımızın her alanında canlı bir şekilde sonuçları görülecek, yaşayan bir sistemdir.

 


Dinle ilgilenen bütün ilim dalları dini kendi bakış açısından tarif etmiştir. İslam bilginleri ise dini tarif ederken Kur'an-ı Kerim'de din kavramının ele alınış şeklini ve İslam inançlarını göz önünde bulundurmuşlardır. Onlara göre hak dinin tarifi şudur: "Din akıl sahibi insanları kendi istekleriyle dünyada ve ahirette iyiliğe ve mutluluğa ulaştıran ilahi bir kanundur."

Bir tanımın taşıması gereken en önemli özellik tanımladığı şeyi ne eksik ne de fazlası olmadan dile getirmesidir. Böyle olunca tanımlarda zikredilen her ifade önem taşır. Dinin İslam alimleri tarafından kabul edilen bu tanımında da her ifade önem taşımakta ve dinimizi nasıl algılamamız gerektiği hususunda bize rehberlik etmektedir. "Akıl sahibi olmak", "dine kendi isteğiyle tabi olmak", "dinin iyilik ve mutluluk kaynağı olması", "iyilik ve mutluluk hedefinin her iki dünya için olması" ve son olarak da "dinin ilahi bir kanun olması" bu tanımda geçen ve üzerinde tek tek durulmayı hak eden ifadelerdir.

 Akıl sahibi olmayanlar her hangi bir dini sorumlulukla yükümlü olmadıkları gibi, dini davranışlar kişinin hür iradesiyle yapılmış tercihlerine dayalı olmadığında da bir değer taşımaz. Hür iradeye dayanmayan, çeşitli hesaplarla ya da baskılarla ortaya konulan dini davranışların Allah katında hiçbir değeri yoktur. Bu nedenle samimi ve güçlü dindarlar olabilmek her şeyden önce sağlam iradeli ve güçlü karakterli insanlar olmaya bağlıdır.

Tanımda dinin bizatihi iyilik ve mutluluk getirdiğine de işaret ediliyor. Bu durum, dini hep yükümlülüklerden ibaret, dolayısıyla da sınırlayıcı ve belirleyici konumda gören insanların din hakkındaki genel yargılarına aykırı görülebilir. Burada dikkatimizden kaçmaması gereken husus öncelikle insanın akli ve ruhi kapasitesini aşan, görüş alanı dışındaki konularda Allah katından gelen belirleyici tanımlamaların, insanı bu konularda içine düşmesi mutlak olan yanılgılardan koruyacağı için hayırlı olduğudur. İkinci olarak da, bilgi veren "ihbari" hükümlerin yanı sıra insan hayatının işleyişine dair kurallar koyan "inşâi" hükümler birçok açıdan insanlığın hayrınadır.

Bu çerçevede insanın ilahi rehberlik olmaksızın, ancak deneme yanılma yoluyla bulabileceği kurallar Allah tarafından ona bildirilmiş ve kutsalla irtibatını en yanılmaz şekilde kurması için ihtiyaç duyacağı rehberlik yapılmıştır. Bu insan için mahza hayırdır. Ayrıca insanın doğru ve yararlı olanı aklederek bulduğunu varsaysak bile bilginin davranışa dönüşmesi için en önemli şartlardan biri olan duyguların bilgiye eşlik etmesi durumu yani zihnen bilinene kalben inanmak ve tabi olmak gerçekleşmedikçe aklın gösterdiği yola koyulmak çoğu zaman mümkün olamamaktadır. İşte din doğrudan insanın hem aklına hem de kalbine hitap ederek bilgilerin davranışa dönüşmesinde büyük başarı sağlamaktadır.

İyiliğin ne olduğu ve insanın nasıl mutlu olabileceği konusunda her insan kendi inancına ve dünya görüşüne göre bir sonuca ulaşır. İslam dinine göre ise Allah'ın gönderdiği hak din insanın iyilik ve mutluluğunu bizzat insanın kendisinden bile daha doğru bir tarzda gösterir. Çünkü insan çeşitli zaaflar, önyargılar, nefsanî dürtüler ve toplumsal koşullanmalarla sınırlanmıştır.

Din bizim sadece ahiretimizi değil, dünyamızı da iyilik ve mutlulukla doldurur. Sadece dünyada veya sadece ahirette mutluluk vadeden dinlerden farklı olarak İslam hem dünyada hem de ahirette huzur ve mutluluğu önemser ve inananlara hedef olarak gösterir.

Son olarak din ilahi bir kanundur. Dolayısıyla din olarak benimsediğimiz kurallar ve inançlar ilahi vahye dayalı değilse Allah katında makbul değildir. Tanımın bu bölümüne göre insanların ürettiği her tür inanç ve kutsallık iddiası batıldır. Hak din ancak Allah tarafından peygamberleri vasıtasıyla gönderilen sistemdir. Bu sayede insanın insana kulluğunun önüne geçilmiş ve tüm insanların Allah önünde bir ve eşit olması sağlanmış olur. "Üstünlük ancak takva iledir".

Dinin tanımı yapılırken "kanun" kelimesinin yüklem seçildiğini görüyoruz. Bu da bize bir defa iman ettikten sonra dinin prensiplerinin kesin kurallar olarak hayatımıza uygulanması gerektiğini, her eksikliğin ilahi yargıda dikkate alınacağını gösterir. Din sadece vicdanlarda yaşayacak bir düşünce değil; hayatımızın her alanında canlı bir şekilde sonuçları görülecek, yaşayan bir sistemdir. Sonuç olarak din, Tanrı ile kul arasındaki münasebeti düzenleyen kanun, nizam ve yolun genel adıdır.

Kur'an-ı Kerim'de "Din"

Kur'an-ı Kerim'de din kelimesi doksan iki yerde geçmekte, ayrıca üç ayette de değişik türevleri yer almaktadır. Kur'an'da bu kelimenin başlıca şu anlamlarda kullanıldığı görülür: "Yönetme, yönetilme, itaat, hüküm, tapınma, tevhid (Allah'ı birlemek), İslam, şeriat (kanun-kural), hudud (Allah'ın koyduğu sınırlar), âdet (gelenek), ceza, hesap (kıyamet günü Allah'a ömrümüzü ne için ve nasıl geçirdiğimizin hesabının verilmesi), millet (aynı inançtan olan insanlar topluluğu)"

Öte yandan Kur'an'da din kelimesi yaratan ve yaratılan açısından iki farklı anlamı ifade etmektedir. Buna göre din, yaratan ve kendisine kulluk edilen Allah'a nispetle "hâkim olma, itaat altına alma, hesaba çekme, ceza-mükâfat verme"; yaratılan ve kulluk eden insana nispetle "boyun eğme, aczini anlama, teslim olma, ibadet etme"dir.

Her dini kültürün din kavramını ifade etmek üzere seçtiği kelimelere ait anlamların ortak noktası "yol, inanç, âdet, kulluk" kavramları üzerinde toplanmaktadır. Bütün bu kelimeler dinin, kökleri insanın iç hayatında bulunan ve semereleri çeşitli davranışlarla tezahür eden köklü bir fenomen olduğunu ortaya koyar.

Bir dinin fevkalade başarısı zaten fevkalade bir ahlaki kapasitede olan insanlara yönelik düzenlemeleriyle değil, sıradan ve ortalama insana da erdemli olma yollarını gösterebilmesiyle mümkündür.

 

Bir dinin fevkalade başarısı zaten fevkalade bir ahlaki kapasitede olan insanlara yönelik düzenlemeleriyle değil, sıradan ve ortalama insana da erdemli olma yollarını gösterebilmesiyle mümkündür.

 

Dinlerin Ortak Özellikleri

Din bilimleri açısından bütün dinlerde bulunan bazı ortak unsurlardan söz edilebilir:


  1. Tabiat ve insanüstü varlıklara inanç (Tanrı, melekler, cinler, ruhani varlıklar gibi);
  2. Kutsal olanla olmayanı ayırma;
  3. İbadet; ayin ve törenler;
  4. Yazılı veya yazısız gelenek (kutsal kitap, ahlaki kanunname);
  5. Tabiatüstü, insanüstü varlık veya kutsalla ilgili duygular (korku, güven, sır, günahkarlık, tapınma, bağlılık duyguları gibi);
  6. İnsanüstü ile irtibat (vahiy, peygamber, dua, niyaz, ilham gibi vasıta ve yollarla);
  7. Bir âlem ve insan, hayat ve ölüm ötesi görüşü;
  8. Hayat nizamı;
  9. Sosyal grup (cemaat) ve bu gruba ait olma.

Bazı dinlerde bu unsurların bir kısmı bazılarında ise tamamı bulunmaktadır.

Bir dini değerlendirirken hitap ettiği insana hangi düşünce ve hayat biçimini önerdiğine de dikkat edilmeli, hem yaşanabilirlik hem de ahlakilik açısından insan fıtratına uygunluk gözlemlenebilmelidir. Evrensel olma iddiasındaki bir din yeryüzündeki her insan tipine hitap edebilmeli, her düzeydeki insanın ihtiyaçlarını dikkate almalı ve her ahlak seviyesindeki insanı istenilen dürüst ve erdemli bir hayata muvaffak kılmanın asgari yollarını gösterebilmelidir. Bir dinin fevkalade başarısı zaten fevkalade bir ahlaki kapasitede olan insanlara yönelik düzenlemeleriyle değil, sıradan ve ortalama insana da erdemli olma yollarını gösterebilmesiyle mümkündür.