Bizim milletimizin sevgi merkezli bir Peygamber tasavvuru vardır. Biz ilahilerimizle, kasidelerimizle, naatlarımızla Rasûlü Ekrem’e en derin sevgimizi ifade etmişiz. Milletimiz kendi çocuklarına verilen isimlerde en çok onun ismi vardır. Tören ve merasimler ona salat ve selam getirilerek başlar ve biter. Ülkemizi savunan askerlerimize ‘Mehmet’ adı verilir, ordumuza ‘Peygamber Ocağı’ denilmiştir. Peygamberimiz’in doğduğu gün milletimiz için, her sıkıntıdan çıkarken milletimizin yeniden doğuşunu temsil eder. Bunun içindir ki, milli mücadelenin sonucunda açılan meclis, miladi olarak Kutlu Doğum Haftasının ilk Cumasına denk getirilerek, bütün yurt sathında indirilen hatimlerle açılır. Ayrıca o yıllarda çıkarılan kanunlarla, Veladet-i Nebi ile Hâkimiyeti Milliye bir olarak kabul edilerek aynı kanunla bayram olarak ilan edilmiştir. Söz konusu kanun maddesi TBMM Hükümetinin Resmi Gazetesinde yer almıştır.
Milletimizde var olan bu sevgiyi yıllar sonra Diyanet İşleri Başkanlığı, bilgiye dönüştürmek için, anma toplantılarını anlama toplantılarına dönüştürmek için 1989 yılında Kutlu Doğum Haftasına dönüştürmüştür. Kutlu Doğum Haftası, Mevlid-i Nebi’nin alternatifi değildir. Kutlu Doğum Haftası, dini ve taabudi bir gün, gece ya da hafta değil, ilmi ve fikri bir haftadır. Rasûlü Ekrem’i daha önce nasıl mevlit programlarında anıyorsak, bu sefer miladi takvime göre anlama, O’nun rahmet mesajını bütün insanlıkla buluşturma çabası ve gayretidir. Her sene millet, ümmet ve insanlık olarak muhtaç olduğumuz bir yönü üzerinde duruyoruz. Bu sene “Hz. Peygamber, Tevhit ve Vahdet’ üzerinde duruyoruz. İnsanlığı diriltmek için gelin birlik olalım. İnsanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım. İnsanlığı yüceltmek için gelin birlik olalım” çağrısıyla milletimizin huzuruna çıkmış bulunuyoruz.
İnsanlık bugün bir değersizlik ve değersizleşme girdabı içerisindedir. Bize değer kazandıracak yegâne kaynak olan ilahi dini kendi elimizle insanlar değersizleştiriyor. Değer üretmeyen bir dindarlık anlayışı hepimizi kuşatmış vaziyette. O’nun getirdiği değerlerle insanın dirilmesi ve yücelmesi gerekiyor. Neden bu sene Tevhit ve vahdet üzerinde duruyoruz. Ülkemizde, coğrafyamızda, yurtdışında millet varlığımızla beraber üç sorunun cevabını aramaya çalışacağız. İslam’ın özü, ruhu, İslam medeniyetini ayakta tutan yegâne iksir tevhit, neden müminler ve muvahhitler arasında vahdete dönüşmüyor? İman, neden eman toplumlarını, güveni inşa etmiyor? İslam, neden selamı, barışı gerçekleştirmiyor? Bu üç sorunun cevabı üzerinde durmaya çalışacağız.
Bugün savaşların ve şiddetin gölgesinde savaş teolojileri üreten nevzuhur dini akımların İslam’a ve Müslümanlara verdiği en büyük zarar, tevhit anlayışında sapma olmuştur. Tevhit, insanı, tarihi, varlığı, toplumu, kültürü, kâinatı, medeniyeti yorumlayan bir ilke iken birilerinin eliyle sadece soyut bir inanca, başkasını tekfir eden bir ideolojiye dönüşmüştür. Bugün İslam dünyasını kuşatan en büyük sorun, tevhidi bütün kâinatı, insanlığı, tarihi, kültürü, medeniyeti yorumlayan bir ilkeden çıkarıp Müslümanın başkasını tekfir eden bir ideolojiye dönüşmesidir.
Tevhit, Allah’ın her şeyin tek, mutlak ve üstün yaratıcı olmasıdır. Tevhit, mutlak birliğin, yüceliğin ve celalin büyüklüğünü haykırır ve seslendirir. Tevhit, kulluk ve köleliğin kul ve köle olana yapılmayacağının ilanıdır. Tevhit, insan ürünü din ve inançların iddialarını karşılıksız bırakır, saf ve cahil bütün hurafelere kapıyı kapatan bir anlayıştır. Tevhit, tabiat ve fizik ilimlerinin kutsal ile metafizik âlem ile ilişkisini sürdürmeyi öğreten bir İslam ilkesidir. Tevhit, bilim ve medeniyetin düşmanı olan batıl inanç ve hurafelerin panzehiridir.
Tevhit medeniyeti, yerli ve yabancı diye tebaasını ikiye ayırmaz. Tevhit medeniyeti, mensuplarını ve bütün insanlığı dil, ırk, renk, etnik köken olarak asla tasnif etmez. Tevhit medeniyeti, kâinatı Batı-Doğu, Kuzey-Güney diye ayırmaz. Tevhit, en yüce varlık olan Halık’in vahdaniyetinde toplumu birbirine bağlar. Zamanla mekânın tevhidi, insanla kâinatın tevhidi, tarihle toplumun tevhidi tevhit hakikatinin birer parçasıdır.
Tevhit ve vahdet olmadan medeniyetin inşası mümkün olmaz. Allah’ın yeryüzündeki halifesi tevhidin sayesinde amaçsız ve gayesiz yaratılmadığını, yalnız olmadığını, yaratanın ona her şeyden yakın olduğunu bildirir. Tevhit akıl sahibi olanlara insanlığını hatırlatır. Hem insanı alçaltmaz hem de asla ilahlaştırmaz. Tevhit, insanın kıymetini erdemleriyle değerlendirir, insanı tanrılaştırma yönündeki bütün düşünceleri reddeder. Tevhit, insana dünyadan kopmayı ve var olandan uzaklaşmayı önermez, ama dünyaya kul olmayı da reddeder.