Doğu ve Batı Arasında Bir Derviş Yönetmen

26 Eylül 2009
Çağrı filminde yönetmenin, malum nedenlerle, Peygamber'i göstermeden filmin yapısını kurmuş olması belki bir nebze farklılık gibi duruyor. Onun ötesinde filmin klasik bir yapısı var denebilir.

Image

Tabutta Rövaşata ile başladığı sinema serüvenini Cenneti Beklerken ve Nokta filmleriyle farklı bir mecraya taşıyan yönetmen Derviş Zaim'le Ramazan ekranından kendi film estetiğine dolu dolu bir söyleşi gerçekleştirdik.

-Ramazan ekranlarından eksik olmayan ve kalite düzeyleri düşük dinî temalı birçok yerli ve yabancı yapım olduğunu görüyoruz. İslam dünyasından yönetmenler,  neden İslam tarihi üzerine kaliteli yapımlara imza atamıyorlar?

-Eskiyle kıyaslandığında, son zamanlarda, yine de bir kalite artışından bahsetmek mümkün gibi geliyor bana. Ancak yine de göreli bir yoksulluğun varlığından bahsedilebilir. Bu durum, başka şeylerin yanı sıra biraz da arz-taleple ve onların birbirleriyle olan karşılıklı ilişkisiyle ilgili. Ortada eğer bir kavrukluk varsa bu yoksulluğa yol açan birçok sebepten bahsedilebilir ama bu söyleşide bizim toplum olarak geçmişe ve tarihe yönelik bakış tarzımızdaki karmaşanın -kısmî de olsa- açıklayıcılığına sığınabiliriz. Yani estetik alanda sinemaya tercüme edebileceğimiz araştırmaların, denemelerin sayısının ve çeşidinin fazla olması lazım ki sinema alanında bu tarz araştırmaların üzerine yeni bir şeyler damıtılma şansı çoğalabilsin demeye çalışıyorum. Ne yazık ki şunu gözlemliyorum: Ya, bu tarz sinema sanatı örneklerinin çoğalmasına temel teşkil edecek araştırmalar, denemeler cılız, şartlar olgunlaşmış değil ya da onlara sistematik ve kalıcı eserlere yol açacak derecede yeterli ilgi gösterilmiyor. Karşılıklı bir etkilemeden bile bahsedilebilir.

-Sizin hat ve minyatür sanatlarından hareketle kurgularını oluşturduğunuz filmlerinizdeki yaklaşımınıza karşı tepkiler neler?

-Biz, Cenneti Beklerken'de minyatür sanatıyla ilgili bir tasarım ve uygulama yaptık. Minyatürlerle alakalı olarak yaptığım bu çalışmaların mantığının ve stilinin, TV'de izlediğim birkaç çalışmada benzer biçimde öyle ya da böyle uygulandığına şahit oldum. Sinema ve TV'de bu tarza sahip daha kaliteli denebilecek örnekleri çoğaltmanın yollarından birisi; sanırım, gelenekle ve estetik kaynakların kendisiyle daha fazla yüzleşmek, bunları daha fazla araştırmak biçiminde ifade edilebilir. Ben, bunu sürekli olarak "kendi kendini yeniden inşa etme" girişimi olarak görme eğilimindeyim. Ne var ki bir yandan da toplum olarak böyle girişimlerin çok değerli olduğu kanısında değiliz gibi bir his içindeyim.

Benim filmlerimde birbirinden farklı gibi duran kültürel yapıların birbirleriyle dialoji içinde olabilme ihtimali, beni heyecanlandırıyor.

 

TEK KAYNAK BATI DEĞİL

Mesela değerli olanın, bu coğrafyadan değil de daha çok Batı'dan geldiğine dair bir düşünce biçimi var. Yanlış anlamalara yol açmamak için şunu belirteyim: Batı düşünce ve sanatının bizler için sahih ve değerli bir kaynak olduğu düşüncesine katılırım. Ancak Batı'nın tek ve biricik kaynak olma düşüncesi, bizim bazı insanlarımızı bilinçli veya bilinçsiz biraz daha fazla heyecanlandırıyor;  büyük bir kısmımız sanırım bilinçli ya da bilinçsiz bu eğilimden daha çok heyecan duyuyor. Bu saptamayı, sadece sözgelimi ilericiler, liberaller ve sol entelektüel sinemacıların bir kısmı için söylemiyorum; muhafazakâr kesimden sinemacılar da bu tarz düşüncenin içerisinde az ya da çok, bilinçli ya da bilinçsiz yer alabiliyor. Şöyle bir örnek vereyim: Muhafazakâr kesimden gelen bazı sinema sanatçıları ve yazarları, gerçekleştirdikleri filmlerde Batı'dan gelen biçimleri çok da fazla sorgulamadan kullanmışlar. "Ne güzel. İyi yapmışlar, ne var ki" denebilir bu noktada! Öyle ya, uzun süre bu tarz filmlerdeki biçimlerin berbatlığından yakınıp durmadık mı? Ancak bu konuyla alakalı olarak şu soru işaretini öne sürebilirim: Kullandığın biçim, uzun dönemde seni ve senin düşünme, duyma biçimini az ya da çok belirleyebilir. Kullandığın biçime dair herhangi bir şekilde fikir yürütmezsen kullanageldiğin o biçim, bir süre sonra senin söylemeye çalıştığın şeyi, duyarlılıklarını, algılarını öyle ya da böyle belirlemeye başlayabilir. Bunun ayrımına varmak gerekiyor. Ben, film yapma sürecinde bu yöndeki soru sorma melekemi diri tutmaya gayret ediyorum. Batı ve Doğu kaynaklarının bu coğrafya için sahih kaynaklar olduğunu unutmamaya çalışarak yapma biçimi ve kaynaklarımla ilgili soruları çoğaltıp sürdürmeye gayret ediyorum.

BU COĞRAFYADAN BESLENİYORUM

Image-Çağrı filmi hakkındaki değerlendirmeniz nedir?

-Mümkün olan en fazla sayıda insana ulaşmak gibi hedefleri düşünüldüğünde aradığını bulmuş bir filmdir diyebiliriz. Ama sinema sanatı söz konusu olduğunda taze, farklı bir yaklaşım yoktur Çağrı filminde. Filmin yönetmeninin, malum nedenlerle, Peygamber'i göstermeden filmin yapısını kurmuş olması belki bir nebze farklılık gibi duruyor. Onun ötesinde filmin klasik bir yapısı var denebilir. Başka yapacak yolu da yoktu zaten o çapta bir yapım için.

-Bu konuda bahsettiğiniz taze bir yaklaşım için siz talip olur muydunuz?

-Dinî bir meseleyle ilgili derinliği olan bir film yapmanın, birçok koşulun bir araya gelmesi ile mümkün olacağı düşüncesindeyim. Ben bu coğrafyadan, bu kültürden, bu tarihten beslenen işler yapmaya gayret ediyorum. Din de bu görüngünün bir parçası olabilir tabii ki. Ancak yakın dönemdeki projelerim arasında böyle bir plan yok. Film yapmaya kalkıştığınızda üç-dört yıl bir işin peşinde koşuyorsunuz ve o işi, herşey bittikten sonra hayatınız boyunca yanınızda taşıyorsunuz. Derinliği olan, sahici bir işin, bu anlayış çerçevesinde ele alınması gerekir. Böyle bir niyet; ortadaki koşullara bakıp koşulları analiz ettiğim zaman edindiğim izlenimler nedeniyle şu an için yok.

-Nokta filminde noktası konulamamış bir "nun"dan yola çıkarak suç, ceza, şiddet, iyilik ve vicdan kavramlarını işliyorsunuz. Filminizde Hz. Ali'nin "İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttı" sözüne bir gönderme var mıdır yahut filmi bu önermeyle okuyabilir miyiz?

-Filmlerim benden çıktıktan sonra farklı okumalara tabi tutulabilir. Bu okumaların içerisinde benim filmi yaparken aklıma gelmemiş şeyler de söz konusu olabilir. Böyle olmuş olsa bile, benim yapmam gereken şey şu olmalı diye düşünüyorum. Yapılan yorumlar, benim söylemek istediklerimden farklı bile olsa onları düzeltmeye kalkışmamak lazım. Ben; filmlerime dair yapılan yorumlarla aynı fikirde olmasam bile ilgili yorumlar konusunda niye, niçin, nasıl muhasebesine çok fazla girmemem, o görüşleri düzeltmemem gerektiğini öğrendim. En azından şimdilerde böyle davranmak için daha fazla özen gösterdiğimi söyleyebilirim.

Batı ve Doğu kaynaklarının bu coğrafya için sahih kaynaklar olduğunu unutmamaya çalışarak yapma biçimi ve kaynaklarımla ilgili soruları çoğaltıp sürdürmeye gayret ediyorum.

 

LAS MENİNAS'TAN MİNYATÜRLERE

-Cenneti Beklerken'de bir "Frenk resmi"yle bir minyatürü birleştirerek, bir araya getirerek vermek istediğiniz mesaj neydi?

Image-Mesajın okura burada hap gibi verilmesi pek doğru olmaz. Ama burada kısaca altını çizmek istediğim şey, konuyla ilgili sorduğum sorular ve yaklaşım biçimi olacak. Bir kere şu noktayla lafa başlayacağım:  Filmde esinlendiğim Batı resmi bile (ki, İspanyol ressam Velazquez'e ait Nedimeler adlı tablodan esinlendim) Batı resim geleneği içerisinde, bazı insanlarca problematik diye yorumlanan bir eserdir. İspanyol ressam Velazquez'in Las Meninas -Nedimeler- resminin Batı resim tarihinde ayrıksı duran tarafları olduğunu söyleyenlerin sayısı bilindiği gibi az değildir. Ben Cenneti Beklerken'in senaryosunu yazarken bu tablonun bazı taraflarının, bazı bakımlardan bir minyatürle ortak yönleri bulunabileceğini düşündüm. Böyle bir yorum niçin söz konusu oldu? Minyatür sanatını yorumlarken ve onu sinema diline nasıl aktaracağımı düşünürken minyatür sanatında zamanın ve mekânın çoğunlukla oynak, değişebilen bir şekilde inşa edilebileceği noktasından hareket etmiştim. Velazquez'in Nedimeler adlı resminde de zaman ve mekânın benzer şekilde oynak biçimde kullanılabileceğine dair birtakım ipuçları gördüm. Dolayısıyla bütün bu Doğu ve Batı'ya dair farklı sanat biçim ve kavrayışlarını, birbirinden farklı noktalarda yer alıyor gibi görünmelerine rağmen, birbirlerine benzer tarafları olması noktasında önemli buldum. Bu girişimin ve yorumun, galiba, bizi ve başkalarını zenginleştirici bir tarafı var. Tabii az evvel sözünü ettiğim meselelerin filmin kendi dramatik yapısı içine yedirilmesi işinin de üstesinde gelmek gerekiyordu ki bu söyleşide buna girmiyoruz.

Filmlerimi yaparken hiçbir zaman özcü bir yaklaşım içerisinde olmamaya gayret ediyorum. Benim filmlerimde birbirinden farklı gibi duran kültürel yapıların birbirleriyle dialoji içinde olabilme ihtimali, beni heyecanlandırıyor. Bunun üzerine gitmeye gayret ediyorum.