Sözler üzerine düşünülüp taşınıldığı zaman ancak o söz hayatımız adına bir yenilik getirmiş, bize eskisinden daha güzel, daha iyi yeni bir düzen sağlamış oluyor.
Ayrıca sözler son derece güvenilir biri tarafından sarf edilmiş bile olsa, sözü duyan bir insan olarak o sözün içeriğini aklımızla, kalbimizle sorgulamak, bir nevi doğamıza yerleştirilmiş olan hakikate göre sağlamasını yapmak, bize ne anlatmak istediğini, hayatımızın içinde nasıl duracağını iyiden iyiye irdelemek için o sözü bizzat düşünmeye ihtiyacımız var. Bizzat sözünü burada hususen kullanmak durumdayım çünkü genellikle sizzat oluyor düşünmeler… Bu da garip bir tanımlama olduysa da bir gerçeği ifade etmesi bakımından kullanılıp atılabilir gibi geliyor bana.
Sözün konusu edilen haberci Son Elçi olduğunda durum daha da zorlaştırılmış ve düşünme yolları çitlerle çevrilmiş, aklın doğası mayınlarla donatılmış durumdadır.
Son Elçinin sözlerinin “onca rivayet zincirinden sonra” hiç düşünülmeksizin uygulanmasının başka değil, yalnızca olgun bir imana işaret ettiği ve düşünme sürecinde daha iyi anlama ve yaşama amacıyla akla takılan soruların garip ve sorun sahibini dışlayıcı bir takva şaşkınlığıyla karşılandığı, ardından da bu tarz bir sorgulamanın olsa olsa yetersiz bir imandan kaynaklandığı gibi yargılarla birlikte, bu “kesin olmayı görev bilen” yargıların beslendiği yanlış din-hayat algılarının varlığı bilinmeyen bir gerçek değildir.
İlginçtir ki elçiyi yerenlerden çok elçiyi övenler onu ve onunla beraber onun gerçek misyonu olan -dürüst ve erdemlilerin birlikteliği ile nitelikli bir yaşamı oluşturma idealini -yaşadığımız hayatın çok uzağında kalan bulutlara defnettiler. Yerme eylemi, istemese de tepkiler düşünüldüğünde yaşatmaya dönüşürken, övmek –yine- istenmese de adeta öldürmeye dönüştü. Öldürülen elçilerin öyküsü farklı bir şekilde aramızda da yaşandı.
Elçiyi yerenlerin onun asla öyle bir insan olmadığına olan kesin imanımızla aslında onu bir güzel övdüklerine, elçiyi onun istemediği gibi övüp yüceltenlerin ise gerçekte onu yerdiklerine bizzat tanık olmanın hüznüyle yaşadığımızı düşünüyorum.
Çok defa O’nun sözlerini irdelemenin ona karşı yapılmış bir saygısızlık olduğu sanıldı. Özellikle bin yıllarla gelen karşı konulamaz ve bize kendini dayatan onca değişimin, yeni zamanın ve mekânın karşısında sapasağlam durabilmek adına, onun bize bırakmış olduğu cümle kalıplarının içindeki değişmeyen, evrensel özü kavrayıncaya değin çekinmeden onunla konuşmayı sağlıklı bir şekilde yapamayan izleyicileriz bizler.
Sonra o yaşam önderi, izinden gidilesi ideal insan yanında kendi hayatımızı konuşamadığımız, gündelik sorunlarımızı birlikte değerlendiremediğimiz, soru soramadığımız, aklımıza bir şey takıldığında yutkunduğumuz, sorarsak yadırganacağımızdan korktuğumuz, yanında gülümseyemediğimiz ve mümkünse hep ciddi durduğumuz… bir insan olup çıkıyor. Uzaklaşıyoruz ondan.
Kutlu doğum haftalarında bu uzaklaşmaları abartılı törenlerle telafi etmeye çalışsak da o bizim aslında hiç göstermeye çalıştığımız kadar iyi olmadığımızı fark ediyor. Bir Arap köylüsü olup aniden hayatının en yakınına samimi bir saygısızlıkla dalıvermek gelse de içimizden onu da yapamıyoruz. Çünkü biz kentli bir sünniyiz. Sorgulamaksızın itaat ederiz. Bize düşen duyar duymaz inanmak ve uygulamaktır. Duyduğumuz sözün bin yıllar öncesine ait olması, o çağın iklimine ve o yerin toprağına göre biçimlenmiş olması bizi kimi zaman fazlasıyla zora sokmuş olsa da, o sözün evrensel olanını, hepimize ait olan özünü duyumsayamamış olsak da bu zorluğa ısrarla katlanırız. Çünkü elçinin söyleminin aksine din zorluk çekmek demektir. Dahası çünkü dinden çıkarıcılarımız vardır bizim. Pek az, büyük tören ve ilanlar eşliğinde girilen ve buna rağmen her an çıkılabilen bir dinin müntesibiyiz çünkü.
Böyle böyle din içinde mi yoksa din dışında mı daha sahipsiz, ortada kaldığımız düşünceleri alır zihnimizi.
En iyisi kimseleri dinlemeden son derece samimi ve bir o kadar insani yanımızla elçinin yanına sokuluruz geceleri. O genellikle ayaktadır ve ertesi günü yaşamın caddelerine, daracık sokaklarına, çarşısına, pazarına götüreceği erdemleri, sorumluluğu, duyarlılığı okumaktadır Kitab’ından. Bizi kesinlikle çok yorgun bir şefkatle karşılayacak ve görürse çekineceğimiz bakışların kaçağında gizlice içeri alacaktır.