Birisini kandırarak maddi manevi bir kazanç elde etmenin helal olmadığını herkes bilir. Ama sanki bu kural sadece bu "birisi" karşımızda duran, bizim gibi bir insan olduğunda geçerlidir de bu "birisi" bir kurum olduğunda, hele de yaygın bir yöntemse, karşılıklı rızalara dayanan kandırmalarda bir problem yokmuş gibi günlük hayatın olağan bir davranışı haline gelir.
Somut örnekler vermem gerekirse: Mesela amirin, çalışanın ve doktorun hepsi hasta olmadığınızı bilir ama paşa paşa raporunuzu alır, ücretinizden bir kesinti olmadan işinizi görür, tatilinizi uzatır, sınavınızı erteletebilirsiniz. Hele bazı meslek dalları vardır ki (şimdi burada söylemeyeyim) adeta tek var oluş yolları "müşteri"lerinin lehine olmak üzere şahısları ve kurumları tamamen yasal çerçevede kalmak kaydıyla kandırmaktır. Herhangi bir işin üretilmesinde gerçekten çalışmakla teknik olarak çalışmış gözükmek arasındaki farkı görebilmek bir yana, ikinciler bir beceri örneği olarak takdir bile edilmektedirler.
Oysa bilhassa bir iş görme yöntemi ve giderek mizaç haline gelmiş "kandırma" münafıklara has bir özelliktir. Bir Müslüman her ne ad altında ve her ne amaçla olursa olsun "kandırma"yı sürekli bir yöntem olarak kullanamaz. Efendimiz hainlere hıyanetle karşılık vermeyi dahi yasaklamış, kendisine emanet edilen mevkilere (dinimize göre hangi işi yapmak için istihdam edilmişseniz o iş size bir emanettir) ihanet etmenin kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğuracağını haber vermiştir. (Müslim, İmare, 16) Kur'ân-ı Kerîm de mü'minleri tarif ederken onların "Sözlerinde ve üstlendikleri işlerde hakka riayet edenler" olduğunu vurgulamıştır. (Mearic/32; Mü'minun/8)
Bu arada dinimize göre kandırılanın Müslim-müşrik, Yahudi-Hıristiyan olmasının, kandıranın kazandığı günah ve sorumluluğu azaltmadığını belirtmeme bilmem ki gerek var mı?