Goethe'nin Doğu-Batı Divanı

25 Mayıs 2010

Bir Hıristiyan olarak Goethe’nin Kur’ân-ı Kerîm’le olan ilişkisi ise oldukça dikkat çekicidir. Bilindiği gibi Hıristiyan dünyası, Kitab-ı Mukaddes dışında bir kutsal kitabın var olamayacağını, asırlar boyunca şiddetli bir şekilde iddia etmiştir. Fakat Kur’ân’ı ayrıntılı bir şekilde inceleyen ve Divan’ında da çeşitli ayetlerden alıntılar yapan Goethe, Kur’ân-ı Kerîm’in beşeri bir kitap olamayacağını açık bir şekilde belirtmektedir. Ayrıca Kur’ân’ı, derin bir alaka duyduğu Hz. Peygember’in ruhunun aynası olarak kabul etmekte ve Kur’ân’ın, ilk indirildiği devirden itibaren herhangi bir değişikliğe uğramamış olması üzerinde de önemle durmaktadır.

Goethe ve Hz. Peygamber

Diğer başlıkların aksine Goethe’nin Hz. Peygamber’e bakışında ise bir kararsızlık veya arayış değil, net bir olumlu tavır göze çarpmaktadır. Doğu Batı Divanı’nın çeşitli yerlerinde O’ndan büyük bir muhabbetle bahseden Goethe’nin, Hz. Peygamber’i anlatan bir dram üzerinde çalıştığı fakat bitiremediği de bilinmektedir. Bu dramdan bugün elimizde olan parçalarda ise Goethe, Hz. Peygamber’i ıssız bir çölde Allah’ı arayan bir dahi olarak göstermektedir. Ayrıca Hz. Peygamber’in bir manevi önder olarak gösterildiği satırlara da yine bu şiirlerde tesadüf edilmektedir.

Goethe’nin Hz. Peygamber’e yönelik bu olumlu düşünceleri, (her ne kadar İslamî perspektifle uyuşmazlıklar gösterse de) yaşadığı devir göz önünde bulundurulduğunda oldukça önemlidir. Zira o dönemde Batı dünyasında Hz. Peygamber, aşırı derecede olumsuz yönler atfedilerek lanse edilen bir imge durumundadır. Bunun karşısında Goethe’nin bu olumlu yaklaşımı, ayrı bir değer kazanmaktadır.

Kur’ân’ı ayrıntılı bir şekilde inceleyen ve Divan’ında da çeşitli ayetlerden alıntılar yapan Goethe, Kur’ân-ı Kerîm’in beşeri bir kitap olamayacağını açık bir şekilde belirtmektedir.

Doğu-Batı Divanı Hakkında

Goethe’nin yukarıda sıraladığımız düşüncelerini yansıtan Doğu-Batı Divanı adlı eseri, Senail Özkan’ın yetkin çevirisiyle dilimize kazandırılmış ve Ötüken Neşriyat tarafından basılmıştır. Eserin başındaki uzunca incelemede, Goethe’nin yaşadığı dönemi ve düşünce dünyasını ayrıntılı bir şekilde ele alan Senail Özkan, böylelikle eserin arka planı ve Goethe’nin görüşleri hakkında oldukça açıklayıcı bilgileri okuyucuyla paylaşmıştır. Eserin tercüme kısmında ise Doğu-Batı Divanı’ndaki şiirlerin Almanca asılları ile Senail Özkan’ın yetkin ve temiz Türkçesi’yle yaptığı çeviriler, satır satır karşı karşıya verilmiştir. Böylelikle hem eserin aslına hem de Türkçe çevirisine ulaşma imkânı doğmuştur. Ayrıca kitabın kaliteli baskısı ve titiz düzenlemesi de dikkat çekmektedir.

Özetle Doğu-Batı Divanı’nın, önyargılardan arınmış bir Batılı şairin, İslam kültürü ve medeniyetiyle kurduğu ilişkiyi gözler önüne seren önemli bir eser olduğunun altını çizmek gerekmektedir.

Kitabın Künyesi

Adı: Doğu-Batı Divanı

Yazar: Johann Wolfgang von Goethe

Tercüme, Yorum ve Açıklamalar: Senail Özkan

Yayınevi: Ötüken Neşriyat

Yayın Yılı: 2009

Sayfa: 530

__________

 -KİTAPTAN-

 

Hz. Muhammed’in Nağmesi

 

Kayalıklardan fışkıran,

Şu neşe pınarına bakın,

Bir yıldız çakışı sanki;

Bulutlar üzerinde

Yüce ruhlar beslemiş gençliğini,

Derûnunda koruluktaki kayalıkların.

 

Taptaze gençliğiyle,

Sıyrılıp bulutlardan

Raks eder gibi iner mermer kayalara

Haykırır sevincinden yine

Sinesinden asumana.

 

Katmış da önüne rengârenk çakılları

Sürüklüyor dağ geçitlerinden aşağı,

Ve bir önder azmiyle

Götürüyor beraberinde,

Nice kardeş pınarları

 

Vadilerden aşağı

Çiçeklenir geçtiği yerler,

Ve çimenler

Soluğuyla yeşerir.

 

Lakin eyleyemez onu,

Ne gölgeli vadiler,

Ne sevdalı bakışlarla yüze gülerek,

Dizlerine kapanan çiçekler:

Basıp ovayı ta içlere kadar ilerler,

Sonra döne dolana akar gider.

Yoldaşı oluverir akarsular.

Ve şimdi güneş parıltılar içinde

Girer ovaya,

Ve onunla parıldar ova,

Ve ovalardan gelen ırmaklardan

Ve dağlardan inen derelerden

Sevinçle bir ses yükselir: Kardeş!

Kardeş, kardeşlerini de al yanına,

O kadim Yaradana,

Kucağını açıp bizi bekleyen

O ebedi ummana kavuştur,

Ah! O kollar ki beyhude açılmış,

Bağrına basmak için hasret çekenleri;

Zira şu ıssız çölün

Haris kumları bizi yiyip bitirecek;

Güneş yukardan kanımızı içecek;

Bir tümsek engel göle ulaşmamıza!

Kardeş!

Al ovalardan bütün kardeşleri,

Dağlardan bütün kardeşleri al

Eriştir hepsini yüce Yaradana!

 

Haydi, gelin hepiniz!

Nasıl da coşmakta şevkle;

Bir nesil ki taşıyor yücelere önderini!

Parlak zaferlerle ilerlerken,

Ülkelere ad verir,

Geçtiği yerlerde şehirler kurulur.

Durdurulamaz muttasıl akar köpürerek

 

Öyle cömert bir fıtrat ki o,

Parlayan kuleleri,

Ve görkemli mermer sarayları

Böylece ardında bırakıp gider.

 

Sanki atlas; sedir ağacından gemileri,

Taşıyor devasa omuzlarında;

Ve bir uğultu ki rüzgârda,

Sırtında binlerce yelkenli,

Hep onun ihtişamına şahit

 

Ve böylece bütün kardeşlerini,

Evlatlarını, hazinelerini,

Neşe saçan kalbiyle

Götürür bekleyen Yaradana.