Güncel Hadis Meseleleri 16: Hadisler arasında çelişki bulunması mümkün müdür?

Rasûlullah’ın (sav) sözleri arasında gerçek anlamda bir çelişki bulunması imkânsızdır. Zira Hz. Peygamber ya vahiyle ya da vahyin ışığında konuşur, Allah’ın bilgisi ve izni ile hüküm verir. Ancak buna rağmen hadisler arasında ilk bakışta çelişkili gibi görünen bazı ifadelerle karşılaşılabilir. Âlimler bu çelişkilerin gerçek anlamda değil, görünürde bir çelişki olduğunu belirtmiş ve izahı ile ilgili çalışmalar yapmışlardır.

Mesela “Allah’a şirk koşmadan ölen cennete girer” (Buhârî, Cenâiz, 1; Müslim, İman, 151) hadisi ile “Laf taşıyan cennete giremez” (Buhârî, Edeb, 50; Müslim, İman, 170) hadisleri sahih olmalarına rağmen anlam bakımından çelişkili görünmektedir. Oysa iki hadis daha yakından incelendiğinde, laf taşıyanın cezasını çekmeden diğer müminlerle beraber cennete giremeyeceği, ancak cezasını çektikten sonra cennete gireceği anlamı ortaya çıkmakta ve çelişki zannedilen durum ortadan kalkmaktadır. Bu ve benzeri çelişkili görünen hadisleri anlama, yorumlama ve değerlendirme çalışmaları “muhtelifu’l-hadis” ilim dalı kapsamında yürütülür.

Bu konuda oldukça erken dönemde İmam Şafii’den başlamak üzere pek çok ilim adamı eserler kaleme almışlardır. Muhtelifu’l-hadis ilmi birçok yönüyle “Müşkilü’l-Kur’ân” ilmine benzemektedir. Müşkilü’l-Kur’ân ilmi de ayetler arasında ilk bakışta var olduğu sanılan ihtilafları inceler. Dolayısıyla metinlerin çelişkili veya ihtilaflı gibi algılanması meselesi aslında Kur’an-ı Kerim hakkında bile söz konusu olabilmektedir ve sadece hadislere özgü bir durum değildir. 

Peki, Peygamberimizin söz ve davranışları arasında gerçekte bir çelişki olmaması gerekirken bazı hadislerde çelişkili gibi görünen anlam farklılıklarının sebebi ne olabilir? Bu durumu kısaca izah edelim:

Öncelikle bilinmesi gerekir ki İslam dininin hükümleri yirmi üç sene zarfında peyderpey teşekkül etmiş, ilk Müslüman toplum dini yükümlülüklere ve sınırlara kademe kademe alıştırılmıştır. Bu nedenle önce serbest bırakılan bir davranışın daha sonra yasaklandığına ya da önce yasaklanan bir amelin bilahare serbest bırakıldığına dair birçok örnek bulunmaktadır. Mesela Peygamber efendimiz “Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Ancak artık ziyaret edebilirsiniz. Kurban etlerini üç günden fazla saklamanızı yasaklamıştım. Artık istediğiniz kadar saklayabilirsiniz.” (Müslim, Cenaiz, 106, Edâhî 37) buyurmuştur. Dolayısıyla farklı dönemlerin hükümlerini anlatan hadisler, zaman içinde gerçekleşen değişiklik bilinmiyorsa çelişkili görünebilir. 

Peygamber Efendimiz, dini hükümleri öğretirken ortamı, toplumun ve muhataplarının durumlarını ve ihtiyaçlarını dikkate alırdı. Bu nedenle en faziletli amel bazı hadislerde “vaktinde kılınan namaz” (Buhari, Mevâkit, 5; Müslim, İman 137), bazı hadislerde “Allah’a iman ve cihad” (Buhari, Itk, 2), bazı hadislerde “Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 146), bazı hadislerde ise “telbiye getirmek ve kurban kesmek” (Tirmizi, Hac, 14; İbn Mace, Menasik, 16) olarak tarif edilmiştir. Bu farklılıklar ilk bakışta birer çelişki gibi görünse de aslında, Râsûlullah’ın (sav) muhtelif zamanlarda muhataplarını farklı amellere teşvik etmeye ihtiyaç duymasından kaynaklanmıştır ve aslında her biri hayırlı bir ameldir. Öte yandan Peygamber Efendimiz, muhtelif zamanlarda bir meselenin farklı yönlerine işaret edebilmiştir. Mesela “Kulun kıyamet günü ilk hesaba çekileceği ameli namazdır” (Tirmizi, Salât, 188) hadisi Allah’ın kulu üzerindeki hakları yönüyle ilk sorulacak soruyu açıklar. “Kıyamet günü insanlar arasında hesabı görülecek ilk konu kan davalarıdır.” (Buhari, Diyât, 1; Müslim, Kasâme, 28) hadisi ise kul hakları yönüyle karara bağlanacak ilk meselenin ne olduğunu izah eder. Dolayısıyla hesabı ilk görülecek amellerle ilgili bu hadisler arasında çelişki varmış gibi görünse de aslında bu hadislerden birinde hukukullaha, diğerinde kul hakları ile ilgili ilk hesaba çekilecek amellere işaret edilerek bir meselenin farklı yönleri anlatılmaktadır. 

Hadisler arasında çelişkiler ortaya çıkması bazen ravilerin hatalarından da kaynaklanabilir. Ravinin unutması, yanılması ve karıştırması mümkündür. Ya da ravi hadisin söylenme sebebine değinmemiş, hadisin tamamını değil bir kısmını nakletmiş olabilir. Bu gibi durumlar da hadisler arasında çelişki ortaya çıkmasına sebep olur. Hadis âlimleri, ravi kusurlarını ve hatalarını tespit eden metodolojilerden yararlanarak en sağlam rivayeti tercih ederler.

İhtilaflı hadisleri anlama ve değerlendirme yöntemleri kapsamında hadisçiler birkaç basamaktan meydana gelen çözüm ve değerlendirme yolları belirlemişlerdir. Bu basamakların ilkinde ihtilaflı görünen rivayetlerden her birinin farklı bir durumla alakalı olabileceği ve gerçek anlamda çelişki içermediği ihtimali üzerinde durulur. Rivayetler, bağlamları dikkate alınarak uzlaştırılır.[1] Mesela “Bulaşıcılık yoktur.” (Buhârî, Tıp, 54; Müslim, Selam, 101) hadisi “Aslandan kaçar gibi cüzzamlıdan kaç.” (Buhârî, Tıp, 19) hadisi ile çelişkili gibi görünür. Ancak ilk rivayette hastayla temasın kesin bulaşıcılıkla sonuçlanmayacağı, Allah dilemedikçe bulaşma olmayacağı ya da her hastalığın bulaşıcı olmadığı anlatılmaktadır. İkinci hadis ise bulaşıcı hastalıklardan uzak durmanın gerekliliğine vurgu yapar. Bu dikkatli okuma ile iki hadis arasında çelişki olduğu zannı ortadan kalkmaktadır. İhtilaflı gibi görünen rivayetler arasındaki çelişkiler büyük ölçüde bu yöntemle giderilmektedir. 

Hadisler arasında görülen ihtilaf bu yöntemle giderilemediğinde ise ihtilafın nedeninin nesih, bir başka deyişle hükmün zaman içinde değişmiş olması ile ilgili bir durum olup olmadığı araştırılır. Bilindiği üzere yirmi üç yıllık peygamberlik süresinde hükümler sırayla teşekkül etmiş, bazı hükümler geçici olarak uygulanıp daha sonra kaldırılabilmiştir. Bu durum nesih olarak adlandırılır. Aralarında çelişki görülen hadislerden birinde eski, diğerinde yeni hüküm nakledilmiş olabilir. Örneğin Peygamber Efendimiz, Mekke’nin fethedildiği günde kan aldıran kişinin orucunun bozulduğunu söylemiştir (Buhârî, Savm, 32). Buna karşın İbn Abbâs, Peygamber Efendimiz’in Veda Haccı esnasında oruçluyken kan aldırdığını haber vermektedir (Buhârî, Savm, 22; Müslim, Hac, 27-28). Bu iki rivayet arasında birbiri ile çelişkili iki hüküm varmış gibi görünmektedir. Oysa söz konusu iki hadise arasında iki sene zaman geçmiştir. Öyle anlaşılıyor ki kan aldırma önceleri orucu bozan bir fiilken daha sonra hüküm kalkmıştır. Bu durumda, uygulamada son rivayet esas alınır, ilk rivayet hükmü kaldırılmış bir uygulama olarak kabul edilir. 

Neshin söz konusu olmadığı durumlarda hadisler arasında görünen çelişki, tercih yöntemiyle çözülür. Râvi sahâbînin Hz. Peygamber’e yakınlığı, ilmî durumu, olayla ilgisi, hadisi nasıl öğrendiği, rivayetin hükmü, başka delillerle desteklenmiş olması bu gerekçeler arasındadır. Mesela kendiliğinden ölmüş hayvanın derisinden yararlanılıp yararlanılamayacağı konusunda iki farklı rivayet bulunmaktadır. Bu rivayetlerden biri Abdullah b. Abbas tarafından aktarılmıştır. İbn Abbas, Peygamberimiz’den, tabaklanan her derinin temiz olacağını işittiğini söylemiştir (Buhârî, Zebâih, 30; Müslim, Hayız, 105). Ancak Peygamber Efendimiz döneminde yaşamasına rağmen kendisini görememiş ve sohbetinde bulunamamış olan Abdullah b. Ukeym ise bu hususta şöyle demiştir: “Ben genç bir delikanlı iken biz Cüheyne kabilesine Peygamber Efendimizden bir mektup gelmişti. Bu mektupta kendiliğinden ölmüş hayvanın derisinden yararlanamayacağımızı söylemişti.” (Ebu Davud, Libas, 42; Tirmizi, Libas, 7). Bu iki rivayetin hükümleri arasında farklılık bulunmaktadır. Ancak âlimler bu hususta Peygamberimizi bizzat gören ve bu hadisi kendisinden işiten Abdullah b. Abbas’ın rivayetini esas almayı tercih etmişlerdir. Âlimler, rivayetler arasında tercihte bulunurken ravinin durumunu, aktardığı konuya hakimiyetini, ilgili rivayeti aktarmada tek başına kalıp kalmadığı gibi ravi ile ilgili de birçok hususu dikkate alırlar. Bir başka deyişle bu alanda geliştirilmiş kapsamlı bir metodoloji bulunmaktadır.

Bazı hadis âlimleri birbirine muhalif ve sahih senedle nakledilmiş iki hadis olamayacağını, böyle olduğu zannedilen bu gibi hadislerin kesinlikle yorumlanabileceğini ileri sürmüşlerdir. Dolayısıyla birbiri ile gerçek anlamda çelişen iki sahih hadis yoktur. Ya bu hadislerden sadece biri sahihtir ya da rivayetleri anlamak ve doğru yorumlamak için bir miktar daha çaba sarf etmek gerekmektedir.


Dipnotlar:

1- Bu yöntem cem ve telif olarak adlandırılmıştır.