Güncel Hadis Meseleleri 4: Dinin neden Kur’ân ve sünnet olarak iki ayrı kaynağı vardır?

Allah, insanlara olan mesajını peygamberler aracılığıyla göndermeyi murad etmiştir. Böylece mesajının çok daha iyi anlaşılmasını sağlamış ve insanlığa büyük bir lütufta bulunmuştur. Bu durum Kur’ân-ı Kerim’de, “Allah içlerinden bir peygamber göndererek müminlere lütufta bulunmuştur.” (Âl-i İmran, 3/164) ayeti ile açıkça ifade edilmiştir. Allah’ın insana lütufta bulunması, ona iyiliği, merhameti ve yardımı anlamındadır. Bu iyilik, merhamet ve yardım, gönderdiği Peygamberin, Kur’ân-ı Kerim’i insanlara ulaştırması, öğretmesi, açıklaması, hayata geçirmesi, böylece insanlığa rehberlik etmesiyle gerçekleşir. Bu süreçte Peygamberin öğrettikleri ve yaşam tarzı onun sünneti olarak Kur’ân-ı Kerim’in açıklayıcısı ve pratiği konumundadır. Bu durumun hukuk sistemindeki anayasa, kanun ve yönetmeliklerin durumuna benzer yönleri vardır. Kanunlar nasıl anayasanın açıklayıcısı ve tamamlayıcısı mahiyetinde ise sünnet ile Kur’ân-ı Kerim arasındaki bağ da öyledir. Kanunlar olmasa anayasanın nasıl uygulanacağı da tartışmalı hale gelir. Benzer bir durum Kur’ân-ı Kerim ve sünnet ilişkisi için de geçerlidir. Sünnet olmasa Kur’ân-ı Kerim’in nasıl anlaşılması ve uygulanması gerektiği pek çok yerde zorlaşır ya da tartışmalı hale gelir. Bu çerçevede Kur’ân ve sünnet arasındaki bağı üç ana başlık halinde özetleyebiliriz. 

1- Sünnet, Kitap’ı teyit eder

Peygamber efendimizin bazı sözleri Kur’ân-ı Kerim ayetlerinde yer alan hususların anlam bakımından neredeyse aynısının peygamber diliyle ifade edilmiş hali gibidir. Ayete anlam bakımından bir ilave getirmemekte, bir açıklama içermemekte, ayetin anlamını pekiştirmektedir. Mesela “Kadınlar konusunda Allah’tan korkun.” (Ebû Davud, Menâsik, 56) hadisi “Kadınlarla güzel geçinin.” (Nisa, 4/19) ayetinin anlamını pekiştirir. İki kaynakta da kadınların haklarının çiğnenmemesi emredilmiş, kadınlara kötü muamelede bulunmak yasaklanmıştır.

“Bir kişinin malı, gönül hoşnutluğu ile vermesi dışında, bir başkasına helal değildir.” (Ahmed, el-Müsned, V, 72) hadisi, “Ey İman edenler, mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin! Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka.” (Nisa, 4/29) ayetini destekler. Her iki kaynakta da karşılıklı rızaya dayalı ticaret gibi hukuka uygun yollarla kazanç elde etmek helal kılınmış, ancak hukuka uygun olmayan kazanç yolları haram kılınmıştır. İki örnekte de hadisler, ayetlere ilave bir hüküm getirmeden sadece ayetin anlamını vurgulamış olmaktadır. Sünnetin Kur’ân-ı Kerim’de yer alan bir esası yeniden vurgulaması, pekiştirmesi, peygamberin irşad ve tezkir, yani insanları yönlendirmek ve onlara dini esasları öğretip hatırlatarak onları uyarmak görevinin bir parçasıdır.

2- Sünnet, Kitap’ı açıklar ve öğretir

Peygamberin başlıca görevi, kitabı tebliğ ettikten sonra nasıl anlaşılması ve yaşanması gerektiğini ümmete açıklamasıdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de bu husus “İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu zikri (Kur’ân’ı) indirdik.” (Nahl, 16/44) ayeti ile ifade edilmiştir. Bu nedenle, Peygamber Efendimiz’in Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin anlamlarına dair çeşitli biçimlerde açıklamalar yaptığı görülür. Bu açıklamalar olmasa, ilgili ayetlerin doğru olarak anlaşılıp yaşanması mümkün değildir.

Peygambere yüklenen açıklama görevinin mahiyeti, bir başka ayet-i kerimede şöyle anlatılır: “Ümmîlere kendi içlerinden, onlara ayetlerini okuyacak, onları arındıracak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek bir elçi gönderen odur.” (Cuma, 62/2) Dikkat edilirse bu ayette peygamberin görevleri arasında ayetleri okuyarak insanlara ulaştırmanın yanı sıra, insanları arındırma, kitap ve hikmeti öğretmek de anılmıştır. Peki kitabı ve hikmeti öğretme görevini Hz. Peygamber nasıl gerçekleştirmiştir? Bu hususu bazı örneklerle açıklayalım…

Kur’ân-ı Kerim namaz kılmayı, zekât vermeyi, secde etmeyi, rükûa varmayı emreder. Peygamber ise namazın vakitlerini, rekât sayısını, her rekâtta bir rükû ve iki secde olduğunu, secdenin ve rükûun nasıl yapılacağını detaylı olarak öğretir. Hangi malların zekâta tabi olacağı, hangi mallardan ne ölçüde zekât verileceği, kimlerin zekât mükellefi olduğu peygamberden, yani sünnetten öğrenilir. Kur’an-ı Kerim “Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın.” (Cuma, 62/9) diye emreder. Sünnet, bu çağrının cuma günleri öğle vaktinde olduğunu, Allah’ı anmanın da cemaatle iki rekât namaz kılarak eda edileceğini öğretir. Bir başka deyişle, cuma namazının vakti, nasıl kılınacağı gibi hususlar sünnetle açıklanmış, öğretilmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de “gusül abdesti” almak ve “temizlenmek” emredilir. (Nisa, 4/43; Mâide, 5/6) Ancak temizliğin ya da gusletmenin nasıl olması gerektiğini ayrıntılarıyla öğreten Hz. Peygamber olmuştur.

Sünnet, bazı ayetlerde yer alan genel hükümlere istisnalar getirir. Mesela Kur’ân-ı Kerim, kendiliğinden ölmüş hayvan etini (meyte) haram kılar (Bakara, 2/173) sünnet ise balığı bu hükümden hariç tutar.

Sünnetin Kitap’ı açıklaması bazen hükümleri belirgin hale getirmesi ile olabilir. Sözgelimi, Kur’ân-ı Kerim mirasın, vasiyet yerine getirildikten sonra paylaşılacağını emreder (Nisa, 4/11), sünnet ise vasiyetin, malın üçte birini aşamayacağını belirler.

3- Sünnet, Kitap’ta aslını görmediğimiz hükümler getirir

Dinin bazı hükümleri de Kur’ân-ı Kerim’de hiç yer almadığı halde sadece sünnetle belirlenmiştir. Köpek dişli yırtıcı hayvanların, pençeli kuşların ve eşek etinin haram olması, vitir namazı ve fitrenin vacip olması, erkeklerin ipek ve altın kullanmasının haram olması, kadınların adetli iken namaz kılmayacağı ve oruç tutmayacağı, cenaze namazı, bayram namazı gibi dinin oldukça önemli birçok hükmü Kur’ân-ı Kerim’de yer almaz. Sünnet bu konularda kitaptan bağımsız hükümler getirmiştir.

Saydığımız bu örnekler aslında dinimizin hükümlerinin oldukça büyük bir kısmını Peygamberimizin sünnetinden öğrendiğimizi göstermektedir. Peygamberimizin Kur’ân’ı anlama ve yaşamaya dair öğrettikleri sonraki kuşaklara hadisler aracılığıyla aktarılmıştır. Bu nedenle inanç, ibadet, ahlak ve hukuk alanında Kur’ân-ı Kerim’de yer alan esasları en doğru biçimde anlamak ve yaşamak için Peygamberimizin sünnetine dolayısıyla hadislere başvurmak kaçınılmaz olmuştur.


Not: Bu yazı, özellikle hadis, sünnet ve bu alanlarla doğrudan ilişkili diğer meselelerde Müslümanların istifade etmesi amacıyla Meridyen Derneği'nin ev sahipliğinde hayata geçirilen geniş perspektifli bir çalışmanın parçasıdır. Konu edinilen meseleler, alanlarında uzman isimlerin bir araya geldiği bir istişare grubunda tüm yönleriyle ele alındıktan sonra, her başlık müstakil olarak ilgili yazar tarafından telif edilmiştir. Çalışmaya şu isimler katkı sunmaktadır: Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Ayşe Esra Şahyar, Doç. Dr. Fatma Kızıl, Doç. Dr. Rahile Kızılkaya Yılmaz, Doç. Dr. Dilek Tekin ve Dr. Betül Yılmazörnek.