Güzümüze İncir İnceliğiyle Eğiliyor Elçi

12 Ocak 2016

Mekke’deyiz.

Olmazların olacağına inanmış Elçi’nin ayak seslerini duyuyoruz. İmkânsızın mümküne döneceğinden ümitli Muhammed-i Emin (sav)’in yürüdüğü patikaları adımlıyoruz. Gölgelerimiz yan yana yürüyor. Sonraları bilmiyoruz. Her şeyin aleyhimize işlediği bir şehrin kuytularına sığınıyoruz.

İtiliyoruz. Eziliyoruz. Muktedirlerin hoyratlığına aldırış etmiyoruz. Sabrın acı suyunu yudumluyoruz. Kuvvetin sözüne değil, sözün kuvvetine iman ediyoruz. Küçük bir şehir burası, henüz namı âleme salınmamış Elçi’nin. Yalnız.

O’nunla beraberiz ama yapayalnızız.

Belirsizliğin boz bulanık yamaçlarında birlikte terliyoruz. Çatlayacak bu dünyanın kabuğu, inanıyoruz. Bu darlık böyle kalmayacak, ufuklardan ışık bekliyoruz. Madem başladı göklü Söz’ün insanlığa dokunuşu, yaralarımızı da alıp yanımıza, kalplerimizi kelimelere sarmalamak istiyoruz. “Acele edip kışta gelme”nin soğuk ürpertisini seve seve kabulleniyoruz. Başkalarının baharına toprak olmanın sessiz ağrısını üstleniyoruz.

Yırtılacak bu dünya rüyasının gömleği, inanıyoruz.

Birkaç adım geriden izliyoruz Elçi’yi. Hemhâl olmak niyetimiz. Yüzyılların gerisinden bakmak yerine, şimdi orada, tam da O’nun yaşadığı anda, yarın ne olacağının belli olmadığı günün telaşında, O’nu hissetmek istiyoruz.

Soruyoruz. Sessiz soruların kalbine bırakıyoruz nefeslerimizi. Anlamak için eğilmek gerekir ya, o anın kuyusuna sarkıtıyoruz kalbimizi. Soruyoruz.

Gölgeli kuytulara eğilirken, patika yolların tozlu rüzgârını yudumlarken nasıl bir sancı taşıyor kalbinde? Dal uçlarına taşan güz hüznüne yoldaşlık ederken, koyu sessizliğin göğsünde yaprak çıtırtılarını dinlerken, ümitli baharları özlüyor mu acaba? Çoğunluğun çoğaltma telaşıyla ter döktüğü şehirde, ebedî gündemin derdini sessizce taşırken, kalbi incinmiyor mu acaba?

Derken, tatlı mı tatlı bir ses duyuluyor. Yakın, çok yakın. Sıcak, sıcacık bir kavrayışla sarıyor kalbimizi Söz. Ki Söz zaten sıcacıktır. Âlemlerin Rabbi ise söyleyen, ne söylerse söylesin sıcacıktır. Bizi bizden iyi bilense Söz Sahibi, Söz tatlıdır. Hem zaten söz söylemek sıcacıktır. Muhatap seçilmek sıcacık bir ikramdır. Üstüne, sıcacık ve tatlı iki şeyi şahit yaparsa konuşan…

Tadını bildiğimiz, kokusunu özlediğimiz, dokunuşunu sevdiğimiz incir neyse, Kur'ân o işte. Allah'ın sözü bir incir letafetinde dudağımıza dokunuyor, bir incir lezzetinde damağımızı okşuyor, bir incir yumuşaklığında avucumuza düşüyor.

Ve’t-tîni…

İnciri şahit kılması âlemler Rabbi’nin ne hoş bir sürprizdir. İncir ki tanıdık, aşina, hep bilindik. Bir avuç içi somutluğunda yakın. Belli ki âlemlerin Rabbi insana konuşurken yakınlığının sıcaklığını duyumsatmak istiyor. Sonsuz merhamet sahibi, insanın yeryüzündeki sürgünlüğünü hem biliyor hem bildiğini bildirmek istiyor.

Tadını bildiğimiz, kokusunu özlediğimiz, dokunuşunu sevdiğimiz incir neyse, Kur'ân o işte. Allah'ın sözü bir incir letafetinde dudağımıza dokunuyor, bir incir lezzetinde damağımızı okşuyor, bir incir yumuşaklığında avucumuza düşüyor.

Allah'ın Elçisi, kendisine ve dostlarına suyu çok görenlere, incir üzerinden müjdeler getiriyor. Kalbini incitenlere incir nezaketinde kelimeler taşıyor. Kolayca eğilir ya incir ağacının dalları, öyledir Muhammed Mustafa (sav)'nın kalbi. Vermeye hazır, kırılmaya razı hoyrat ellerde. Yeter ki incir yesinler, yeter ki incinmesinler.

“İncir şahit olsun söylediklerime… İnciri bildiğin kadar biliyorum seni ey insan. İnciri sevmeni sevdiğimi görmeni istiyorum. Anla artık, söyleyeceklerim, incir nezaketinde, incir letafetinde, incir tadında, incir ağacı inceliğinde.”

Elçi’nin kalbini resmediyor incir yemini. Çünkü O kavurucu düşmanlıkların ateşinden ümit tohumları çıkarıyor. Çünkü O, hüznün hükmettiği dünya mevsiminden, şefkat yüklü teselliler umuyor.  

Kış günü incir ağacını hor gören, baharda güzde ona sarılacaktır, bilir Allah'ın Elçisi. Bilir elbet. Onu hor görenler, onun dallarında huzur bulacaktır. Onu taşlayanların torunları O'nun gölgeli hışırtıları arasında tat arayacaktır, görür.

Sabırlıdır incir. Kıymetini bilmeyene aldırış etmez, köklerinde, dal uçlarında, tomurcuklarında müstakbel bir saadeti besler. Kalbini ilk dokunuşta açar.

Dünyanın eşiğinde cenneti bekleme tablosudur incir. Sevinçli bir firar öncesi. Serin bir kaçış arzusu...

Firardayız hâlâ.

İncirin kalbine kalbimizi koyuyoruz. Zeytini de hemen yanında umarak...