Şüphesiz Allah’ın Rasûlü (sav)’nün yaşadığı mekânları görmek, yürüdüğü yerlerde yürümek, ashabının kabirlerini ziyaret etmek, onlarla ilgili hatıraları yâd etmek, vahyin indiği ve tebliğ edildiği bu mukaddes yerlerin havasını solumak her Müslümanın özlemidir. İşte bu duygularla kendisini ziyaret edenler için Rasûl-i Ekrem (sav) "Beni vefatımdan sonra ziyaret edenler, hayatımda ziyaret etmiş gibidir" (Dârekutnî, II, 278, nr. 192; Beyhakî, Şuâbü'l-îmân, III, 488, nr. 4151; es-Sünenü'l-kübrâ, V, 246), "Kabrimi ziyaret edenlere şefaatim sabit bir hak olur" (Dârekutnî, II, 278, nr. 194; Beyhakı, Şuâbü'l-îmân, III, 490, nr. 4159), "Kim gönlünde beni ziyaretten başka hiçbir düşünce bulunmaksızın beni ziyarete gelirse kıyamet günü ona şefaatçi olmak benim üzerimde bir hak olur" (Taberânî, el-Evsat, V, 275, nr. 4542) buyurmuştur.
Ziyaret Adabı
Resûlullah (sav)'ı ziyaret için Medine'ye giderken Mescid-i Nebî'yi ziyarete ve orada namaz kılmaya da niyet edilir. Çünkü bu mescid, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ gibi içinde namaz kılmak üzere uzak yerlerden sefer yapılacak üç mescidden biridir. Burada kılınan bir namaz, sevap bakımından -Mescid-i Harâm dışında- diğer mescidlerde kılınan bin namazdan daha üstün görülmüştür. (Buhârî, “Salâtü fî mescidi Mekke”, 1) Yolculuk esnasında çokça salât ü selâm söylenir. Medine uzaktan görülünce: "Allahım, burası senin Peygamberin’in haremidir, vahyinin indiği mübarek yerdir. Bu kutsal yeri benim için cehennemden korunma, azaptan ve hesaptan güvence kıl!" diye dua edilir.
Medine'de kalınacak yere yerleşildikten sonra abdest tazelenir, mümkünse gusledilir. Varsa güzel kokular sürünüp temiz bir kıyafetle, salavât-ı şerife okunarak ve Rasûlullah (sav)’ın civarında bulunulduğu ve O'nun huzuruna varılacağı düşünülerek Mescid-i Nebî'ye gidilir. "Bâbüsselâm" veya "Bâbü’l- cibrîl" denilen kapıların birinden mescide girilir. Kerâhet vakti değilse iki rek‘at "tahiyyetü'l-mescid" namazı kılınıp dua edilir. Bu namazın, mümkün olursa Hz. Peygamber'in "Evimle minberim arası cennet bahçelerinden bir bahçedir" (Buhârî, “Salâtü fî mes-cidi Mekke”, 5) buyurduğu "Ravza-i Mutahhara" denilen yerde kılınması uygun olur. Rasûlullah (sav)’a, hayatta iken nasıl hürmet ve tâzim gerekli ise vefatından sonra da aynı şekilde hürmet gereklidir. Bu sebeple Hz. Peygamber ziyaret edilirken bağırarak selam verilmez, yanında yüksek sesle dua edilmez, saygısız ve edebe uymayan davranışlarda bulunulmaz. Hücre-i Saadet’in duvarına kadar sokulunmaz, duvarlarına el sürülüp öpülmez, etrafı tavaf edilmez, karşısında eğilinmez. Bu tür davranışlar mekruhtur ve çirkin bid‘atlerdir. Hele Kabr-i Saadet'e karşı secde kesinlikle haramdır; bu, ibadet kastıyla yapılırsa küfürdür. Tahiyyetü'l-mescid namazı kılınıp istenilen dualar yapıldıktan sonra tevazu, edep ve sükûnetle, yaklaşık
Medine’de Geçirilen Süre
Medîne-i Münevvere'de kalınan süre içinde beş vakit namazın Mescid-i Nebî'de kılınmasına özen gösterilir. Halk arasında Medine’de sekiz gün kalıp kırk vakit namaz kılmanın gerekli olduğu kanaati yaygın hale gelmişse de fıkıh kitaplarında böyle bir kayıt olmadığı gibi Hz. Peygamber’den bu görüşü destekleyen güvenilir bir rivayet de mevcut değildir. Önemli olan Medine’de şu kadar süreyle kalmak veya şu sayıda namaz kılmaktan çok, az olsun çok olsun kalınan sureyi en iyi şekilde değerlendirmek, kılınan namazları kalp huzuru ve edeple ifâ edebilmektir. Rasûlullah (sav)’ın Kabr-i Saadetleri tenha zamanlar kollanarak sık sık ziyaret edilir. Boş zamanlar Mescid-i Nebî'de kaza namazı, Kur'ân-ı Kerîm kıraati, salât ü selâm, zikir ve tesbîhatla değerlendirilir.
Medine'den ayrılırken de Rasûlullah (sav) ziyaret edilerek veda edilir. Uygun bir yerde, mümkünse Ravza-i Mutahhara'da iki rekât şükür namazı kılınıp bu mukaddes yerleri tekrar ziyaret ve sâlimen memlekete dönmek dua ve niyazı ile Mescid-i Nebî'den çıkılır.