Dosyalar
Hz. Peygamber ve Çocuk
 

Hadis Siret Araştırmaları Ödül Sahiplerinden Fatma Kızıl Sorularımızı Yanıtladı

12 Mayıs 2010 Çarşamba Sonpeygamber.info / Röportajlar


Bu yıl üçüncüsü düzenlenen "Hadis ve Siret Araştırmaları Yarışması'nda" ödüle layık görülen isimler 11 Nisan 2010 Pazar günü Cemal Reşit Rey Konser Saolnu'nda Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, Vatikan Türk Büyükelçisi Prof. Dr. Kenan Gürsoy ve çok sayıda seçkin davetlinin katıldığı bir törenle açıklandı ve ödülleri kendilerine takdim edildi. Bu yılki yüksek lisans ödülüne "Oryantalistlerin Hadislerin Menşeini Tespite Yönelik Yöntemleri" başlıklı tezini Prof. Dr. İbrahim Hatiboğlu'nun danışmanlığında kaleme alan ve halen doktora çalışmalarını sürdüren Fatma Kızıl layık görüldü.

Fatma Kızıl’la akademik çalışmaları ve Hadis-Siret Araştırma Ödülleri hakkında konuştuk.

-Tez konunuzu nasıl belirlediniz?

-Yüksek lisans tez konumun belirlenmesinde sınırlı bir etkim olduğunu itiraf etmem gerekir. Doktora tez danışmanlığımı da üstlenme teveccühünü göstermiş hocam Prof. Dr. İbrahim Hatiboğlu “Oryantalistlerin Hadislerin Menşeine Dair İddiaları” şeklinde bir konu önermişti. Benim etkim sadece bu iddiaların yöntemle ilgili olanlarını teze konu etmek, bu şekilde bir sınırlamaya gitmek şeklinde tezahür etti.

Yarışmanın benim bilhassa önemsediğim tarafı ise genç akademisyenlerle toplumun buluşmasına vesile olması. Türkiye’de ilâhiyat araştırmacıları ile halkın çeşitli nedenlerle irtibatların kopmuş olması her iki tarafın da aleyhine bir durum arz etmektedir.

-Tezinizin alana ne getirdiğini düşünüyorsunuz, hangi ihtiyaca cevap verdi?

-Yüksek lisans tezim oryantalistlerin hadis tarihlendirme yöntemlerinin deskriptif tarzda ele alındığı, diğer bir ifadeyle hadislerin sıhhatini tespitte yetersiz kabul ettikleri isnâd merkezli hadis usûlüne alternatif olarak sundukları yöntemlerin incelendiği bir tez. Bir yöntem geliştirme arayışındaki oryantalistlerin varlığına dikkat çekmesi açısından tezin alana bir katkısının olduğunu umut ediyorum. Tezde söz konusu oryantalistlerin çalışmalarında önerdikleri ve takip ettikleri metotlar ilk el kaynaklardan hareketle analiz edildi. Ignaz Goldziher, Joseph Schacht, G.  H.A. Juynboll, Harald Motzki başta olmak üzere oryantalistler hakkında yazılan eserlere değil, söz konusu oryantalistlerin yazdıklarına öncelik verildi. Tabi burada şu soru hemen akla gelecektir, “oryantalistlerin iddialarının analiz edildiği bir tez, aynı zamanda bu oryantalistlerin iddialarını yeniden üretmiş olmaz mı ve dolayısıyla alana gerçekten bir katkısından söz edilebilir mi?” Hatta soru daha geniş bir perspektiften yalnız hadis alanında değil genel olarak ilâhiyat alanında “Batı’da yapılan çalışmaların tezlere konu edilmesi gerekli midir, bu tür çalışmaların faydadan ziyade zarar intaç etmesi ihtimâl dâhilinde midir” şeklinde de sorulabilir.  Nitekim altı yıldır oryantalistlerin hadis çalışmalarını inceleyen bir hadis talebesi olarak bu sorulara sıklıkla muhatap olduğumu belirtmem gerekir. Sizin vesilenizle bir kere daha oryantalizm çalışılmasının niçin bir ihtiyaç olduğuna dair kanaatlerimi dile getirmek isterim.

Öncelikle bir bilim dalındaki tüm öğrencilerin oryantalizmi kendisine konu edinmesi taraftarı olmadığımı belirtmeliyim, bilâkis bu ilâhiyat çalışmalarına sadece tepkisel bir yaklaşımın hâkim olmasına sebebiyet vereceği için faydadan ziyade zarara neden olacaktır. Fakat her çalışmada eğer aynı konu şarkiyât literatüründe de ele alınmışsa oryantalistlerin iddialarının -tezde bir bölüm olarak yer verilmese dahi- yeri geldikçe cevaplanması gerektiğine inanıyorum. Zira şarkiyât literatüründe dile getirilen her iddianın cevaplanmasını yalnız oryantalizm çalışanlardan beklemenin isabetli olmayacağını düşünüyorum. Oryantalistlerin hadisle ilgili iddialarını onların Kur’ân, İslâm tarihinin gelişimi, İslâmî ilimlerin mahiyeti hatta İslâm dininin menşei ile ilgili iddialarından bağımsız değerlendiremezsiniz. Dolayısıyla birçok uzmanın işbirliğine ihtiyaç duyulması kaçınılmaz hâle geliyor ve bu nedenle hangi konuda ve hangi alanda çalıştığı konusunda bir tefrike gitmeksizin herkesin kendi uzmanlığı ile temasa geçtiği cihetten oryantalistlerin iddialarına gereken durumlarda cevap verme sorumluğunu üstlenmesi gerektiğine inanıyorum. Bu şekilde oryantalizm münekkitlerinin çalışmaları sırasında başvurabilecekleri bir literatür de teşekkül edebilecek ve böylece tenkitler bilgi yanlışlıkları ve çarpıtmaları tespitten öteye geçerek sistematik hâle gelebilecektir.

Siz “Schacht’ı kaç Müslüman tanır?” diyerek Schacht’ın çalışmalarını dikkate almayabilirsiniz, fakat bu durumda Fazlu’r-Rahman’ın hadisle ilgili kanaatleri üzerinde Schacht’ın ne kadar etkili olduğunu, Schacht’ın Fazlu’r-Rahman üzerinden Müslüman akademisyenleri etkilemeye devam ettiğini de göremezsiniz.

Batı’da yapılan çalışmaların niçin dikkate alınması ile ilgili nedenlerime gelince, öncelikle İslâm dini ve literatürünün başka bir medeniyet mensubu tarafından konu/nesne edilmesinin ne anlama geldiğini fark etmek gerekiyor. Müslümanlar için sadece bir bilgi değil aynı zamanda varoluş kaynağı olan nasların bilgi kaynağı olma ehliyetinin dahi sorgulandığı görülmektedir. Bu çalışmaların Müslüman ilim adamları tarafından görmezden gelinmesi, mevcudiyetlerini ortadan kaldırmamaktadır. Bilâkis, kütüphane raflarında, şimdilerde pdf formatında internet ortamında rahatlıkla ulaşılabilir durumda yer almaktadırlar. Mesele sadece Batılıların bu kitapları okuyup, klâsik İslâmî görüşün ne dediğinden habersiz biçimde İslâm hakkında kanaat sahibi olmaları değildir. Müslümanlar, hatta Müslüman akademisyenler arasında bu çalışmaları Batı üniversitelerinde hazırlanmış olmaları veya prestijli yayın evleri tarafından basılmaları nedeniyle kaynak kabul edenlerin varlığı yadsınamaz. Ayrıca meselenin yeterince çalışılmadığını düşündüğüm ve tüm boyutları ile ortaya konulması gereken başka bir vechesini yani oryantalizm ve İslâm dünyasındaki modernist hareketler arasındaki ilişkiyi de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Siz “Schacht’ı kaç Müslüman tanır?” diyerek Schacht’ın çalışmalarını dikkate almayabilirsiniz, fakat bu durumda meselâ Fazlu’r-Rahman’ın hadisle ilgili kanaatleri üzerinde Schacht’ın ne kadar etkili olduğunu, Schacht’ın Fazlu’r-Rahman üzerinden Müslüman akademisyenleri etkilemeye devam ettiğini de göremezsiniz.

Bence oryantalizm çalışılmasını gerektiren bir diğer sebep alana dışarından bir bakışın yapabileceği katkılardır. Literatürün içeriden bakanlara gayet tabiî gelen özelliklerinin dışarından bakanlar tarafından sorgulanmasının Müslüman araştırmacıların alanlarına dair farkındalığını artırdığını; ezbere dönüşmüş birtakım kuralların, ilkelerin tahkîkine kapı araladığını düşünüyorum. Bu bakımdan literatürün zaten “orada” olan fakat kendi tabiîliği içersinde dile getirilmeye ihtiyaç duyulmamış hususiyetlerinin oryantalistler tarafından tespiti ve ön plâna çıkarılmasının, İslâmî ilimlerin yeniden keşfine hatta ikmâline vesile olabileceği umudunu taşıyorum. Fakat elbette burada kesinlikle dikkat edilmesi gereken Müslümanların, oryantalistlerin tespitlerini, kendi alanlarını daha iyi anlamayı sağladıkları ölçüde ve kendi paradigmaları çerçevesinde okuması/değerlendirmesidir.

Literatürün içeriden bakanlara gayet tabiî gelen özelliklerinin dışarından bakanlar tarafından sorgulanmasının Müslüman araştırmacıların alanlarına dair farkındalığını artırdığını; ezbere dönüşmüş birtakım kuralların, ilkelerin tahkîkine kapı araladığını düşünüyorum.

-Oryantalist çalışmaların günümüzde geldiği nokta hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Oryantalizm çalışmalarının günümüzde geldiği noktanın oryantalizmin gelişimi, tarihî süreci göz önünde bulundurulmadan değerlendirilebileceğini düşünmüyorum. Fakat bu tür bir değerlendirme bir mülâkatın sınırlarını aşacağı için sadece kısaca belirtmek isterim ki hadis çalışmaları söz konusu olduğunda bir kırılma yaşandığı görülmektedir. Hadislerin ilk yüzyıl söz konusu olduğunda hiçbir tarihî değeri olmadığını kabul eden anlayış özellikle Gregor Schoeler, Harald Motzki gibi oryantalistlerin çalışmaları ile sorgulanmaya başlanmıştır. Söz konusu oryantalistler hadislerin isnâdlarına ve ricâl literatürüne gösterdikleri itimatla ön plâna çıkıyorlar ve görev yaptıkları üniversitelerde doktora tezleri hazırlatarak bu değişimin kalıcılığını temin ediyorlar. Üslûp noktasında da önemli değişimlerin yaşandığı görülmektedir. Doğu adına konuşan ve hegemonik bir dil kullanan oryantalistlerin artık hâkim grubu oluşturmadığı dikkat çekmektedir. Tabi burada eski tarz oryantalizmi sürdürenlerin varlığı, özellikle siyasî meseleler söz konusu olduğunda itiraf edilmelidir. Fakat benim bir değişim sergilediğinden söz ettiğim kesim özelikle hadisin teknik meseleleri ile meşgul olan oryantalistlerdir.

-Bundan sonraki hedefleriniz neler? Hadis/Siyer konusundaki çalışmalara devam etmeyi düşünüyor musunuz?

-Şu anda doktora tezimin son aşamasına gelmiş bulunuyorum. Doktora sonrasında da eğer nasip olursa aynı istikamette devam etmek; Batı’da yapılan çalışmaların ve modern tartışmaların farkında olarak, daha ziyade hadis ilminin teşekkül dönemine yoğunlaşmaya imkân verecek çalışmalar yapmak istiyorum. Eğer bu çalışmalarda bir medeniyet mensubu olduğumun bilincinde olarak literatür hakkında veya literatür üstüne değil; literatürün içinden konuşabilmek müyesser kılınırsa ailemin ve hocamın emeklerini zayi etmemiş olacağımı umut ediyorum. Yegâne hedefimin bu olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

-Bu yarışma hakkında neler söyleyebilirsiniz? Bu tür yarışmaların alana nasıl bir katkısı olabilir?

-Yarışmanın önemini ve kıymetini dile getirmek ödül almış birisi olarak uygun olmaz sanırım. Fakat yarışmanın alana katkısı konusunda konuşmak isterim. İlim tâlibleri için bir teşvik olduğunu söylemeye gerek dahi yok elbette. Yarışmanın benim bilhassa önemsediğim tarafı ise genç akademisyenlerle toplumun buluşmasına vesile olması. Türkiye’de ilâhiyat araştırmacıları ile halkın çeşitli nedenlerle irtibatların kopmuş olması her iki tarafın da aleyhine bir durum arz etmektedir. Her iki kesimin birbirinin eksik yönlerini itmamı ve daha önemlisi karşılıklı bir kontrol mekanizmasının gelişmesi için toplum ve ilâhiyatçıların buluşması yönünde atılan her adımı önemsiyorum ve sonpeygamber.info’nun bu yarışmayı da içine alan programlarının bu noktada büyük bir görevi ifa ettiğini düşünüyorum. Bu programlara katılanların, duaları ile destekleyebilecekleri ilim talebelerini tanımaları, öte taraftan araştırmacıların yazdıklarına kıymet veren ve çalışmalarını büyük bir iştiyakla karşılayan insanların varlığını görmeleri büyük bir önemi haizdir. Zira iki taraf da zaman zaman modern dünyanın, siyasî tartışmaların içerisinde geleceğe yönelik endişelere düşüyorlar. Bu tür buluşmalar herkesin üzerine düşeni elinden geldiği kadarıyla yapmaya çalıştığını ve Hz. Peygamber’in etkisinin hiç eksilmeden devam ettiğini göstermesi itibariyle umut aşılıyor. Ödül alan tezler arasında teknik meselelerle ilgili olanlar –ki benim tezimde bunlardan birisi- tezden ödül vesilesiyle haberdar olan bir Müslümanın modern hayatta bir inanan olarak karşılaştığı problemleri çözemeyebilir. Fakat unutulmaması gereken akademik çevrelerde üretilen söylemin belirli bir sürecin neticesinde halka ulaştığı ve halkı inşa ettiğidir. İslâm’da bir rahiplik sistemi olmadığı için, ümmetin şekillenmesinde en önemli rolü ilim ehli üstlenmektedir. Bu bakımdan yapılan bir çalışmanın ne kadar teknik olursa olsun ümmete yönelik etkileri olacağını düşünüyorum.

-Doktora çalışmalarınız hakkında bize kısaca bilgi verebilir misiniz?

Doktora çalışmam, esasen yüksek lisans tezimin bir devamı diyebilirim. Zira yüksek lisans tezinde “oryantalistlerin geliştirdikleri alternatif metotlar nedir” sorusu üzerinde durmuş ve eleştiriye gitmeksizin ne dediklerini anlamaya çalışmıştım. Doktora tezimde ise bu metotların en öne çıkanı ve Batı’da gittikçe daha fazla çalışmada kullanıldığı görülen müşterek râvi teorisini, örnek bir hadis grubu üzerinden kritik etmeye çalışıyorum. Danışman hocamla cevap verme refleksi veya a pirori redden ziyade anlamaya çalışma ve klâsik kaynaklar üzerinden tahkîk etmek üzere yola çıktığımızı ve bu yaklaşımı sürdürmeye çalıştığımı ifade edebilirim.