İslami yaşayışın temelini teşkil eden kaynaklardan ilki, Allah'ın Kitabı Kur'ân-ı Kerim, diğeri de, bu Kitab'ın hayattaki uygulama tarzı olan Rasûlu'nun sünneti/ hadisleridir. Sahabe, Hz. Peygamber'in tebliğ ettiği ilahî dinin öğretilerini, sonraki nesle doğru olarak aktarmak için canla başla çalışmıştır. Bilindiği gibi Hz. Ömer, bir hadis duyduğunda bunu tetkik eder, söyleyene ispatlatıncaya kadar uğraşırdı. Bu görevi sahabeden devralan tabiîn nesli de aynı gayret içerisinde olmuştur. Dolayısıyla hadis alıp nakletme işinin temelinde sahabe ve tabiînin çabaları bulunmaktadır. Bu bağlamda özellikle hadis alma ve nakletmede kullanılan ıstılahları doğru anlayabilmek sahabe ve tabiîn neslinin hadis aktarmada gösterdikleri gayretin safhalarını iyi tahlil etmeye bağlıdır.
Hadis malzemelerinin bize kadar sağlıklı bir şekilde ulaşması ve yazıya geçirilmiş hadis rivayet malzemesinin doğru okunup anlaşılmasının teminatı noktalarında hadis alma ve nakletme yollarından sema ve kıraat önemli rol oynamaktadır. Zira bugün elimizdeki en eski hadis kitaplarındaki hadislerin tamamına yakını bu iki yöntemle alınmıştır. Şimdi bu yöntemlerin çıkış sürecine hızlı bir şekilde göz atalım.
a. Sema ve Kıraatın Çıkış Sürecine Bakış
Sahabilerin hadis tahammüllünde kullandıkları yöntemler, hadisin sonraki nesle hangi şekilde ulaşması gerektiği konusunda, belirleyici bir rol oynamıştır. Onların hadis nakli konusunda gösterdikleri titizlik, sonraki nesiller için hadisi kabul noktasında örnek olmak ve hadisin rastgele rivayetini önleme gayesine yönelikti.
Hicri I. asrın son çeyreğinde ise gittikçe artan yazılı hadis metinlerinden doğrudan rivayet etmek isteyen ehliyetsiz kimseler çoğalmıştır. Bu kimseler, muhaddislerce tashihi yapılmamış sahifelerden, doğrudan nakil yapma hevesine kapılmışlardı. Uydurma rivayetlerin bu dönemde yoğun olması ve tam gelişmemiş yazıyla yazılmış metinlerdeki hata oranının fazla olma ihtimali, hadislerin sonraki nesle hatalı olarak aktarılması endişesini gündeme getirmiştir.
Hicri ilk asrın ikinci yarısından itibaren artan uydurma rivayetler, dinin temelini teşkil eden hadisler açısından İslam dünyasını ciddi derecede rahatsız etmeye başlamıştı. Bu asrın sonlarına doğru sahabe neslinin tükenmeye başlaması, hafızalarda olan ilmin yok olacağı veya uydurma rivayetlerin dini mahvedeceği endişesini de beraberinde getirmişti. Bu olay, hadislerin bir araya getirilip kitaplar içinde korunması fikrini geliştirmiştir. Bu vesileyle tedvin hareketi başlamış ve hadisler umumiyetle kitaplara geçirilmişti. Bu işlem devam ederken hadislerin sahihini uydurmadan ayırabilecek sağlam kriterlerin de beraberinde olması gerekiyordu.
Bu noktada hadis nakli konusunda sahabilerin sonraki nesle öğrettikleri taktikler meyvesini vermeye başlamıştır. Muhaddisler hadislerin rastgele rivayetini engellemek ve mevcut hadis malzemesinin geçerli olanlarının bir araya getirilebilmesi için bazı kurallar getirmişlerdir.
İslam alimlerinin bu durumlara karşı aldıkları tedbirlerin en önemlisi ise, İslamiyet'in ilk zamanlarından beri kullanılan 'hadisin kaynağını öğrenmek' ve sadece 'güvenilir kişilerden hadis almak' veya 'alınan hadisi güvenilir birine sormak' fiillerinin devamı niteliğindeki 'hadisi, ehlinden dinlemek olan sema ve 'ehline arz etmek demek olan kıraat' metotlarının hadis alma ve nakletme işinde zorunlu kılınması olmuştur. Böylece risalet döneminden beri örfi tarzda kullanılan sema ve kıraat hicri ilk asrın sonlarına doğru sistemleşmiştir.
Sema ve kıraat metotlarının hadis naklinde zorunlu kılınması; uydurma rivayetlerin tespiti, içinde tahrif ya da tashif olan sahifelerin tashih edilmesi ve hadisin güvenilir kimselerden alınıp nakledilmesine hizmet etmiştir. Böylece hadis, sonraki nesle doğru ve güvenilir bir şekilde nakledilmeye çalışılmıştır.
b. Hadis Usûlünde Sema ve Kıraat
Sema terim olarak; şeyhin, hadislerini okuması, talebenin veya talebelerin de şeyhten bizzat işiterek hadisleri alması anlamındadır. Esas olan, talebenin şeyhin sözünü işitmesidir. Bu işitmede şeyh, ister kitabından isterse hafızasından okumuş olsun durum değişmemektedir. Yine talebe, işittiğini ister not alsın isterse almasın durum aynıdır. Kıraat ise terim olarak, talebenin önceden elde ettiği hadisleri şeyhe okumasıdır. Bu okuma işi kitaptan olduğu gibi, ezberden de olabilir. Bu metotta talebenin kitaptan veya ezberinden okuması, şeyhin de söz konusu hadisi ezberinden veya elindeki yazılı nüshadan takip etmesi arasında bir fark yoktur. Talebenin önceden elde ettiği hadisleri şeyhe okumak suretiyle arz etmesinden dolayı kıraat metoduna 'arz metodu' da denilmiştir.
c. Rivayetin Güvenilirliğini Sağlamada Sema ve Kıraatin Fonksiyonu
İslam dünyasında meydana gelen fitne hareketleri ve bu hareketlerin İslam kültürüne yaptığı olumsuz etkiler, ayrıca zamanın ilerlemesiyle hadislerin bağlamlarının unutulması ve insani noksanlıklardan kaynaklanan bazı arızalar, hadislerin sonraki nesillere doğru aktarılmasını da tehlikeye sokmuştu. İslam alimleri hadislerin doğru ve güvenilir bir şekilde aktarılması için bu problemlere karşı sağlam çözüm yolları aramak durumunda kalmışlardı.
Hadislerin Doğru ve Güvenilir Bir Şekilde Nakledilmesini Engelleyen Amillere Karşı İslam Alimlerinin Aldıkları Önlemler:
Hicri I. asrın sonlarına doğru etrafa yayılan binlerce uydurma rivayet karşısında İslam dünyası hadislerin güvenilirliği konusunda ciddi endişeler yaşamıştı. Hayatta kalan son birkaç sahabi, her ne kadar bu durumla mücadele etmeye çalışsalar da, İslam dünyasını saran bu amansız hastalık karşısında yetersiz kalmışlardır.
Bu duruma karşı İslam alimleri resmî tedvini başlatarak sahih hadis ve sünneti bir araya getirme çabasına girmişlerdir. Bunun yanında hadis uyduranlar için şiddetli cerh ifadeleri kullanarak bunları toplumda rezil etmişler; onlardan hadis rivayetini de haram kılmışlardır.
Evzaî'nin (ö. 157/773) "Bu ilim hocalardan alındığında şerefli idi, kitaplara yazılmaya başlayınca, ehil olmayanlar da işin içine karıştı." sözü, hadislerin 'sahafî' denilen ehliyetsiz kimselerden alınmaması gerektiğini savunduğu gibi, hadisi hadiste otorite sahibi bir şeyhin ağzından sema veya kıraat metotlarından biriyle alınması gerektiğine de işaret etmektedir.
Şube (ö. 160/776) de, "İçinde 'semitu' bulunmayan tüm hadisler abur-cuburdur." Ayrıca "İlmi, meşhur olan, bilinen kimselerden alınız." diyerek hadiste otorite bir şeyhten alınmamış hadisleri kabul etmemektedir. Süfyan es-Sevrî'nin (ö. 161/778), "Helal ve haramı, ilimde meşhur olanlardan alınız.", Abdullah b. Avn'ın (ö. 151/768) "Biz bu ilmi sadece hadis ilmiyle uğraştığı bilinenlerden yazardık." İmam Şafiî'nin "Muhammed b. Sirin (ö.1 10/728), İbrahim en-Nehaî (ö.96/714) ve tabiînden birçok muhaddis, hadisi sadece tanınanlardan alıyorlardı; buna aykırı hareket edeni de bilmiyorum." şeklindeki açıklamaları, Şube'nin bu konudaki düşüncelerini desteklemektedir. Muhaddisler hadis alma işinde, hadis otoritesi bir şeyhten sema veya kıraatı zorunlu kılınca, hadis nakli konusunda ehil olmayan bazı kimseler, rivayetlerini kabul ettirebilmek amacıyla, ellerindeki mevcut malzemeyi alimlerin şart koştuğu mezkur yolları kullanmadan, kullanmış imajını vererek nakletmeye çalışmışlardır. Fakat muhaddisler bu kimseleri rahatlıkla tespit edebilmiş ve onları toplum nazarında küçük düşüren ifadelerle cezalandırmışlardır. İşte ehliyetsiz kimseleri küçük düşüren "sâriku'l-hadis (hadis hırsızlığı yapar, bir hocadan duymamış olduğu hadisi ondan duymuş gibi rivayet eder.)", "müdellis (şeyhten işitmediği halde işitmiş imajını verir.)" gibi ifadeler aynı zamanda hadisi bu ilim konusunda otorite olan bir hocanın ağzından sema veya kıraatla almanın o asırda bir gelenek olduğu ve bu şartlar olmadan rivayet edilen hadislerin katiyetle geçersiz olduğunu ortaya koymaktadır. Zira bir ravinin, şeyhten işitmediği halde işitmiş imajını vermesi, alimlerin hadis nakli konusunda koymuş oldukları mezkur kuralların ne denli yer etmiş olduğunun da bir delili olmaktadır.
d. Sema ve Kıraatın Mevcut Hadis Literatüründeki Sonucu
Hicri I. asır sonlarından itibaren hadisi, hadis otoritesi bir şeyhten sema veya kıraat metotlarından birini kullanarak almak, aynı zamanda hadisin sonraki nesillere doğru ve güvenilir bir şekilde aktarılmasının sigortası hükmünde olmuştur.
Hadislerdeki eksik tespitler, mana rivayetinden kaynaklanan anlama yanlışları, açıklama amacıyla ravi tarafından yapılmış eklemeler ya da eksik rivayetler, sözü uzatmamak için yapılan özetlemeler, bilmeyerek yapılan imla hataları, unutmadan kaynaklanan karıştırmalar, en önemlisi de uydurma ve 'sahafî' denilen ehliyetsiz kimselerin rivayetleri, aynı zamanda dil ve kültür yapısının değişmesi hadislerin sonraki nesle doğru aktarılmasını olumsuz yönde etkileyen bazı faktörlerdir. İşte bu noktada, hem anlatılan sıkıntıların hem de mana ile rivayetten kaynaklanan yanlış anlama problemlerinin giderilmesi hadisi, fıkıh bilgisi olan, hadis otoritesi bir şeyhin ağzından duymak ya da ona arz etmekten geçmektedir. Zira şeyh, imla ettirdiği veya talebenin ona arzı sonucu tashih veya teyit ettiği hadisleri değişik varyantlarıyla da ortaya koyarak hadisin doğru anlaşılması yönündeki açıklamalarıyla birlikte yapmaktadır. hadis metinlerindeki ifadelerin doğru anlaşılmasının teminatı, hadis otoritesi bir şeyhin huzurunda hadisin metin ve isnadının incelendiği sema ve kıraat yöntemiyle alınmasından geçmektedir. Dolayısıyla hadisi hadis otoritesi bir şeyh kanalıyla sema veya kıraat metotlarından birini kullanarak almak, hadis uyduran ravileri tespit etmenin ve sahafî denilen ehliyetsiz ravileri hadis nakli konusunda devre dışı bırakmanın yanında, hadisin doğru anlaşılmasının güvencesini de sağlamaktadır.
Ravi ve metinle ilgili tüm tahlillerin yapıldığı sema ve kıraat meclislerinin, doğru ve güvenilir bir hadis nakli için, en uygun ortamı oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu da bizi, hadisin doğru ve güvenilir bir şekilde nakledilebilmesi ve İslam ümmetince de kabul görmesinin, hadisi ancak hadis otoritesi bir şeyhten sema veya kıraatla almakla mümkün olabileceği sonucuna götürmektedir. Dolayısıyla tedvin ve tasnif aşamasında, hadislerin doğru ve güvenilir bir şekilde nakledilmesinin sigortası, hadisi hadiste otoriter bir şeyhin ağzından sema veya kıraatla almaktan geçmektedir.