Enes bin Malik’ten rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan öyleleri var ki hayrın (önünü açan) anahtarlar gibidir ve şerrin de (önünde duran, ona mani olan) sürgüler gibidir. Kimisi de şerrin anahtarı ve hayrın sürgüsü gibidir. Yüce Allah’ın, hayrın anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere ne mutlu! Ve ne yazık Yüce Allah’ın şerrin anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere!” (İbn Mace, Sünnet, 19)
Sayısız kapı var önümüzde... Kimi açılmayı bekliyor hasretle, kimi ise hiç açılmamış olmayı diliyor. Sayısız kapı var önümüzde... Her biri yeni kapılara gebe... Sayısız kapı var önümüzde... Hayır! Anahtarları dipsiz kuyulara atılmamış, anahtarları elimizde...
- Ellerimizde anahtarlar mı var?
- Evet!
- Kim söylüyor bunu?
- Peygamber!
- Hangisi?
- Hayru'l-beşer, insanların en hayırlısı, son peygamber!
- Ne diyor peki?
- İnsanlardan öyleleri var ki hayrın (önünü açan) anahtarlar gibidir ve şerrin de (önünde duran, ona mani olan) sürgüler gibidir. Kimisi de şerrin anahtarı ve hayrın sürgüsü gibidir. Yüce Allah'ın, hayrın anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere ne mutlu! Ve ne yazık Yüce Allah'ın şerrin anahtarlarını ellerine verdiği o kimselere!
Eliyle işaret ediyor bir bir. Şu hayır kapısıdır, şunun tamamı hayırdır; şunda ise hiç hayır yoktur. En hayırlı olanı da haber veriyor, en şerli olanı da. Şerrinden en çok sakınılması gerekeni de bildiriyor, şerrinden Allah'a sığınılması gerekeni de. Bazen insanların en hayırlılarını haber veriyor, bazen ise amellerin. Hayır görünen şerri de bildiriyor çok sevdiği ümmetine, şer sanılan hayrı da. Büyük bir dikkatle, özenle, hiçbir ayrıntıyı atlamadan, en az bir annenin yavrusuna olan şefkati kadar şefkat göstererek, usanmadan, açılacak kapılan da gösteriyor, kilit vurulacak olanları da. Hayrın anahtarlarını ellerine alıp da hayır kapılarını üşenmeden, çekinmeden, nasıl olur, ne denir demeden, bu davranışıyla sadece Rabbinin hoşnutluğunu dileyerek açanları, insanların en hayırlılarını işaret ediyor Nebi. Hanımlarına karşı en iyi şekilde davrananları (Ibn Mace, Nikâh, 50), kimseyi incitmeden borç verenleri (Ibn Mace, Ticaret, 62), Kur'ân öğrenen ve öğretenleri (Ibn Mace, Sünnet, 16), ömrü uzun, ameli güzel olanları (Tirmizi, Zühd, 22), güzel ahlak sahiplerini (Buhari, Edep, 39), hayrı umulan ve şerrinden emin olunanları (Tirmizi, Fiten, 76) "insanların en hayırlıları" arasında sayıyor. Hayânın sırf hayır olduğunu (Müslim, iman, 61), yumuşak huylu (nfk sahibi) kimselerin hayırdan nasibini aldıklarını (Tirmizi, Birr,67), hayır konuşmamaktansa susmanın daha iyi olduğunu (Müslim, iman, 74), ölümün dahi hayırlı olanının dilenmesi gerektiğini (Buhari, Merdâ, 19) bildiriyor. Arkadaşın en hayırlısının arkadaşına faydası dokunan, komşunun en hayırlısının ise komşusuna iyi davranan olduğunu söylüyor. (Tirmizi, Birr, 28) Eşine huzur veren kadının (Nesai, Nikâh, 14), el emeğiyle elde edilen kazancın (Ahmet b. Hanbel, II/334), borcunu güzel bir şekilde ödeyen tüccarın (Ahmet b. Hanbel, II/19) “hayırlı” olma vasfını kazandığını bildiriyor. Aslında o, her insanı kendisine en yakın olan hayır kapısına yönlendiriyor, o kapıya yaklaştırıyor. Elindeki hayrın anahtarını hatırlatarak bir an evvel o kapıyı açması için onu teşvik ediyor.
- Ellerimizde anahtarlar mı olduğunu söyledi Nebi?
- Evet!
- Kapılar neden bu kadar uzakta peki?
- Kapılar peşinde, onlardan kaçan sensin!
Hayrın sayısız kapısı önümüzde, onların anahtarları ise elimizde. Buna rağmen bunca kötülük nerden geliyor? Kapıları açmayı erteledikçe, bazılarını açmayı gözümüzde büyütüp bazılarını küçümsedikçe, açtığımızın sadece bir kapı değil, koca bir çığır olduğunu fark edemedikçe örümcek ağlarına mahkûm olacak hayır kapıları. Üzerine kilit vurmayı düşünmediğimiz, gündemimize almadığımız, elbet bir başkası kapatır dediğimiz her kötülük kapısı ise farkında olmadan ve hızla dünyamızı kirletmeye devam edecek.
Bunca kötülük de nerden çıktı biz mutlu mesut yaşarken dediğimiz her kötülük engel olmadığımız bir kötüden sadır olsa gerek. Ya da ihmal ettiğimiz bir iyilikten. Peki, neden iyiler bu kadar ihmalkâr iken, kötüler bu derece çalışkan? Neden iyiler bu kadar kırılgan iken kötüler bu kadar sağlam? Neden iyilik nadide nazlı bir çiçekken bu bahçede; kötülük zehirli, arsız bir sarmaşık? Şer şerri doğuruyor çünkü şer çoğalmaya meyyal. Her kötülük diğerini cesaretlendirirken ve bütün kötüler birlikte hareket etmeye bu kadar hevesliyken iyiliğin boynu bükük kalıyor. İyiliğin boynu bükük, gönlü kırık olduğu zamanları yaşıyoruz; ahir zamanda iyi olmak zor zira. İyiliğin kendisinin değil resminin paylaşıldığı zor zamanlara tanıklık ediyor insanlık. İnsanlar iyilik namına heybelerine doldurdukları her bir şeyi pervasızca ortalığa dökmekten büyük zevk duyuyorlar. Oysa iyilik sadece yapılır, ifşa edilmez. Üzerinde konuşuldukça değerinden bir şeyler kaybettiğine, masumiyetini yitirdiğine inanılır. İyi niyet şeffaf bir tül gibi her iyiliğin üzerini kaplamıştır ve iyi niyetle yapılmayan her iyilik üzerinde siyah bir leke kalır. Rengi beyazdır iyiliğin oysa tabiatı itibarıyla hiçbir lekeyi kaldıramaz. Lekelendiğinde ise kötülükten bir farkı kalmaz. Sonra karışır iyi ve kötü, hayır ve şer. Her bir iyinin yerine kötülük ikame edilir. Böyle zamanlarda kendine sormalıdır kişi: Kendini iyi hissedip hissetmediğini. Zira iyi olmadan, kendini iyi hissetmeden iyilik yapılmaz. İyi olunmadan hayra anahtar, şerre kilit olunmaz.
Sayısız kapı var önümüzde… Hangi kapısından girelim cennete?