Zorlu hicret yolculuğunun ardından Medine’deydi artık Allah Râsulü (sav). Ranuna Vadisi’nde toplanan Müslümanlar heyecanla bekledikleri peygamberlerinin önderliğinde ilk Cuma namazını eda edeceklerdi. Hz. Peygamber kalabalığın arasında ayağa kalktı. Allah’a hamd ve sena ettikten sonra “Ey insanlar, (ahirete gitmeden) önceden, kendiniz için bir şeyler gönderin” diyerek hutbesine başladı. Kıyamet günü insanoğlunun Rabbinin huzuruna çıkınca yaşayacağı dehşeti ve tedirginliği anlattı. Ardından cehennemden bahsetti. Cehennem ateşini o an hissediyormuş gibi birkaç defa yüzünü sakındı ve şöyle dedi: “Yarım hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyun! Bunu bulamayan ise en azından güzel sözle kendini korusun!” (Buhari, Edeb, 34; İbn Hişam, Siret, III, 30)
Müslümanların imanları ile sınandıkları hicret sürecinin hemen akabinde Allah Râsulü (sav)’nün daha ilk hutbesinde ashabını sadaka vermeye teşvik etmesi anlamlıdır. Çünkü Allah’ın hoşnutluğunu kazanma vesilesi olan sadaka aynı zamanda imanın amele yansımasının, samimiyet ve dürüstlüğün en önemli göstergesidir. Rasûlullah (sav)’ın ifadesiyle “Sadaka, delildir.” (Müslim, Tahare, 1) Kıyamet günü kişi malını nereye harcadığından sorguya çekildiğinde, sadakaları delil olarak bu soruya en güzel cevabı teşkil edecektir. Sadaka, nefsin arzu ettiği şeylerle kuşatılan cehenneme karşı kalkan; nefsin hoşlanmadığı şeylerle kuşatılan cennete ise vesiledir. Doymak bilmeyen nefsin engellemelerine rağmen paylaşmayı öğreterek insanı eğiten ve karşılık beklemeden yardım etme duygusunu pekiştiren en önemli amellerden biridir.
Peygamber Efendimiz her Müslümanın sadaka vermesi gerektiğini şöyle beyan eder: “Güneşin doğduğu her gün, insanın bütün eklemleri için sadaka vermesi gerekir.” (Müslim, Zekât, 56) Buna göre Rabbimize şükür vesilesi olan sadaka, günlük hayatımızın her an içinde yer alması gereken bir sorumluluk olarak ağırlığını omuzlarımızda hissettirmektedir. Ancak burada her gün sadaka vermeye herkesin mali durumunun yetip yetmeyeceğine dair bir soru akla gelebilir. Bu durumda Allah Râsulü (sav)’nün konuyla ilgili diğer hadisleri göz önünde bulundurulacak olursa, sadakanın yalnızca maddi yardımları değil her türlü hayırlı söz ve davranışı da içeren çok kapsamlı bir kavram olduğu ortaya çıkar.
Rasûlullah (sav)’ın nezdinde her iyilik bir sadakadır. (Buhari, Edeb, 33) İnsanlara güler yüzlü davranmak, güzel söz söylemek, selam vermek, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmak, misafire ikramda bulunmak, ilim öğrenmek ve ilmini Müslüman kardeşiyle paylaşmak, iki kişinin arasını düzeltmek, kaybolana yol göstermek, kötülükten uzak durmak, gelip geçerken insanlara zarar veren bir şeyi yoldan kaldırmak, ailesinin geçimini sağlamak, bir engelliye yardımcı olmak, meyvesinden faydalanılması için ağaç dikmek, su ikram etmek gibi davranışların hepsini sadaka olarak nitelendirir Hz. Peygamber. (bk. Buhari, Meğazi, 12; Müslim, Zekât, 55-56; Tirmizi, Birr, 36; İbnMace, Sünnet, 20; İbnHanbel, V, 285) Hayır işleyip Allah’ın rızasına nail olmak isteyene hayır yollarının ne kadar çok ve kolay olduğuna dikkat çeker. Yarım hurmayı misal göstererek samimiyetle yapılan küçük bir yardımın bile cehennem ateşinden korunmaya vesile olacağını ifade eder. Zira yüce Allah sadakanın azlığı ya da çokluğundan ziyade gücü yettiğince, samimiyetle ve helal maldan verilmesine değer verir. Bu nedenle Allah Râsulü (sav) sadakanın az diye küçümsenmemesi gerektiğini, hayır namına yapılan sözlü ya da fiili her şeyin, en basitinden güzel bir sözün bile Allah katında değer bulacağını zikreder. Sadakaları kabul eden Allah’ın lokma büyüklüğündeki bir sadakanın sevabını Uhud Dağı kadar büyütebileceği (Tirmizi, Zekât, 28) örneğinden hareketle sırf az diye sadaka vermekten kaçınmanın isabetli bir tutum olmadığına vurgu yapar.
Sadaka hem dünyada hem de ahirette en değerli mükâfat olan Rabbimizin rızasını kazanmaya vesile olduğu gibi, insanoğlunun ahlaken gelişimini de sağlar. En kötü hastalıklarından biri olan cimriliği ve dünya malına düşkünlüğü yenmek onunla mümkündür. “Malım, malım!” diye hayıflanıp duran kimse unutmamalıdır ki insanın bu dünyada yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve sadaka verip önceden ahirete gönderdiği dışında hiçbir kârı yoktur. (Müslim, Zühd, 3.) İhtiyaç sahibine yapılan yardım dışında her türlü iyi söz ve davranışı da kapsayan sadaka, dayanışma ve yardım duygularını pekiştirerek insanlar arası ilişkilerin gelişmesine katkı sağlar. Bu bağlamda kardeşine göstereceği güler yüz dahi olsa hiçbir iyiliği küçümsememek gerekir. (Müslim, Birr, 144)
Rabbinin rızasını gözeten kimse iyilik yapmak istediği müddetçe kendisini hayra ulaştıracak birçok yol vardır. Bunlardan biri de sadakadır. Rasûlullah (sav)’ın belirttiği üzere her iyilik sadaka olduğuna göre azlığı, küçüklüğü gibi türlü bahanelerle sadakanın ihmal edilmesi doğru değildir. Allah yapılan herhangi bir iyiliği zerre ağırlığınca da olsa görür ve karşılıksız bırakmayacağını vaat eder. (Zilzal, 99/7) Ufacık bir yardımı bile esirgeyip iyiliğe engel olanların tutumlarını ise sert bir üslupla eleştirir. (Maun, 107/7) Yapılan her iyiliğin sadaka yerine geçtiği bilinci içerisinde samimiyetle hareket edildiği takdirde; kişiyi her adımda cennete daha da yaklaştırıp cehennem ateşinden uzaklaştıran en ufak iyiliğin bile küçümsenmemesi gerekir.