Kartallar yüksekten uçar… Gölgesi düşer yere; sadece gölgesi. Aşağıdakiler için lütuftur gölge. Böylece kartallarla aynı gök kubbe altında olduğunu hissederler. Sürünenlerin ümidi olur gölge. Yürüyenlere rüyalar sunar. Yokuş çıkanlara zirveyi gösterir. Düşmüşlerin yüreğinden tutan el olur gölge.
Eğiliştir gölge yeryüzüne. Işığın haberidir karanlıkla perdelenmişlere. Hicret, Allah’ın Elçisi (sav)’nin yeryüzüne iz bıraktığı demdir. Miracın nazlı misafirinin faniler arasında terleyişidir.
Takvimin Elçi’nin doğumuyla değil, yürüyüşüyle başlatılması bu yüzdendir. Doğuş iradi değildir; lakin yürüyüş iradidir. Tercihtir hicret. Yöneliştir. Terklerin hepsine değen değerli bir tercihtir. Öznedir kişi tercihte; doğumda ise adı üzerinde doğurulandır; mef’uldür… Doğumuna eşlik edemeyiz Sevgili’nin; lâkin yürüyüşüne eşlik etmek sorumluluktur. Çünkü tercih günceldir, aktüeldir.
Tercih olarak hicret, omuzlarımıza kutlu bir yüktür. Kalbimize emanet bir tavır alıştır. Geçmişten miras bir hatıra değil; şimdiyi ve geleceği inşa eden bir teşebbüstür. Dünya çölünde Muhammedî cehdin adıdır. Gönlünün aktığı her şeyden yüz çevirip muhabbetinin kıblesini ayarlamaya koşmaktır. Vaktin rahmine bir “can pıhtısı” olarak düşmeye razı olmaktır. O rahimde tasvir edilmenin, halden hale çevrilmenin sancısına tutulmaktır hicret. Tevhid’i sûret diye giyinmektir. Kutlu Söz’ü ten eylemektir. Rahmin darlığını ötelerin genişliğine gebe kılmaktır. İçindeki cevherin neşvüneması hatırına kabuğundan sıyrılmaktır. Benlik kabuğunu Sevr’in karanlığında parçalayıp tevekkülün toprağına katışmaktır. Altı cihetini birden, sağını, solunu, önünü, arkasını, aşağısını, yukarısını “Allah bizimle beraber” sırrına emanet etmektir. “La tahzen” haberine dudağı çatlamış susuzlar gibi aşkla dudak değdirmektir.
Hicret, dünyanın okyanusunda bir inci yalnızlığına çekilmektir. Işıktan ve şaşaadan yüz çevirmek ama ışığı bir gelin gibi gönülleyecek sadık yüzü kuşanmaktır. Sığlıklardan ve kıyılardan kaybolmak ama sonunda yüzlere ve tenlere pırıltı bahşedecek kararlılığa ulaşmaktır.
Az olmaktan korkmamaktır hicret; kalite adına dökülmüş bir damlacık terin bile dünya toprağından sonsuz hasatlar çıkaracağına adı gibi iman etmektir. Az almaktan yüksünmemektir hicret; dünyanın ayinesine sonsuzluğun lezzetini, ebediyetin sevincini düşüren infak tebessümünü giyinmektir. Cimriliği sırtından atıp kerem ehli olmaya doğru eğilmektir. Bencilliği yakasından düşürüp dünyaya uzatılmış cennet dalına, cömertliğe ve ihsana, vermeye ve feragate tutunmaktır.
Müminin göğüdür hicret. Nereye gitse göğü bulur karşısında. Güneşleri hicretten doğar. Yağmurlar hicretten iner. Sabahı hicretin ufkunda bulur. Akşamı hicretin göğsünde ağırlar. Mevsimlerini hicretin kalbinden alır. Gecesini hicrette bulur. Gündüzünü hicretin gözlerinde görür. Hüznünü, kaygısını, sevincini, telaşını hicretin yüzünden bekler. Huzurunun dal uçları hicretin göğüne uzanır. Hüznünün sarı solgun yapraklarını hicretin rüzgârına bırakır.
Nereye gitse hicrettedir mümin. Nereye dönse hicrete döner.
Secde hicrettir; zamanın üzerine çıkartır mümini. Oruç hicrettir; eşyanın bağlarından kurtarır kalpleri. Vermek hicrettir; bencilliğin parmaklıklarından çekip alır asil ruhları. Hac bin hicrettir; bedenden ruha taşır mümini, çokluktan Bir’e çağırır. Abdest hicrettir; dünyanın boz bulanık selinden kenara çeker mümini. Her nefes hicrettir hayattan ölüme, ölümden hayata… Var-yok arası salındığını gösterir insana.
Elçi’nin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği doğru değildir. Elçi, Mekke’den Yesrib’e hicret etmiştir. Elçi hicret ettikten sonra Medine olgunluğuna ermiştir Yesrib. Elçi’nin hicreti, Yesrib’i Medine’ye hicret ettirmiştir. Hazır bir Medine’ye gitmiş değildir elçi. Yesrib’i Medine eylemek için alın terini, akıl terini ortaya koymuştur. Toprağı vatana dönüştürmüştür. Gurbeti sıla kılmıştır. Uzaklığın tarlasından yakınlık hasadı devşirmiştir.
Sorumluluktur hicret; vardığı her Yesrib’i “Medine” kılma sorumluluğudur. Yeni gelen sabah Yesrib’tir. Telaşlarını kucağımıza döken öğle vakti Yesrib’tir. Hüzünlü ikindiler, kızıl akşamlar, koyu geceler Yesrib’tir. Kapılar, odalar, evler, sokaklar, meydanlar Yesrib’tir. Yeni başlayan ay Yesrib’tir. Yeni tanıştığımız “yabancı” Yesrib’tir. Bizi yeni tanıyan insana biz de Yesrib’iz.
Hareket halindeyiz her an. Anlamlı kılmak için gidiyoruz gittiğimiz yere. Çünkü biz anlam yüklendik Mekkeli vahiyle. Vahyi taşıyan her akıl vardığı yere, döndüğü yöne anlam borçlanır. Varlığını anlamlı bilmeyen, varlığında anlam bulmayan, nereye giderse gitsin, sadece turisttir. İşte buna razı değil Yaratan. Yolu anlamlı kılmak için yolcu diye yola koydu bizi. Aynalara anlam düşürmek için güzelliğin karşısına koydu bizi. Boş yere var olduğunu sanmak, Var Eden’i iftiradır, Yaradan’ın var etme tercihini abes görmektir. Müsaade yok hicretsizliğe… Yer yok, anlamsız varmalara da var olmalara da… Yoksa zulmetmiş oluruz kendimize. Haksızlık etmiş oluruz bize bağlanan Rahmanî ümide.
Ey taze nefes sahibi insan; hâlâ eskimiş külleri mi savurmaktasın baba ocağından; közleri gözle, közlere üfle, alazlandır ateşi ki, baba ocağı sunasın sonrakilere!
Yoldayız her daim. Yola çıkarıldık. Yürüyoruz. Miraca lâyık kartalın gölgesi düşüyor adımlarımızın önüne. “İçimizden biri”nin teri dökülüyor yorgun ayakuçlarımıza.
Yeniden başlıyoruz her an. Yine yeni yeniden düşüyoruz yola. Baş koyduğumuz her başlangıç, Medine sırrını borç istiyor bizden. Sorumluluk işte hicret. Vardığı yeri Medine kılma sorumluluğu… Vardığı her yere Muhammedî oluşu taşırma sorumluluğu. Zamanı Allah’ın muradınca akıtma sorumluğu…
Böyle böyle, baş koyduğumuz her başlangıç hicreti çağırıyor, hicrete çağırıyor bizi.
Yeni yılımız hayırlı olsun. Yeni günümüz hayırlı olsun. Yeni an’ımız hayırlı olsun.