Aziz Kardeşlerim!
Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’ ” [1]
Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Gönülden tasdik ederek Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun Rasûlü olduğuna inanan kimseye Allah, cehennemi haram kılar.” [2]
Kardeşlerim!
İman esasları Allah’ın varlığını, birliğini, eşsiz ve ortaksız olduğunu kabul etmekle başlar. İman esaslarından biri de peygamberleri, ayrım yapmaksızın kabul etmektir. Bizler, Müslüman olmanın bir gereği olarak bütün peygamberlere, nübüvvet zincirinin son halkası Muhammed Mustafa (sav)’ya ve O’nun tebliğ ettiklerinin tamamına şeksiz şüphesiz iman ederiz. Bu imanımızı kelime-i şehadetle gönülden tasdik ederiz.
أشْهَدُ أنْ لاَ اِلهَ اِلاَّ اللهُ وَأشْهَدُ أنَّ مُحَمَّدًا عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ diyerek tevhide olan bağlılığımızı, Efendimiz’e olan iman ve sadakatimizi dile getiririz.
Aziz Müminler!
Peygamber Efendimiz, Allah’ın aramızdan seçtiği, müjdeleyici ve uyarıcı olarak görevlendirdiği, kitabı ile şereflendirdiği son peygamberdir. O, Rabbimizden aldığı vahyi kusursuz bir şekilde bize ulaştırmış, anlatmış, açıklamış ve yaşamıştır. Bu yüzden O’na iman eden, Allah’a iman etmiş; O’nu inkâr eden de Allah’ı inkâr etmiş olur. [3]
Peygamberimiz, bütün insanlığa gönderilmiş bir rahmet vesilesi ve hidayet rehberidir. O, bizlere varoluşumuzun gayesini haber vermiştir. Allah’a kul olmanın, O’nun rızasını ve cennetini kazanmanın yollarını öğretmiştir. Peygamber Efendimiz, özüyle ve sözüyle, her haliyle bizler için ahlak, iffet, şefkat, merhamet ve adalete dair muhteşem bir örnek olarak yaşamıştır. O, ashabına ve “kardeşlerim” dediği bizlere sadakati, dürüstlüğü, vefayı, fedakârlığı öğütlemiştir. Efendimiz, bizim iki cihanda serverimizdir.
Kardeşlerim!
Hayat kitabımız olan Kur’ân-ı Kerîm, Peygamberimiz’in diliyle bizlere ulaşmıştır. O’nun örnekliğinde hayat bulmuş, okunmuş, anlaşılmış ve uygulanmıştır. Kur’ân’ı yaşanan bir kitaba dönüştüren Peygamberimiz’dir. Vahyin ağırlığını ilk karşılayan, ilâhî kuralları ilk açıklayan, insanlara Allah’ın muradını duyuran Peygamber Efendimiz’dir. Yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de bizlere namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekât vermeyi, hac yapmayı emretmiştir. Ancak namazın vakitlerini, rekât sayılarını ve nasıl kılınacağını bize Efendimiz öğretmiştir. Orucun ne şekilde ve nasıl tutulacağını, zekâtın hangi mallardan ve ne kadar verileceğini, haccın menasikini bizlere hep Peygamberimiz göstermiştir. Kısacası ibadet hayatımız, O’nun örnekliğinde şekillenmiştir.
Kardeşlerim!
“Bize Kur’ân yeter” anlayışıyla Peygamberimiz’i, O’nun siretini ve sünnetini dikkate almadan Müslümanca yaşamaya çalışmak mümkün değildir. Bu duruş, Kur’ân’ın bizzat kendisine aykırıdır. Çünkü Yüce Rabbimiz, Kerim Kitabımız’da bize, kendisiyle birlikte Rasûlü’ne inanmayı [4] ve tabi olmayı [5] emreder. Peygamberimiz’in helal kıldığını helal, haram kıldığını haram saymamızı ister. [6] Dolayısıyla Peygamberimiz’e inanmayan, onun siretini ve sünnetini benimsemeyen bir anlayış, İslam anlayışı olamaz. Peygamber’e iman etmeden, Kur’ân ile sünnetin arasına mesafe koyularak ebedi kurtuluşa ulaşılamaz. Rasûl-i Ekrem (sav)’in şerefli sözleri olmadan Kur’ân anlaşılamaz ve yaşanamaz. Bizi bu konuda ikaz eden yine bizzat Efendimiz’dir. O şöyle buyurur: “Sakın sizden birinizi, emrettiğim veya yasakladığım bir konu kendisine iletildiğinde, köşesine yaslanmış olarak cahilce, ‘Biz Allah’ın Kitabı’nda ne bulursak ona uyarız; hadis tanımayız!’ derken bulmayayım!” [7]
Kardeşlerim!
Tarihin yüce rehberlerine, insanlığın barış ve umut elçilerine, Efendimiz başta olmak üzere bütün peygamberlere sonsuz salat ve selam olsun. Rabbimiz, bizleri tevhidi hakkıyla anlayan, kendisine hakkıyla kul olan, Rasûlü’ne hakkıyla tabi olanlardan eylesin.
Peygamberimiz’in ümmeti olma, O’nun sancağı altında toplanma ve şefaatine nail olma bahtiyarlığından bizi mahrum bırakmasın. O’nun sünnetinden, muhabbetinden, bereketinden bizleri bir an olsun ayırmasın.
1 Âl-i İmrân, 3/31.
2 Buhârî, İlim, 49; Müslim, İman, 47.
3 Nisâ, 4/80. Ayrıca bkz. Buhârî, Ahkâm, 1; Müslim, İmâre, 33.
4 Nisâ, 4/136.
5 A’râf, 7/158.
6 Ahzâb, 33/36.
7 İbn Mâce, Sunne, 2; Tirmizî, İlim, 10.