Hz. Muhammed (sav)'in Sünneti

15 Ocak 2010

Sünnet "Hz. Peygamber'in söz, iş, davranış ve bu konularda uygun bulup desteklediği hususlar" demektir. Hadis ise "Hz. Peygamberin söz, iş ve davranışlarından oluşan sünnetlerinin rivayeti veya ifadesidir." Sünnet olarak Hz. Peygamber'in yaşadıklarının sözlü ve yazılı olarak sonraki nesillere aktarımı hadisi oluşturmaktadır.

Peygamberimizin arkadaşları ve yakınları, O'nun sünnetini doğru biçimde tespit edip, hadis olarak sonraki nesillere aktarma konusunda oldukça titiz davranmışlardır. Onların bu çabaları çok erken dönemlerde sünnet ve hadis külliyatının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Peygamberin Davranışlarının Vahiy İle Alakası

Peygamberimizin dinî emir ve yasaklar hususundaki bütün davranışları vahye dayalı ve vahyin kontrolünde gerçekleştiğinden O'nun emir ve yasaklarına itaat, Allah'ın emir ve yasaklarına itaat sayılır (Nisa 4/89, Haşr 59/71).

"Biz her peygamberi, Allah'ın izniyle, ancak itaat olunması için gönderdik." (Nisa 4/64)

"Kim Rasule itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur." (Nisa 4/80)

"Allah ve Rasulü bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış erkek ve kadına, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah ve Rasulü'ne karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." (Ahzab 33/36)

Kur’ân’a baktığımız zaman vahyin sadece peygamberlere gönderilen ilâhî bir kitapla sınırlandırılmadığına, Hz. Peygamber’e Kur’ân dışında da vahiy verildiğine işaret eden pek çok ayet görmekteyiz.

Kur'ân'a inanan bir Müslüman, Kur'an'ın gösterdiği otoriteleri de kabul etmek durumundadır. "Bana Kur'ân yeter, ben Kur'ân'dan başka bir otorite ve kaynak tanımam" şeklinde ortaya konulan görüşler, aslında Kur'ân'ın kendisi ile de çelişmektedir. Zira Kur'ân bize, Allah tarafından, insanlar arasından seçilen peygamberlerin, itaat edilmek üzere ve hüküm koyma yetkisiyle gönderildiğini bildirmektedir. Hatta insanlık tarihinde sadece az sayıda peygambere kitap verilmiş olması dinde peygamberlerin otoritesini gösterme bakımından dikkate değerdir. Kaldı ki, Rasulullah'ın vahiy kaynaklı olmayan söz, fiil ve takrirleri de ilâhî kontrolden geçmiştir. Yani onun hataları -diğer insanlarda olduğu gibi- düzeltilmeden bırakılmamıştır. Biz Peygamber'in masumluğunu da zaten böyle anlıyoruz. Onun diğer insanlardan farkı da işte bu noktadadır.

Kur'ân'a baktığımız zaman vahyin sadece peygamberlere gönderilen ilâhî bir kitapla sınırlandırılmadığına, Hz. Peygamber'e Kur'ân dışında da vahiy verildiğine işaret eden pek çok ayet görmekteyiz. Kur'ân'da, Hz. Peygamber'e ve diğer bazı peygamberlere kendilerine verilen kitapların yanında bir de "hikmet"in verildiği ifade edilmektedir: "Allah sana Kitâb'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfu cidden büyük olmuştur." (Nisâ 4/113). Bu ve benzeri âyetlerde Kitâb'a ilâve olarak Hz. Peygamber'e verildiği zikredilen bu "hikmet" âlimlerce genelde Allah'ın elçisine verilen "sünnet" olarak tefsir edilmiştir.

Hz. Peygamber'in hüküm verme yetkisini ifade eden ayetlerden birisinde şöyle buyrulmaktadır: "Hayır, Rabbin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış olamazlar." (Nisâ 4/65).

Hz. Peygamber hüküm verirken bazen doğrudan doğruya bir ayete dayanmış, bazen Kur'ân dışı bir vahye istinat etmiş, bazen de dinin ruhuna en iyi hâkim olan birisi olarak kendi içtihadıyla hareket etmiştir. Ama her hâlükârda elbette onun peygamberlik görevi ile ilgili bütün tasarrufları ilâhî kontrolden geçmiştir.

O’nu kendisine rehber edinmek isteyen insanlara düşen en önemli vazife; O’nu gerektiği gibi tanımak ve O’nun uygulamalarındaki maksadı doğru kavramaktır. Bunu yaparken de O’nun “bir insan peygamber” olduğu gerçeğini göz ardı etmemektir. O’nu aşırı derecede yüceltmek suretiyle insanlar tarafından örnek alınamayacak konuma getirmemektir.

Sünneti Doğru Anlamak

"Yaşayan Kur'ân" olarak da adlandırılan Hz. Peygamber'in "en güzel örnek" olduğunu, ona tabi olunması gerektiğini haber veren Yüce Allah'tır. Bu durumda O'nu kendisine rehber edinmek isteyen insanlara düşen en önemli vazife; O'nu gerektiği gibi tanımak ve O'nun uygulamalarındaki maksadı doğru kavramaktır. Bunu yaparken de O'nun "bir insan peygamber" olduğu gerçeğini göz ardı etmemektir. O'nu aşırı derecede yüceltmek suretiyle insanlar tarafından örnek alınamayacak konuma getirmemektir.

Sünnet denince Müslümanların aklına genellikle Peygamberimiz'in kıyafet, âdap ve ibadetlerindeki uygulamaları gelmektedir. Rasulullah'ın yüksek ahlâkına dair meziyetlerinin veya iktisadî, hukukî, siyasî uygulamalarının sünnetler arasında sayıldığına pek rastlanmıyor. Bu, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur. Aslında sünnet, Peygamberimizin hayat tarzı demektir. Hayat tarzı, kişinin hayat anlayışının dışa vurmuş şeklidir, denilebilir. Şu halde Peygamberimizin sünnetinin temelinde onun hayat anlayışı vardır.

Kur'ân'ı en doğru anlayan, davranış olarak hayatına aktaran ve en güzel ahlakın sahibi olan Hz. Peygamberin örnek kişiliğini yakından tanıyabilirsek, Müslümanlığı en sade şekliyle doğru biçimde algılama ve özümseme imkânına kavuşabiliriz. Yine bu yolla Peygamber ve arkadaşlarının olgunlaştırıp hayata aktardığı salih amellerin/yararlı işlerin izdüşümlerini çağımız şartlarında günümüze aktarabiliriz.