Gelişen olaylar çizgisinde Kureyşliler’in Hz. Peygamber’e karşı sergiledikleri sert davranışlar artış gösteriyordu. Esasen İslâmiyet’i tebliğ açısından Kureyşliler’e yapabilecek bir şey de kalmamıştı. Peygamberliğin 10. yılından hicrete kadar geçen süre içinde Rasûl-i Ekrem, başka insanlara ulaşıp davetine devam etmek üzere gözünü Mekke dışına çevirdi. Yanına Zeyd b. Hârise’yi alarak Sakîf kabilesinin yaşadığı Tâif’e gitti. Kabilenin ileri gelenlerinden Amr b. Umeyr’in üç oğlunu, Abdüyâlîl, Mes‘ûd ve Habîb’i, ayrıca kabilenin diğer bazı önemli kişilerini İslâmiyet’e davet etti. Kureyşliler’le akrabalık ve ticarî bağlantıları bulunan Sakîfliler’den hiçbiri onun çağrısını benimsemediği gibi Hz. Peygamber’in hiç olmazsa davetini gizli tutmalarını istemesine de itibar etmedi. Ayrıca onu ve Zeyd b. Hârise’yi şehrin ayak takımına taşlattılar. Atılan taşlarla ayakları kanayan Rasûlullah’ı korumaya çalışan Zeyd’in de başı yaralandı. Tâifliler’in maddî ve mânevî eziyeti Hz. Peygamber’in Kureyşli Utbe b. Rebîa ve kardeşi Şeybe’nin bağına girmesine kadar devam etti. Bu zor anlarında Rasûlullah Rabbine sığınıp teslimiyetini ifade etmiş, onun rızâsını ve yardımını talep etmiştir. Bu arada bağ sahiplerinin kölesi Addas Hz. Peygamber’e bir tabak üzüm getirdi. Hz. Peygamber’in üzümü yemeye başlarken “Bismillâh” demesi Addâs’ın dikkatini çekince konuşmaya başladılar. Addâs Ninovalı bir hıristiyan olduğunu ifade edince Hz. Peygamber Ninova’nın Hz. Yûnus’un memleketi olduğunu söyledi. Addas, bunu nerden bildiğini sordu. Rasûlullah: “O benim kardeşim ve Allah’ın bir elçisidir. Ben de Allah’ın elçisiyim” deyince konuşmalardan etkilenen Addâs orada müslümanlığı kabul etti.
Hz. Peygamber bir süre dinlendikten sonra Mekke’ye dönmek üzere Tâif’ten ayrıldı. Onun Mekke’ye yeniden girebilmesi için himayesine gireceği bir Kureyşli bulması gerekiyordu. Bunun için Hira dağında beklerken başvurduğu pek çok kimse talebini yerine getirmedi. Nihayet Kureyş’in kollarından Nevfeloğulları’nın reisi Mut‘im b. Adî’nin himayesine girerek Mekke’ye girebildi. Çeşitli hadis rivayetlerinde kaydedildiğine göre Hz. Âişe sonraları, hayatında Uhud Gazvesi’nden daha zor bir gün yaşayıp yaşamadığını Rasûlullah’a sormuş, o da Tâif dönüşünü hatırlatarak sözlerine şöyle devam etmişti: O zaman şaşkınlığımın hafiflediği bir sırada başımı yukarı kaldırdım, beni gölgelendiren bir bulutun içinde Cebrâil’i gördüm. Cebrâil, istediğim takdirde Mekkeliler’i helâk edecek meleğin emrime verildiğini söyledi, melek de yanıma geldi. Bense, “Hayır, istemem; ben, Allah’ın bu müşriklerin soyundan yalnız Allah’a kulluk eden, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler meydana getirmesini arzu ederim” diye cevap verdim.