Hayber, Medine’nin 180 km kadar kuzeyinden itibaren başlayan geniş vadide Medine-Suriye yolu üzerinde yer alan ve Yahudilerin yaşadığı önemli bir ticaret ve ziraat merkeziydi. Hz. Peygamber, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra, Hayber’in Müslümanlar için arzettiği tehlikeyi düşünmeye başladı. Çünkü Medine’den çıkarıldıktan sonra Hayber’e yerleşen Benî Nadîr Yahudileri buradaki soydaşlarıyla birlikte Medine’ye karşı büyük bir düşmanlık faaliyeti içine girmiş, Mekkeli müşriklerin yanı sıra bazı Arap kabileleriyle de anlaşarak bir ittifak meydana getirmişlerdi. Hendek Gazvesi onların bu faaliyetlerinin bir sonucuydu. Rasûlullah, Hudeybiye’den döndükten kısa bir süre sonra Hayber üzerine yürümeye karar verdi ve 200’ü süvari olmak üzere 1600 (veya 300’ü süvari 1500) kişilik bir kuvvetle Medine’den ayrıldı (Muharrem sonu 7/Haziran 628). Durumdan haberdar olan Hayberliler, Müslümanlara karşı hazırlık yapmaya başladılar. Rivayetlere göre 20.000 veya en az 10.000 savaşçıları vardı. Ayrıca sağlamlığıyla ünlü kalelerinde savunma avantajına sahiptiler ve silahları da boldu. Bir ay kadar süren ve bazan çok çetin mücadelelere sahne olan kuşatma sonunda Hayber’deki yedi müstahkem kalenin dördü savaşla, üçü de sulh yoluyla ele geçirildi. Hayber kalelerinin en büyüğü olan Kamûs’u fetheden Müslümanların Hz. Ali başta olmak üzere büyük kahramanlık gösterdiği savaşta doksan üç Yahudi öldü. Müslümanlardan şehit olanların sayısı ise 15-20 kadardı.
Savaşta Yahudilerin savaşçıları, kadın ve çocukları dahil olmak üzere çok sayıda kişi esir alınmıştı. Muhammed Hamidullah’ın da belirttiği gibi eğer fetihten sonra Tevrat’a göre hüküm verilseydi bütün yetişkin erkekler kılıçtan geçirilecek, kadın ve çocuklar da köle yapılacaktı. Ancak Hz. Peygamber önce halkın tamamının hayatını bağışlayarak kendilerine memleketlerini terk etme izni verdi. Buna karşılık onlar önemli miktarda hurma yetiştirilen arazilerinde yarıcı olarak kalmalarına müsaade edilmesini istediler. Hz. Peygamber bu teklifi kabul etti. Hayber’den sonra Vâdilkurâ ve Fedek halkıyla da benzer anlaşmalar yapıldı.
Hayber'de çok sayıda hayvan, ev eşyası, tekstil ürünleri ve mücevherat ele geçirildi. Bu ganimetler sayı, çeşit ve maddi değeri açısından Hz. Peygamber dönemindeki en zengin ganimetlerden biriydi. Kaynaklarda menkul ve gayrimenkul ganimetlerin miktarı ve paylaşımı konusunda çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Ganimetler arasında yer alan Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’ın nüshaları Hz. Peygamber tarafından sahiplerine iade edildi.
Kuşatma devam ederken Hayberli bir Yahudinin kölesi siyahi bir çoban Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek İslamiyet hakkında bilgi aldı ve iman edip Müslümanlar safında savaşa katılmaya karar verdi. Bu sırada güttüğü koyunların kendisine emanet olduğu bilinciyle Hz. Peygamber’e koyunları ne yapacağını sordu. Bunun üzerine Rasûlullah ona İslam’ın emanete riayeti emrettiğini belirtip sürüyü sahibinin kalesine doğru sürerek serbest bırakmasını emretti. Adının Yesâr olduğu kaydedilen çoban Hz. Peygamber’in dediği gibi yaptı ve sürünün kaleye girdiğinden emin olduktan sonra dönüp mücahidler safında savaşa katıldı. Kısa bir süre sonra da şehid oldu. Hz. Peygamber, şehidin yanına geldi ve ashabına onun cennetlik olduğunu bildirdi. Böylece Müslüman olduktan sonra bir vakit namaz dahi kılma imkânı bulamadan şehit düşen çoban ashab arasında “hiç namaz kılmadan cennete giren kişi kimdir?” sorusunun cevabı olarak hatıralarda yer etti.
Hayber’in fethi sırasında Yahudi reislerinden Sellâm b. Mişkem’in hanımı Zeyneb bint Hâris bir koyun keserek Rasûlullah’ı ziyafete davet etti. Fakat asıl maksadı onu zehirlemekti. Hz. Peygamber yanına Bişr b. Berâ’yı da alarak bu davete gitti. Ancak ilk lokmada yemeğe zehir karıştırıldığını anladı ve lokmasını yutmadan çıkardı. Kendisiyle beraber bulunan Bişr b. Berâ ise zehirlenmenin etkisiyle öldü.
Hz. Peygamber, Hayber esirleri arasında bulunan Yahudi reislerinden Huyey b. Ahtab’ın kızı Safiyye’yi azad edip eş olarak almıştır.