Hz. Peygamber'in Şairi Hassân b. Sâbit

30 Mart 2015

Hassân b. Sâbit (ra) milâdî 570’li yıllarda Yesrib’de (Medine) dünyaya geldi. Ailesi burada yaşayan iki büyük Arap soyundan Hazrec’in Neccâroğulları koluna mensuptur. Babası Sâbit, annesi ise Furay’a binti Hâlid’dir. Hz. Peygamber’in dedesi Abdülmuttalib’in annesinin bu kabileden olması dolayısıyla onun Allah Rasûlü ile dolaylı akrabalığı bulunmaktadır. Gerek İslâm inancını gerekse Hz. Peygamber’i müşriklerin hicivlerine karşı şiirleriyle savunması sebebiyle Şairu’n-Nebi adıyla tanınmıştır. Hassân b. Sâbit (ra)’in cahiliye devrindeki hayatına dair malûmatı kendisinden intikal eden şiirlerinde bulmak mümkündür. O, mensup olduğu Hazrec ile rakibi Evs arasındaki kabile savaşlarında hasım kabilenin şairi Kays b. Hatîm’in hicivlerine cevap vermiştir. İki kabile arasındaki kanlı çatışmalar, Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden kısa süre öncesine kadar devam etmiş olup, bunların en önemlileri Yevmü’r-Rebî, Yevmü Sümeyha, Yevmü’d-Derek ve Yevmü Buâs’dır.

Hassân (ra), İslâm öncesi döneme ait şiirlerinde bu savaşlardan çokça bahsetmiştir. Hassân b. Sâbit (ra), yaşadığı dönemde en önemli Arap şairleri arasında kabul edilmiştir. Onun Gassânî Hükümdarı Amr b. Hâris’in huzurunda söylediği Lâmiyye Kasidesi türünün en güzel örneklerindendir. Nitekim bu şiiri sebebiyle Gassânî saraylarında büyük itibar kazanmıştır. Gassânîlerin rakibi durumunda olan Hîre’deki Lahmî hükümdarlarından Nu’mân b. Münzir ile de yakınlık kurmuştur. Dolayısıyla Hassân b. Sâbit (ra) İslâm öncesi hayatını çeşitli şiir toplantılarına katılmakla geçirmiştir. Mensubu olduğu Hazrec kabilesi ile Evs arasında gerçekleşen savaşlarda kabilesinin kahramanlıklarını dile getirmek, düşmana karşı askerlerini cesaretlendirmek de onun diğer önemli faaliyetlerindendir.

Hassân b. Sâbit (ra), Nübüvvetin 13. yılı (622) hac mevsiminde ikisi kadın, yetmiş beş Yesribli’nin Rasûlullah (sav) ile buluşmasıyla gerçekleşen II. Akabe Biatı görüşmelerinden sonra Müslüman oldu. Onun İslâm’a girmesiyle birlikte Hz. Peygamber ve Müslümanlar şöhreti Hicaz bölgesini aşıp diğer Arap topraklarına yayılmış olan güçlü bir şair kazanmış oldular. Şifahi geleneğin, dolayısıyla şiirin toplum hayatında birinci derecede tesir ettiği bir ortamda Hassân (ra)’ın Müslüman olması, Medine’deki İslâm toplumu için büyük bir moral kaynağı olmuştur. Hassân (ra) da bundan sonraki hayatını sürekli olarak Hz. Peygamber ile birlikte geçirmiş, bilhassa Medine’ye gelen Arap kabilelerinin şairleriyle gerçekleştirdiği şiir müsabakalarında İslâm dinini ve Müslümanlığı savunmuş, onlara karşı Allah Rasûlü (sav)’nü övücü mahiyette şiirler söylemiştir. Mekke döneminde müşrikler gerek Hz. Peygamber, gerekse Müslümanlara karşı her türlü baskı ve işkenceyi uygulamışlardı. Onlar fizikî müdahalelerin yanı sıra, psikolojik savaş da uygulayarak şairleri vasıtasıyla gerek İslâm dinine ve Allah Rasûlü (sav)’nün şahsına dil uzatmışlardı. Müşriklerin Müslümanlar aleyhine bu faaliyetleri Mekke’den Medine’ye hicretin gerçekleşmesinden sonra da devam etti. Hz. Peygamber bu gelişme üzerine Abdullah b. Ziba’râ, Ebû Süfyân b.Hâris, Dırâr b. Hattâb, Ebû Uzzâ el-Cumahî, Hubeyre b. Ebû Vehb gibi Kureyşli müşrik şairlere karşı Medine’deki Müslüman şairlerden yardım talebinde bulundu. Ensar’dan Hassân b. Sâbit (ra), Kâ’b b. Mâlik (ra) ve Abdullah b. Revâha (ra) Hz. Peygamber’e şairliklerini bu uğurda kullanacaklarını açıkladılar. Arap edebiyatında övgü ile birlikte önemli bir yer tutan hiciv geleneğine göre şiirlerde, kınanan şairlerle birlikte onların kabileleri de hedef alınıyordu. Dolayısıyla Kureyşli şairleri zemmetmek aynı zamanda Kureyş kabilesinin de kınanmasını gerektiriyordu. Allah Rasûlü (sav) bu gerçeği bildiği için Hassân b. Sâbit (ra)’e; “Onları ne şekilde hicvedeceksin, ben de onlar gibi Kureyşliyim?" dediğinde ondan şu cevabı aldı: “Seni yağdan kıl çeker gibi Kureyş müşriklerinin arasından çekip çıkaracağım.” Gerçekten de Hassân şiirlerinde beklendiğinden daha başarılı bir şekilde Hz. Peygamber’e en küçük bir halel getirmeden Kureyş’in müşrik şairlerine cevaplar vermiştir. Onun sanatındaki başarısına şahit olan Allah Rasûlü (sav); “Hassân’ın fıtrî kabiliyetini ve ilhamını Rûhul kudüs teyit ediyor... Bu hicivler onlara karşı oktan daha etkili olacaktır” sözleriyle takdir etmiştir. Hassân b. Sâbit (ra) sadece Mekkeli müşrik şairlere değil, İslâm’a ve Müslümanlara dil uzatan Kâ’b b. Eşref ve Rebî b. Ebi’l-Hukayk gibi Yahudi şairlere de karşılık vermiştir. Bu gayretleriyle Yahudilerin Müslümanlar aleyhine gerçekleştirdikleri menfi propaganda girişimlerini boşa çıkarmış, onların şairlerini etkisiz hale getirmiştir. Hassân b. Sâbit (ra)’in şairlik sanatıyla Hz. Peygamber’i savunma anlamında en önemli başarılarından biri de hicretin 9. (M. 630) yılında, Medine’ye gelen Temîmoğulları şairlerine karşı üstün gelmesidir.

Kabilecilik ateşini körükledikleri iddiasıyla halife Hz. Ömer (ra)’in şairlere karşı takındığı olumsuz tavır da diğer şairlerle birlikte onun etkinliğini daha da azaltmıştır. Üstelik Hz. Ömer (ra) onun mescitte şiir okumasını engellemek istemiş, ancak ondan “Burada senden daha hayırlı olan kimse (Peygamber) bulunurken bile şiir okuduğumu biliyorsun” cevabını alınca bu niyetinden vazgeçmiştir.

Hassân b. Sâbit (ra) Müreysi Gazvesi’nin akabinde gerçekleşen İfk hadisesine adı karışan dört kişiden biri olmuştur. Müreysi Gazvesi’nde Hz. Peygamber Medine’den ayrılırken Âişe (r.anha)’yi de yanında götürmüştü. Savaş tamamlandıktan sonra ordunun dönüşü esnasındaki mola yerinde kaybettiği gerdanlığını aramak amacıyla devenin üzerinde bulunan tahtırevanı terk eden Hz. Âişe (r.anha), geri geldiğinde Müslüman askerlerin bölgeyi terk ettiklerini anlamış, onların kendisini bulmaları için orada beklemeye başlamıştı. Müslümanlardan Safvân b. Muattal (ra) ordudan arta kalan eşyaları toplamak amacıyla kamp yerine geldiğinde, Hz. Âişe (r.anha)’yi tek başına bulmuş ve onu kendi devesine bindirerek Hz. Peygamber’e ulaştırmıştır. Başlangıçta kimsenin dikkatini çekmeyen bu olay, münafıkların reisi Abdullah b. Übey ve yandaşlarının dedikodusu yüzünden Hz. Âişe (r.anha) aleyhine bir iftira kampanyasına dönüşmüştür. Gerek Hz. Âişe (r.anha)’ye, gerekse Hz. Peygamber’e manevî sıkıntı yaşatan iftira hadisesi, Hz. Âişe (r.anha)’nin iffetini tescil eden Nûr sûresi 11-19 ayetleri ile açıklığa kavuşturulmuştur. Bu olay sebebiyle Hz. Aişe (r.anha) aleyhine söz söyleyenlerden Hassân (ra) iftira cezasına çarptırılmıştır. Hassân b. Sâbit (ra), daha sonra Hz. Âişe (r.anha) hakkındaki bir kasidesinde onun iffetini dile getirerek kendisinden özür dilemiş, bu özrü de hadisenin mağduru tarafından kabul edilmiştir. Hz. Peygamber de kendisinden bu konuda özür dileyen Hassân (ra)’ı bağışlamıştır. Allah Rasûlü (sav) bu hadiseden sonra da Hassân (ra)’ı kendi şairi olarak tutmaya devam etmiş, üstelik şiirlerini okuması için ona Mescid-i Nebevî’de bir mekân ayırmıştır.

Hassân b. Sâbit (ra), Hz. Peygamber’in vefatından sonra da uzun süre yaşadı. Ancak hiçbir zaman risalet dönemindeki itibarına kavuşamadı. Zira Müslümanlar hâkim duruma geldikleri için hiçbir şair İslâm dinine dil uzatma cesareti gösterememiş, dolayısıyla dini savunacak şairlere ihtiyaç büyük oranda ortadan kalkmıştır. Kabilecilik ateşini körükledikleri iddiasıyla halife Hz. Ömer (ra)’in şairlere karşı takındığı olumsuz tavır da diğer şairlerle birlikte onun etkinliğini daha da azaltmıştır. Üstelik Hz. Ömer (ra) onun mescitte şiir okumasını engellemek istemiş, ancak ondan “Burada senden daha hayırlı olan kimse (Peygamber) bulunurken bile şiir okuduğumu biliyorsun” cevabını alınca bu niyetinden vazgeçmiştir.

Hz. Osman (ra)’ın halifeliği dönemine de şahit olan Hassân b. Sâbit (ra), onun şehit edilmesinden sonra hakkında pek çok mersiye söylemiştir. Kaynaklarda Hz. Osman (ra) taraftarı olarak tanınır. Daha sonra da Hz. Ali (ra)’ye karşı Şam’da siyasî bir hareket başlatan Muaviye’nin yanına giden Hassân ondan büyük itibar görmüş, ancak Şam’da uzun süre kalmayarak tekrar memleketi Medine’ye dönmüştür. Ölüm tarihi kaynaklarda farklı verilmekle birlikte Muaviye’nin halifeliğinin son dönemlerine kadar yaşadığı bilinmektedir.

Hassân b. Sâbit (ra), cahiliye döneminde çağdaşı olan kabile şairlerinin geleneğini takip ederek hiciv, methiye, gazel türünden şiirler söylemiştir. İslâmî dönemde ise bu şiir türlerinin yerini Hz. Peygamber ve İslâm övgüsü almıştır. Ayrıca şairler savaşlarda Müslüman askerlerin kahramanlıklarını da dile getirmişlerdir. Onların şiir konularını da büyük oranda Kur’ân ayetleri ve Hz. Peygamber’in hadisleri şekillendirmişlerdir. Hassân b. Sâbit (ra) ise cahiliye dönemi Arap şiirinden İslâmî dönem edebiyatına geçişinin ilk ve mükemmel örneklerini sunmuştur. Bu sebepledir ki, Hassân b.Sâbit (ra)’i İslâm edebiyatının öncülerinden kabul etmek mümkündür. Aşağıda onun Hz. Peygamber’i öven şiirlerinden bir örnek sunulmuştur:


“Bize şanlı bir peygamber geldi.

Umutların olmadığı, peygamber gelmediği

Yeryüzünde putlara tapılan yıllardan sonra

Geldi ve bizi aydınlatan kandil oldu.

Doğru yola ileten, pırıl pırıl parlayan

Keskin kılıcın göz kamaştıran parlaması gibi...

Ateşe karşı bizi uyardı,

Ve cennet müjdesi verdi İslâm’ı öğretti bize

O yüzden hamd ediyoruz Allah’a.”

 

Diğer bir şiirinde ise Hz. Peygamber’i şöyle metheder:

“Senden iyisini gözlerim görmedi asla,

Senden güzelini doğurmadı hiçbir ana,

Her ayıp ve kusurdan pak yaratıldın,

Sanki sen dilediğin gibi yaratıldın.”