Hz. Peygamber ve Çocuk Sevgisi

21 Mayıs 2019

İslam dininin hayatımıza ve bütün insanlığa kazandırdığı değerlerden bir tanesi sevgidir. Bu sevgi en güzel şekliyle Hz. Peygamber'in hayatında ve çocuklarla ilişkisinde ortaya çıkmaktadır. Zira Hz. Peygamber'in, dünya hayatında bir imtihan vesilesi ve aynı zamanda hayatın süsü olan çocuklarla ilişkisi ve onlara karşı tavrı, bu konuda en güzel örnekleri ortaya koymaktadır. Özellikle de çocukların gelecek nesilleri oluşturacağı ve toplumların da sağlıklı bir geleceğe sahip olmalarının sağlıklı nesillerle mümkün olabileceği göz önüne alındığında çocuklarla ilişkilerde sevgi ve muhabbetin önemi daha da artmaktadır.

1. Hz. Peygamber ve Çocukların Yetiştirilmesi

Öncelikle bir noktaya işaret etmek yerinde olacaktır. İslam dininin gelişinden önceki Cahiliye dönemi Mekke toplumunda, bazı kabilelerde kız-erkek çocukları arasında ayının yapıldığı bilinmektedir. Öyle ki bu kabilelerde daha da ileri gidilerek bir utanç vesilesi sayılan kız çocuklarına hayat hakkı tanınmıyor ve diri olarak toprağa gömülüyordu Bu şekilde son derece önemli saydıkları şeref ve haysiyetlerine, kız çocukları tarafından sürülebilecek lekelere engel olacaklarını düşünüyorlardı. İşte böyle bir toplumda Hz. Peygamber, çocukların hayat hakkına ve farklı yaş dönemlerindeki hak ve hukukuna işaret ederek, topluma yeni bir anlayış getirmiştir.

Hz. Peygamber'in çocuklar konusunda üzerinde durduğu hususlardan birisi, çocukların yetiştirilmesidir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'deki ayetlerin (Ta Ha 20: 132; Tahrim 66: 6) yanı sıra Hz. Peygamber'in hadisleri ve uygulaması, bu hususun önemini ortaya koymaktadır.

Hz. Peygamber, çocukların her açıdan sağlıklı bir şekilde yetiştirilmesinin ancak sağlıklı ve mutlu bir aile hayatı ile mümkün olabileceğini ve evliliğin kendisinin sünneti olduğunu (Buhari, Nikah, i; İbn Mace, Nikah, 1) beyan ettikten sonra, evlilikte özellikle kadında aranacak şartlar arasında, din ve ahlak güzelliğini ön plana çıkartarak bu konuya dikkat çekmiştir. Zira çocuğun eğitiminde ailenin ve özellikle annenin rolü oldukça büyüktür. Ayrıca anneler gelecek nesillerin mimarıdır. Ancak bu arada din ve ahlak güzelliğinin aileyi meydana getiren erkekte de bulunması gerektiği unutulmamalıdır.

Hz. Peygamber, çocukların yetiştirilmesi konusuna, aileyi oluşturan fertlerin bir diğerine karşı hak ve sorumlulukları ile karşılıklı ilişkilerde uyulması gereken kuralları beyan ederek de dikkat çekmiştir. Buna göre, çocukların maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Zira Hz. Peygamber'in bir hadisine göre; "İnsanın, bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerini sefil bırakması, kendisine günah olarak yeter." (Ebu Davûd, Zekât, 45) Bu noktada anne ve babanın, çocukların, özellikle kendi hayatlarını tek başlarına sürdürebilecek bir çağa gelinceye kadar, bir başkasına muhtaç olarak minnet altında kalmalarına fırsat bırakmadan, imkânları ölçüsünde ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaları gerekmektedir.

Bunun yanı sıra çocukların yetiştirilmesi, terbiye edilip eğitilmeleri de toplumun en küçük ve temel birimi olan ailede ebeveynin sorumlulukları arasındadır. Nitekim "Çocuklarınıza ikram ediniz ve onları güzel terbiye ediniz" (İbn Mace, Edeb, 3) ve "Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir bağışta bulunmamıştır" (Tirmizi, Birr, 3) hadisleri, bu hususu oldukça açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu genel emir ve tavsiyeler yanında Hz. Peygamber'in, çocukların dünyaya gelmelerinden önce ve doğduklarında ilk defa yapılacaklardan başlayarak, çocukların yetiştirilmesi döneminde nelerin öğretilmesi konusuna ışık tuttuğu görülmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, her doğanın "İslam Fıtratı" üzere doğduğunu ve anne-babanın inancına göre çocuğun inanç sahibi olacağını (Buhari, Cenaiz, 80) beyan etmiştir. Bu anlamda küçük yaşlardan başlayarak yaşına uygun olarak her dönemde çocuğun inanç ve ibadet eğitimine; ayrıca beden, ahlak, duygu, fikir ve hatta cinsi eğitimine gereken önem verilmelidir. Zira çok yönlü bir varlık olan insanın, yaratılmışların en şereflisi olma özelliği, ancak gelişen teknoloji ve imkânlar değerlendirilerek, her alanda gerektiği gibi yetiştirilmesiyle mümkün olabilecektir.

2. Hz. Peygamber 'in Çocuklarla İlişkilerine Örnekler

Hz. Peygamber' in gerek kendi çocuk ve torunları ve gerekse de ashab-ı kiramın çocuklarıyla ilişkileri konusunda kaynaklar oldukça zengin örnekler sunmaktadır. Bu örnekler, Hz. Peygamber'in çocukların yetiştirilmesine dair ipuçlarını da ihtiva etmektedir.

Hz. Peygamber'in çocuklarla ilişkisinde dikkat çeken hususlar çocuk sevgisi ve onlara karşı hoşgörüsü, onlara değer vermesi, kız-erkek ayrımı yapmaması ve onlarla oynayıp şakalaşmasıdır. Yoğun bir telaş içinde geçen günümüz hayat şartları açısından ailelerde, çocuklarla ilişkilerde bu konular daha da bir önem taşımaktadır.

Hz. Peygamber’in torunlarına karşı sevgisi, ibadet mahalli olan mescitte ve namaz esnasında dahi görülmektedir. Bugün toplumumuzda zaman zaman ve yanlış bir uygulama olarak camilerde çocuklara karşı sergilenen tavır düşünüldüğünde, aşağıdaki örnek hayli anlamlıdır.

Öncelikle ifade etmek gerekirse sevgi ve rahmet peygamberi olan Hz. Peygamber, hem kendi çocuk ve torunlarına karşı şefkat ve içtenlikle davranan bir baba ve dede hem de diğer çocuklara karşı olan sevgi ve hoşgörüsü bilinen örnek bir şahsiyetti. Bu konudaki bir örneğe göre, toplam üç erkek ve dört kızdan oluşan yedi çocuğundan birisi olan oğlu İbrahim'in Medine'nin kenar mahallelerinin birisinde oturan bir sütannesi vardı. Sütannenin kocası demirci idi. Hz. Peygamber oğlu İbrahim'i ziyaret için gittiği zaman, demircinin dumanla dolu evine girer ve o ortamda onu kucağına alır, öper ve koklardı. (Müslim, Fedail, 63)

Bu arada oğlu İbrahim'in ölümü üzerine Hz. Peygamber'in hüzünlenip ağladığı da bilinmektedir. Hatta bu durum karşısında şaşkınlıklarım gizleyemeyen ashabına hitaben Hz. Peygamber'in, "gözün yaşarıp, kalbin de hüzünlendiğini" (Müslim, Fedail, 62) ifade etmesi oldukça manidardır. Aynı şekilde Hz. Peygamber'in, kızlarından Ümmü Kulsum'un ölümü ve toprağa verilmesinden sonra mezarının yanında ağladığı Hz. Enes tarafından rivayet olunmaktadır. Bu ve bundan sonraki örneklerden anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber, çocukları arasında bir ayırım yapmamıştır. Hatta bu hususta ayırım yapanları ikaz etmiştir.

Büyükler gibi çocuklara da değer veren Hz. Peygamber, bu tavrını bir defasında oynamakta olan çocukların yanlarına giderek ve onlara selam vererek göstermiştir.

Çocukları arasında kızı Hz. Fatıma'yı da çok seven Hz. Peygamber, bir defasında, Fatıma'nın kendisinin bir parçası olduğunu ve onu kızdıranın, kendisini kızdırmış gibi olacağını beyan etmiştir. (Müslim, Fedailü's-Sahabe, 93, 94)

Hz. Peygamber'in kendi çocukları yanında diğer çocuklara da aynı şekilde sevgi ve rahmetle davrandığı, tartışma götürmeyen bir gerçektir. Nitekim çocukların ağlamasına hiç gönlü razı olmayan Hz. Peygamber, namaz esnasında bir çocuk ağlaması duyduğu durumlarda, çocuğun annesinin telaş ve heyecanını bildiği için namazı uzatmadan kıldırıp bitirmiştir. (Buhârî, Ezan, 65) Bu konudaki diğer bir örneğe göre Hz. Peygamber, bir sabah namazında birinci rekâtta altmış kadar ayet okumuştu. Ancak kulağına çocuk ağlaması gelince ikinci rekâtı en kısa sure ile tamamlamıştır. Buradan anlaşıldığı kadarıyla Hz. Peygamber, cemaate iştirak eden kadınlar arasında, ağlayan çocuğun annesinin bulunabileceğini düşünerek namazdaki kıraati kısa tutmaktadır. Bunu da bir an önce annesinin çocuğunu susturmasına fırsat ve imkân verebilmek için yapmış olmalıdır.

Hz. Peygamber’in diğer çocuklara karşı olan sevgisi konusunda, Medine’deki kız çocuklarından herhangi birisinin Hz. Peygamber’in elinden tutup istediği tarafa götürdüğüne dair rivayet (Buhârî, Edeb, 61) güzel bir örnek oluşturmaktadır. Bu durum aynı zamanda, Hz. Peygamber ve çocuklar arasındaki karşılıklı diyalog açısından da önem taşımaktadır. Zira olumlu ilişkilerin gelişmesi için, ilk etapta iki taraf arasında yakınlık hissinin bulunması gerekmektedir. Nitekim kapının eşiğine düşüp yüzünü yaralayan Üsâme’nin yüzündeki kanı bizzat kendisi temizlemiş ve şayet kız olsaydı takılarla süsleyip güzel elbiseler giydirerek onu güzel ve cazibeli bir hale getireceğini ifade etmiştir. (İbn Mâce, Nikâh, 49)

Bu örneklerde, Hz. Peygamber’in hiçbir ayrım yapmadan çocuklara sevgi ve merhametle yaklaştığı görülmektedir. Zira çocuk, ancak sevgi ve merhametle yaklaşıldığı zaman kendisiyle sağlıklı ilişkiler kurulabilecek bir varlıktır.

Hz. Peygamber’in çocuklara karşı ilgi ve sevgisi konusunda özellikle torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile ilgili olan örnekler daha çok göze çarpmaktadır. Bu örneklerde, Hz. Peygamber’in çocuk sevgisi, onlara nasıl hoşgörü ile yaklaştığı ve şakalaşıp oynadığı görülmektedir.

Bu örneklerden birisine göre, Hz. Peygamber’i torunu Hz. Hasan’ı sevgi ve şefkatle sevip öperken gören Akra’ b. Hâbis’in “Benim on çocuğum vardır, onların hiçbirisini öpmedim” sözlerine karşılık “Şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?” buyurduktan sonra “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” diyerek karşılık vermiştir. (Buharî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 65)

Bir başka seferde ise, “Küçüklerimize sevgi, şefkat ve merhamet; büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir” (Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66) buyurarak İslam toplumunda bu konunun ne kadar önemli olduğunu ifade etmiştir. Zira büyüklerle küçükler arasında saygı ve sevgi çerçevesinde bir ilişkinin kurulması, toplumun sağlıklı olması açısından büyük önem taşımaktadır.

Hz. Peygamber’in torunlarına karşı sevgisi, ibadet mahalli olan mescitte ve namaz esnasında dahi görülmektedir. Bugün toplumumuzda zaman zaman ve yanlış bir uygulama olarak camilerde çocuklara karşı sergilenen tavır düşünüldüğünde, aşağıdaki örnek hayli anlamlıdır.

Hz. Peygamber bir gün torunlarından Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin’i sırtına almış olarak mescide girer. Torununu sağ tarafına bırakır ve namaza başlar. Secdede oldukça uzun süre kalır. Hadisin ravisi olan sahabi dayanamayıp başını kaldırdığında, torununun Hz. Peygamber’in sırtında oturduğunu görür. Namaz bitiminde secdeyi uzatmasının sebebi sorulduğunda Hz. Peygamber, böyle yapmasına dair bir emrin söz konusu olmadığını ve o esnada vahiy de gelmediğini belirterek, sadece torunu sırtında olduğu için böyle davrandığını açıklamıştır. Ayrıca Hz. Peygamber namaz kılarken Hz. Hasan’ın gelip secdede iken sırtına çıktığı, düşmemesi için Hz. Peygamber’in onu tutup hafifçe yere bıraktığı, tekrar secdeye gittiğinde ise yine sırtına oturduğu; namazdan sonra Hz. Peygamber'in onu sevgiyle kucaklayıp öptüğü görülmektedir. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 51)

Hz. Peygamber' in bir diğer torunu Hz. Hüseyin ile ilişkisine dair bir olayı Ümmü'l-Fadl haber vermektedir. Buna göre, Ümmü'l- Fadl'ın Hz. Hüseyin'i emzirdiği bir sırada Hz. Peygamber içeri girer. Ondan torununu ister ve kucağına alır. Bu esnada Hz. Hüseyin, Hz. Peygamber'in üzerine küçük abdestini yapmaya başlar. Ümmü'l- Fadl bu duruma müdahale etmek isteyince Hz. Peygamber izin vermez ve bekler. Sonra torununun kirlettiği yeri su ile temizler. (İbn Mace, Ta'biru'r-Rüya, 10)

Hz. Peygamber'in, torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'den başka, kızı Hz. Zeynep'ten olan kız torunu Ümame ve üvey kızı Zeyneb bint Ebi Seleme'ye karşı sevgisini şu örnek ortaya koymaktadır:

Ümame'yi çok seven Hz. Peygamber, namaz kılarken secdede gelip omuzuna çıkmasına rağmen ona dokunmaz ve kızmazdı. Bir başka seferde, Hz. Peygamber'e birkaç parça hediye getirildi. Hediyeler arasında altın bir kolye de bulunmaktaydı. Hz. Peygamber bu kolyeyi ailesinin en sevgilisine vereceğini söyledi. O sırada orada bulunan Hz. Peygamber'in hanımları, bu kimsenin Hz. Aişe olacağını düşündüler. Ancak Hz. Peygamber, bu sırada bir köşede oynayan Ümame'yi çağırdı ve kolyeyi onun boynuna taktı. Bir başka seferde de Ümame'nin yüzünü bizzat kendisi temizlemiştir. Diğer taraftan aynı şekilde üvey kızı Zeyneb bint Ebi Seleme'yi de seven Hz. Peygamber, yıkanırken yanına giren Zeyneb'in yüzüne su serperek onunla şakalaşır ve onu bu şekilde ikaz ederdi. Bu olayı anlatan rivayete göre, Zeyneb, büyüyüp yaşlandığı halde yüzü genç kalmıştır.

Çocuklarla ilişkilerinde Hz. Peygamber, işledikleri hatalar karşısında onları tatlı bir dille ve anlayacakları bir şekilde ikaz etmiştir. Bu konudaki örneklerden bir tanesine göre küçük bir çocuk olan Riifi b. Amr el-Gıfiiri, Ensar'dan birisinin hurma ağaçlarını taşlarken bahçe sahibi tarafından yakalandı ve Hz. Peygamber'e getirildi. Olaydan haberdar edilen Hz. Peygamber, Rüfi'ye, hurma ağaçlarına taş atmasının sebebini sordu. Aç olduğunu ve karnını doyurmak için böyle bir yola başvurduğunu söylemesi üzerine Hz. Peygamber, tebessüm etti ve şefkatle başını okşadıktan sonra ona şu tavsiyede bulunmuştu: "Yavrum, bir daha ağaçlara taş atma. Altına düşenleri al ve ye." (Ebu Davud, Cihad, 94) Hz. Peygamber bu tavrıyla hem onu ikaz etmiş ve hem de bu durumda yapması gereken en güzel yolu göstermiştir. Bu olayda, Hz. Peygamber'in yapıcı ve iyiye yönlendirici bir yol takip etmesi, dikkat edilmesi ve örnek alınması gereken önemli bir husustur.

Yine bir defasında Hz. Peygamber, kendisine hizmet eden Hz. Enes'i bir iş için göndermişti. Ancak o, dışarıda çocuklarla oyuna dalmış ve gecikmişti. Bunun üzerine durumu öğrenmek üzere dışarı çıkan Hz. Peygamber, Hz. Enes'i çocuklarla oynarken görür ve arkasından yaklaşır ve gülerek, gönderdiği yere gidip gitmediğini sorar. O da evet gidiyorum diye cevap verir. Hz. Peygamber, Hz. En es' in ifadesine göre, hizmetinde bulunduğu dokuz-on yıllık dönemde kendisini hiç azarlamamıştır. Yaptığı yanlışları hiçbir şekilde problem haline getirmemiştir. Anlayacağı şekilde ikaz etmiştir.

Nitekim bir başka seferde Ömer b. Ebi Seleme isimli çocuğu, yemek esnasındaki yanlış tavrı sebebiyle tatlı bir lisanla uyarmıştır. Şöyle ki, Ömer, yemek yerken elini tabağın her tarafına batırırdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, yaptığı davranışın yanlış ve ayıp ifade etmek üzere ona besmele çekip sağ eliyle ve tabağın kendisine yakın olan tarafından yani önünden yemesini söylemiştir.

Bir defasında Hz. Hasan ve Hüseyin'i Hz. Peygamber'in birer omuzuna oturmuş halde gören Hz. Ömer, onlara "Altınızdaki at ne kadar değerlidir!" diye latife yaptı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Hz. Ömer'e, "Onlar da ne iyi binicidir!" diyerek karşılık vermiştir.

Hz. Peygamber'in çocuklara karşı sevgiyle yaklaşması konusunda, onlarla oynayıp şakalaşmasına dair de örnekler bulunmaktadır. Burada bu örneklerden birkaç tanesi üzerinde durmak yararlı olacaktır.

Hz. Peygamber'in, daha çok birlikte olduğu torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile oyunlar oynadığı ve onlarla şakalaştığı görülmektedir. Zira çocukların eğitiminde onlarla birlikte oynanan oyunların önemi büyüktür. Yukarıdaki örneklerde geçtiği gibi namaz esnasında sırtına çıkan torunlarını, Hz. Peygamber diğer zamanlarda da omuzlarına bindirirdi. Bir defasında Hz. Hasan ve Hüseyin'i Hz. Peygamber'in birer omuzuna oturmuş halde gören Hz. Ömer, onlara "Altınızdaki at ne kadar değerlidir!" diye latife yaptı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Hz. Ömer'e, "Onlar da ne iyi binicidir!" diyerek karşılık vermiştir. (Tirmizi, Menmb, 31) Aynı şekilde sadece Hz. Hüseyin'i Hz. Peygamber'in omuzunda gören bir başkası da ona, oldukça iyi bir bineğe bindiğini söylemiştir. Bu şahsa da Hz. Peygamber, torunu Hz. Hüseyin'in oldukça iyi bir binici olduğunu söyleyerek karşılık vermiştir. (Tirmizi, Menakıb, 31) Bu örneklerden anlaşıldığı gibi Hz. Peygamber torunlarıyla atçılık oynamaktadır. Hatta anneleri Hz. Fatıma ile birlikte oldukları bir günde torunları su isteyince Hz. Peygamber annelerinden önce davranarak torunlarına su vermiştir. İlk önce suyu daha büyük olan Hz. Hasan'a verir. Onu daha mı çok sevdiğini soran Hz. Fatıma'ya, "Hayır, suyu ilk o istediği için böyle yaptım" buyurmuştur. Bu şekilde de hem hakka riayet etmiş ve hem de torunları arasında bir ayırım yapmamıştır. Bu da oldukça anlamlı bir davranış şeklidir.

Hz. Peygamber, aynı şekilde ellerinden tutup ayaklarının üzerine bastırdığı torunlarını göğüs seviyesine kadar yürütüp, göğsünün üzerinde iken öperdi. Ayrıca torunu Hz. Hasan'a da "yaramaz, haylaz" diye seslenirdi. (Buhari, Libas, 60) Hatta çocukların yaramazlığı konusunda, bu durumun, onların büyüdüklerinde çok akıllı olacaklarına işaret ettiğini de beyan etmiştir. Bu beyan, ebeveyne, çocuklarının yaramazlıkları karşısında daha temkinli ve makul davranmaları konusunda bir ikaz niteliği de taşıyor olmalıdır.

Torunlarının kontrollü bir şekilde dışarıda oynamalarına izin veren ve toprakta oynamaya teşvik eden Hz. Peygamber, ashabından bazıları ile bir gün bir davete giderken yolda oynamakta olan Hz. Hüseyin' e rastladı. Kollarını açtı ve onu çağırdı. Ancak gelmek istemeyen Hz. Hüseyin, sağa sola kaçıştı. Hz. Peygamber de gülerek arkasından koştu ve onu yakaladı. Hz. Hüseyin'i öpen Hz. Peygamber, aynı zamanda ona hayır duada bulundu. (İbn Mace, Mukaddime, ll) Bu örnekten hareketle, çocuklar için kapalı mekânlar dışında sağlıklı şartlarda hazırlanan oyun alanlarının onların yetişmeleri ve çevre bilinci kazanmaları açısından önemli olduğuna dikkat çekmek yerinde olur.

Hz. Peygamber, benzer şakaları on yaşından itibaren kendisine hizmet eden ve bir anlamda kendi gözetimi altında yetişen Hz. Enes'e de yapmaktaydı. Ona bazen "Ey iki kulaklı!" diye takılır (Ebu Davûd, Edeb, 92), bazen de perçeminden çekerek şaka yapardı. (Ebu Davûd, Tereccül, 15) Hz. Peygamber aynı şekilde Hz. Enes’in üvey kardeşi ile de şakalaşırdı. Bir defasında onu üzgün gören Hz. Peygamber, çok sevip oynadığı kuşunun öldüğünü öğrenince, "Ey Ebu Umeyr! Nuğayr'a ne oldu?" diyerek (Tirmizi, Birr, 57) onunla ilgilenip, üzüntüsünü hafifletmek istemiştir. Bir başka ifadeyle onun üzüntüsüne ortak olmuş, kuşunun başına gelenleri sorarak onu teselli etmeye çalışmıştır. Bir başka ifadeyle onun üzüntüsüne ortak olmuş, kuşunun başına gelenleri sorarak onu teselli etmeye çalışmıştır.

Hz. Peygamber’in Müslüman olmayanların çocuklarına karşı da hoşgörüyle davranmıştır. Nitekim meşru sebeplerle gerçekleşen savaşlarda dikkat çektiği yasaklardan bir tanesi de savaşa katılmayan din adamları ve kadınlardan başka müşrik çocuklarının öldürülmemesidir.

Rivayetlerde Hz. Peygamber'in, Medine'de küçük yaşta bir çocuk olan Mahmud İbnü'r-Rebi'ye yaptığı bir şakaya da işaret edilmektedir. Buna göre bir gün Hz. Peygamber ağzına su alarak, bu suyu ağzından Mahmud'un yüzüne püskürttü. (Buhari, ilim, 18) Buna çok sevinen Mahmud, hayatı boyunca Hz. Peygamber'in bu hareketini, değerli bir hatıra olarak nakletmiştir. Bu arada Hz. Peygamber’in Müslüman olmayanların çocuklarına karşı da hoşgörüyle davranmıştır. Nitekim meşru sebeplerle gerçekleşen savaşlarda dikkat çektiği yasaklardan bir tanesi de savaşa katılmayan din adamları ve kadınlardan başka müşrik çocuklarının öldürülmemesidir. Ve yine Medine'de hasta olan bir Yahudi çocuğunu ziyaret etmiş ve bu esnada Müslüman olması için telkinde bulunmuştur. Çocuk da babasının izniyle Müslüman olmuştur. Bu iki örnek, hak ve hukuk açısından Hz. Peygamber'in çocuklar arasında inanç açısından hiçbir ayırım yapmadığını ortaya koymaktadır.

Buraya kadar üzerinde durulan örneklere göre, sevgi ve rahmet peygamberi olan Hz. Peygamber, toplumun en küçük ferdi olan çocuklara karşı sevgi ve hoşgörüyle davranmıştır. Günümüzde toplumumuzda görülen olumsuzluklardan birisi olan, çocuklar arasında kız-erkek ayırımı yapmak gibi bir muameleye kesinlikle yer vermemiştir. Hatalı davranışlarında çocukları anlayabilecekleri sözlerle ikaz ederek iyiye yönlendirmiş ve daha güzel alternatifler sunmuştur. Çocuklarla birlikte oyun oynayıp şakalaşarak yani onlarla birlikte çocuk olarak, karşılıklı anlayışın gelişmesini ve olumlu ilişkilerin kurulmasını sağlamıştır. Onları kucaklayıp öpmüş, başlarını okşamış, ilgilenip değer vermiş, şakalaşıp hal ve hatırlarını sormuş, hasta oldukları zaman ziyaretlerine gitmiş ve denk geldiği zaman bineğine bindirmiştir. Bu davranışlarıyla da çocuk eğitiminde en güzel örnekleri ortaya koymuştur. Zira çocukların yetiştirilmesinde ve onlarla ilişkilerde bu ve benzeri hususların yeri ve önemi büyüktür. Ayrıca bu ve benzeri örneklerden ortaya çıkan prensiplerin özellikle aile içi eğitimde dikkate alınmasının, çocukların yetiştirilmesinde ve onlarla ilişkilerde göz önünde bulundurulmasının, sağlıklı bir toplumun oluşmasında da en başta gelen etkenlerden olduğu unutulmamalıdır.


Kaynakça:

·        Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, ı-vı, İstanbul, 1990–1996.

·        Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, l-Iv, İstanbul, 1981.

·        El-Buharı, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail b. İbrahim, Sahih, L- VIII, İstanbul, 1981.

·        El-Edebü'I-Müfred, Tahrie Muhammed Abdülkadir Ata, i. Bsk., Beyrut, 1990.

·        Canan, İbrahim, Hz.Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, Ankara, 1981.

·        Ebu Davüd, Süleyman b. el-Eş'as es-Sieistanı, Sünen, l-V, İstanbul, 1981.

·        Ed-Diyarbekrı, Hüseyin b. Muhammed b. el-Hasan, Tarıhu'I-Hamis fi Ahvali Enfesi Ncfis, I-II, Beyrut, 1283,

·        El-Hâkim, Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah, el-Müstedrck, i- ıv, Beyrut, Trs.

·        El-Heysemı, Nureddin Ali b. Ebi Bekr, Meemau'z-Zevaid ve Menbeu'l-fevaid, Thk., Abdullah Muhammed ed-Dervış, LX, Beyrut, 1994,

·        Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi: 9, Yay.1.Lütfi çakan-İsmail Kurt, İstanbul, 1989.

·        Hökelekli, Hayati, "Hz. Peygamber' in Çocuk ve Gençlere Yaklaşımı", Hz. Muhammed ve Gençlik, Ankara, 1995, s. 47–56.

·        İbn Mace, Ebu Abdillah Muhammed b. Yezid el-Kazvini, Sünen, i- II, İstanbul, i 98 i .

·        İbn Sa'd, Muhammed, et-Tabakatu'l-Kübra, I-IX, Beyrut, Trs.

·        İslam'da Aile ve Çocuk Terbiyesi–2, Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi: 22, Yay. İsmail Kurt-Seyid Ali Tüz, İstanbul, 1996.

·        Kapar, M.Ali, Hz. Muhammed'in Müşriklerle Münasebeti, İstanbul, 1987.

·        Köten, Akif, "Asr-ı Saadette Mizah", Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İSlam, Editör Vecdi Akyüz, İstanbul, 1994, c. IV, s. 455–484.

·        Münavi, Feyzu'I-Kadir, 2.bsk., ı-vı, Beyrut, 1972.

·        Müslim, Ebu'I-Huseyn Müslim b. Haccac en-Neysabürt, Sahih, i- IlI, İstanbul, 1981.

·        en-Nesei, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb, Sünen, l-Vlll, İstanbul, 1981.

·        Öcal, Mustafa, "Çocuk Terbiyesi ve Peygamberimizin Eğitim Metodu", Diyaneı Dergisi Peygamberimiz (S.A.S.) Özel Sayısı, Cilt: 25, Sayı: 4, s. 177–182.

·        -------, "Hz. Peygamber (S.A.V.)'in Çocuk Eğitimindeki Metodu", Hz. Muhammed ve Gençlik, Ankara, 1995, s. 73–78.

·        Özbek, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Hz. Muhammed, Konya, 1988.

·        Savaş, Rıza, "Asr-ı Saadette Kadın ve Aile Hayatı", Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadette İslam, Editör Vecdi Akyüz, İstanbul, 1994, c. IV, s.229–378.