Diğer dinlerden veya dinsiz iken İslâm'a girme anlamında bir terim olan ihtida, sözlükte "doğru yolu bulmak; yol göstermek" manalarına gelen hüdâ (hedy, hidâyet) kökünden türemiş olup "gerçeğe ulaşmak, doğru yolu bulmak" demektir.
Terim olarak inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm dinini benimsemeyi ifade eder. İhtida eden kimseye mühtedî adı verilir.
Din değiştirme olayı Batı dillerinde "conversion" kelimesiyle karşılanır, din değiştiren kimseye de "convert" denir. İhtida sadece İslâm'a girişi tanımlarken "conversion" geniş bir alanı içine alır. Mensubu bulunduğu dinin kendisine yüklediği sorumlulukları yerine getirmeyen bir kimsenin dine yaklaşması, kendisini "inançsız" olarak niteleyen kişinin kendi toplumunun dinî kurallarını kabul edip dindar hale gelmesi veya bir dini reddederek başka bir dine inanması "conversion" ile karşılanır.
Din değiştirme farklı sonuçlar doğuran muhtelif şekil ve şartlarda gerçekleşebilir. Samimi bir duygu ile kendi toplumunun dinî değerlerini reddederek başka dinlerde tatmin arayan bir kimse bu tecrübeyi yaşayabileceği gibi, farklı bir din mensubu ile evlenmek isteyen kişi de görünüşte dinini değiştirebilir ve zamanla yeni dinini samimiyetle benimseyebilir.
Din değiştirme hadisesini konu edinen din psikolojisi ve din sosyolojisi, bir dinden diğerine geçişin belli sebepleri olduğunu savunduğu için din değiştirmeyi, terk edilen veya tercih edilen din açısından değil insanın ferdî ve içtimaî ihtiyaçları noktasından inceler. Bunun yanında din adına konuşanlar da bir ilâhî kaynak-insan temasını vurgulamışlardır.
Uzun ve karmaşık bir süreci gerektiren din değiştirmede kişinin etkileniminin duygusal mı yoksa entelektüel mi olduğu konusunda görüş farkı vardır. Bazı sosyal bilimciler ferdin duygusal etkilenimini vurgulayan bir bakış açısı sergilerken bazıları da kişinin hakikat konusundaki duygu ve düşüncelerini değiştiren entelektüel faktörlerin varlığından söz ederler. Birinci grubun bakış açısı, bütün din değiştirenlerin aynı veya benzer süreçlerden geçtiği teorisi üzerine kurulmuş olup psikodinamik bir yaklaşımla din değiştirenlerin çocukluk boyunca ve din değiştirme hadisesinden hemen önce duygusal karmaşa yaşadığını iddia eder. İkinci gruba ait yaklaşıma göre ise din değiştirme, ferdî stresin ötesinde gerçeği açık ve kapsamlı bir şekilde anlamak için bilinçli bir incelemedir. Psikodinamik yaklaşım insanı din değiştirme eyleminde pasif görürken entelektüel yaklaşıma göre insan aktif ve müdriktir.
Her iki yaklaşım da göz önünde bulundurularak din değiştirme olgusu için şu sebepleri zikretmek mümkündür:
Din değiştirme olayında genelde bir hazırlık devresi, bir süreç ve zaman söz konusudur. Kur'ân-ı Kerîm'de zekât verilecekler arasında müellefe-i kulübün de zikredilmesi (et-Tevbe 9/60) İslâmiyet'in böyle bir hazırlık devresini kabul ettiğini gösterir. Bunun yanında nadir de olsa hiçbir ön belirti görülmeden ortaya çıkan âni din değiştirmeler de mevcuttur. Hz. Ömer'in ihtidası ve Hıristiyan teolojisinin kurucularından sayılan Saint Pavlus'un gördüğü bir vizyon sonucunda Yahudilikten Hıristiyanlığa geçmesi buna örnek olarak gösterilebilir. Ancak bu tür ihtidada bile şuuraltının bir hazırlığı söz konusu olabilir.
İslâmiyet evrensel bir din olup kendi değerlerinden bütün insanların faydalanmasını, dolayısıyla Müslüman olmayanların ihtida etmesini ister. Müminlere de bu noktada görevler yükler, "Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde tartış" (en-Nahl 16/125) mealindeki âyet bu görevi açıkça ifade eder. Din adamı sınıfı bulunmayan İslâm'da Müslümanlar dinin evrensel mesajını insanlara ulaştırmakla yükümlü birer davetçidir. Peygamberliği evrensel olan ilk tebliğci Hz. Muhammed (sav) bu hususu, "Bir kişinin ihtida etmesine vasıta olmak büyük bir servete kavuşmaktan daha hayırlıdır" (Buhârî,"Cihâd", 102; Müslim, "Fezâ'ilü'ş-şahâbe", 34) hadisiyle vurgulamıştır. İslâm'da cihadın asıl manası ve temel gayesi de budur.
Kur'ân-ı Kerim'de altmış yerde geçen ihtida kavramı bir taraftan Allah'ın lütuf ve ihsanına bağlanırken diğer taraftan kulun iradesini kullanıp tercihte bulunması da şart koşulmuştur (el-Kasas 28/ 56; Muhammed 47/17). Konuya teorik açıdan yaklaşıldığı takdirde Allah'ın dilemesine bağlı olarak bütün insanların hidayet üzere olması mümkündür (el-En'âm 6/ 35). Ancak Cenâb-ı Hak, insan türünü saf iyi olan melekle saf kötü olan şeytan arasında irade ve seçimine değer verilen bir statüde yaratmış, mutluluk ve felâketini kendi tercihine bırakmıştır. Bunun yanında Allah, vahiy indirmek ve peygamber göndermek suretiyle kişinin doğru yolu bulmasına yardımcı olmuştur. Bu açıdan peygamberlerin ve onların yolunda giden mürşidlerin fonksiyonu uyarma ve yol göstermeden ibaret olup hiçbir zaman insanın irade ve tercihinin önüne geçmemektedir.
İhtida bir anlamda kişinin yeni bir dini kabul edişi değil eski dinine dönüşüdür, çünkü İslâm'a göre insan fıtrat dini (İslâm) üzere doğar. Anne ile baba çocuğun bu tabii halini korumakla görevlidir ve İslâm'da, meselâ Hıristiyanlıkta olduğu gibi ergenlik çağına ulaşan çocukların dine girişini simgeleyen bir tören de yoktur. İslâmiyet'in bu anlayışı, insanın doğuştan Allah'ı tanıma kabiliyetine sahip olduğuna işaret eder. Buna göre ihtida eden kimse fıtratını hatırlamış ve ona dönmüştür. Kur'ân-ı Kerîm'de, Allah'la insanlar arasında yaratılışları döneminde yapıldığı ifade edilen sözleşme (el-A'râf 7/172) ve her doğan çocuğun fıtrat üzere dünyaya geldiğini, fakat ebeveyninin onu Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsî yaptığını bildiren hadis de (Buhârî, "Cenâ'iz", 93; Müslim, "Kader", 22-25) bu gerçeği vurgular. Bundan dolayı Batılı mühtedilerden birçoğu, din değiştirenler için kullanılan "convert" (dönme) yerine "revert" (geri dönen) kelimesini tercih etmiştir.
İhtidanın tek şartı, kelime-i şehâdet getirerek Allah'ın birliğini ve Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini kabul etmektir. Bunun herhangi bir törenle veya dinî bir kurumun huzurunda gerçekleştirilmesi gerekmez. Fakat en az iki kişinin yanında şehâdet getirmek gelenek olmuştur. Mühtediden ilk iş olarak gusül abdesti alması, daha sonra da dinin temel esaslarını öğrenmesi beklenir. İslâm'a aykırı bir çağrışım yapmadıkça ismini değiştirmesi şart değildir. Erkek mühtedinin sünnet olması tavsiye edilir. İhtida ettiği için önceki günahları Allah tarafından bağışlanan kişi manevî açıdan yeniden doğmuş gibidir.
İslâmiyet bugün de eskiden olduğu gibi dünyanın en hızlı yayılan dini olma özelliğini korumakta, bilhassa Afrika, Amerika ve Avrupa'da yaşayan zenciler arasında hızla taraftar bulmaktadır. Batılılar arasında da geçmiş dönemlere göre daha fazla ilgi çekmektedir. Son yıllarda bazı Batılı entelektüel ve popüler isimlerin İslâmiyet'e girmesi bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Batı dünyasında İslâmiyet'i benimseyen kişilerin sayısını tesbit etmek nüfus sayımlarında bu seçeneğe genelde yer verilmediği için mümkün değildir. Fakat özel araştırmaların ortaya koyduğu verilere göre Fransa'da 30.000-5O.000, Almanya'da 5000, Hollanda'da 5000, İngiltere'de 5000, Belçika'da 3000 ve Danimarka'da 3000 dolayında beyaz ırka mensup Avrupalı Müslüman olmuştur. Amerika'da ise beyaz ırktan mühtedilerin 40.000 ile 75.000 arasında bulunduğu tahmin edilmektedir. İslâmiyet ayrıca hem Amerika'da hem de İngiltere başta olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan zenciler arasında, özellikle Mâlik eş-Şahbâz'ın (Malcolm X) öğretisinin 199O'lı yıllarda yeniden gündeme gelmesiyle rağbet görmektedir. Amerika'da İslâm'a giren zencilerin sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir. Uzakdoğu'da da İslâm'ı benimseyenlerin sayısı yine yüz binler kademesindedir. Meselâ bu bölgenin İslâm'a en fazla rağbet edilen ülkelerinden biri olan Kore'de mühtedilerin sayısı 35.000'in üzerindedir.
İslâm'a geçiş sebepleri arasında ilk iki sırayı araştırma ve evlenme almakta, ihtidalar en çok yirmi bir-otuz yaş grubunda görülmektedir.