(Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. Richard Nixon'a 1963 ve 1968 yılları arasında Dış Politika Danışmalığı yaptı; daha sonra Müslüman Amerikalılar Kurumu ve Strateji Araştırmaları İslami Enstitüsüne başkan olarak seçildi)
İnsanlar bana sıklıkla neden Müslümanlığa geçtiğimi soruyorlar. Ben de onlara geçmediğimi çünkü her zaman Müslüman olduğumu söylüyorum. Daha iyi bir soru neden Müslüman olduğum olabilir. Bu soruyu tevhit (Allah'ın tek olması) ve adalet (hak ilkeleri) konusunda konuşarak cevap verebilirim. Fakat kişisel olarak benim için asıl soru Allah'ın beni neden İslam dinine yönelttiğidir. Her Müslümanın cevabı Allah'ın o kişi için seçmiş olduğu eşsiz yolda gizlidir.
Allah'ın bir olduğunu öğrendiğim zaman, Hristiyan din bilimine artık inanamazdım ve hiçbir zaman bir rahip olamazdım. Diğer herhangi bir Hristiyan gibi Teslis inancını açıklayabilirdim, ama doğrudan yaşamış olduğum deneyim nedeniyle gerçeği biliyordum. Katolik din bilimcilere Teslis inancındaki unsurlardan bir tanesine ve aynı zamanda Tanrıya nasıl dua edebildiklerini açıklamalarını istediğimde, cevapları hep "Bunu düşünme!" oldu. Daha sonra inançlı bir Müslüman olduğum zaman bir grup misyoner bana gelip, "Sorunların olduğunu duyduk" dedikleri zaman onlara şu cevabı verdim: "Hayır, sahip olduğum tüm sorunlar ortadan kayboldu. Tek sorunum sonsuz olamayan bir tanrıya sürekli dua etmenin mümkün olmadığı gerçeğiydi. Cevapları şöyle oldu "Evet, ama Müslüman olmana gerek yok ki. Biz hepimiz bu sorunu yaşıyoruz!"
Bir Katolik Üniversitesine girmiştim ve dinle olan ilişkim gitgide inanç ve ibadet hususunda sorular ortaya çıkarmıştı. İsa'nın Tanrı olduğu konusuna çocukluğumda ve daha sonra gerçekten de inandığımı hatırlamıyorum. Kutsal bir metin ve bana rehberlik edebilecek bir kitap aradığımı da hatırlıyorum. İnci'li çok tutarsız ve uyumlu bir bağdan yoksun olarak görüyordum. Hıristiyanların ibadet hususundaki zorluğu ancak mezheplere yönelik inanışlar yaratarak ve kendi mezheplerinin metinlerini vurgulayıp geri kalanları önemsiz gibi göstererek çözmeleri gerçeğini daha sonra öğrenebilmiştim. Kutsal bir kitapta olması gereken bir şeyler yokmuş gibi gözüküyordu ve bir şeyler tam bir bütün olarak okunamıyordu. Gerçek kayıtlarla kurguların karışımı olduğunu kabul etmekle beraber, İncil'den geriye kalan, sonraki takipçilerinin İsa'ya atıfta bulunduğu varsayımlardı. Bu kişiler Yaratan'ın kim olduğu ve neyi öğrettiği konusunda kendileriyle çelişiyorlardı. Ateizme daha fazla yaklaşmışken, Hegel'in de dâhil olduğu filozoflar din bilimine yönlendirdi beni. Bu noktada, Gazali ve Seyit Hüseyin Nasr gibi yazarlar da dâhil olmak üzere İslam dini üzerinde etraflıca okuma çalışmalarına başladım.
Hıristriyanlığın kendi iyi yanları vardı tabi, fakat karmaşık görünüyorlardı, tam ve en mükemmel ifade biçimi için kendimi gitgide İslam'da arayışa yönelmiş bulmuştum. Önceki ilmihal eğitimimizden aklımda kalan ilk soru "Neden yaratıldığımız" oldu. Bunun doğru cevabı "Tanrıyı bilmek, sevmek ve Ona hizmet etmek idi." Bunu etrafımdakilere yansıttığımda, bu inanışı günlük olarak uygulamak için İslam dininin en kapsamlı ve en anlaşılır yol olduğunun farkına vardım.
Maryland'deki evimi 40 yıldan fazla bir süre önce bırakıp California'ya şansımı denemeye gittim. Arayışım İsa Peygamberin sözleriyle başladı:
"Arayın bulacaksınız,
Dileyin size verilecektir,
Kapıyı çal ve kapı size açılacaktır" [Matta 7:7]
Ve Hazreti Muhammed (sav)'in sözleriyle bitti:
"Devenizi bağlayın ve Allaha güvenin".
Bu iki Peygamberin öğretileri arasında geçirdiğim senelerde, doğruyu bulma arayışımda psikoloji, sosyoloji, antropoloji, din, tarih ve felsefe dâhil olmak üzere binden fazla kitap okudum. Özellikle feminizme, Carl Jung'un psikolojisine ve Yeni Çağ metafiziğine ilgi duymakla beraber Yahudilik, Tibet ve Zen Budizmi, Yoga ve Hinduizm, Upanişadlar ve Bhagavadgita'ya yöneldim. Bu ruhani sistemlerin her birinde bazı sorularıma yanıt buldum, fakat her biri bunun karşılığında cevaplanmamış daha fazla soru ortaya çıkardı. Bir şeyler eksikti, ama bunun ne olduğunu bilmiyordum.
1993 yılının Mart ayında, Sufizm öğretisini araştırmaya başladım ve birçok kitap okuyup birçok sûfi merkezini aradım, ta ki bana okumam için özel sûfi kitapları veren bir sûfi öğretmeni bulana kadar. Daha sonra Güney California İslam Merkezine gittim ve yeni Müslümanlara yönelik sınıfa katıldım. Farkına vardım ki İslam hakkında bilmem gereken her şeyi zaten biliyordum ve tek yapmam gereken şahadet getirmekti.
İslam dinine geçtikten sonra, sonunda evrendeki her şeyi -atom altı fizikten tutun dev galaksilere ve bu konuların arasındaki her şeyi- anlamamın bir yolunu bulmak için 40 yıl zaman harcadığım şeyi bulmuştum.
Amerika artık İslam için yeterince olgunlaşmıştır! Ben bugün Amerika'da gerçekleşen İslami Rönesansın parçası olmaktan çok memnunum ve bundan onur duyuyorum. İslam dinini seçen yeni mühtediler sadece Amerikan dininde değil ayrıca İslam Peygamberinin güzel örneğiyle bağını koparmış camilerde de geçerli olan ve yok olmak üzere olan ruhani ortamı yeniden canlandırmaktadırlar.
İslam ile tanışmadan önce, hayatımda daha fazla ruhani doyum istediğimi biliyordum. Fakat henüz hiçbir şey benim için kabul edilebilir gözükmüyordu. Laik bir hümanist olarak yetiştirilmiştim. Ahlaki değerler ön plana çıkarılmıştı, fakat bu değerler hiçbir zaman herhangi bir ruhani veya yüce bir varlığa bağlanmamıştı. Ülkemizde yaygın din olan Hristiyanlık insana çok fazla suçluluk duygusu yüklüyordu. Diğer dinlere aslında aşinalığım yoktu. Keşke şunu söyleyebilseydim, ruhani bir boşluk sezdim ve ruhani bir arayış içine girdim. Böyle bir şey için yaşamımda fazlasıyla rahattım. Beni İslam dinini araştırmaya teşvik eden, çeşitli Müslümanlarla tanışma şansına erişmiş olmamdır.
Müslümanlar ile tanıştığımda, sadece bu kişilerin iç huzurları değil ayrıca inançlarının gücü de beni çok etkiledi. Bu nazik ruhlar kafamda onlarla ilgili olarak beliren vahşi ve cinsiyet ayrımcısı görüntüleriyle çelişiyordu. Sonra Hz. Muhammed (sav)'in hayatı ile ilgili kitaplar okumaya başladım ve Kur'an'ı da okudum. Hz. Muhammed (sav) hakkında okuma yaparken, daha önce onun sadece istisnai bir önder olduğuna dair sahip olduğum inancımı sorgulamaya başladım. Vahiyler öncesindeki dürüstlüğü, bilgeliği, yaşadığı zamana ve geleceğe bakış açısı, tüm bu özellikleri benim sahip olduğum fikri değiştirmemi sağladı. Hz. Muhammed (sav) muazzam bir zenginlik yaşayabilecekken, zorluklar esnasındaki azmi ve daha sonra şaşırtıcı başarısına rağmen sahip olduğu tüm alçak gönüllülük ile o en fakir sahabelerinden daha fazlasına sahip olmayı reddetmişti.
Yavaş yavaş Kur'an-ı Kerim'de daha derinlere inmeye başlamış ve şu soruyu sormuştum: "Bir insan böyle zeka dolu ve etki alanı bu kadar geniş olan bir kitap yazabilir mi?" Dahası kutsal kitap içerisinde Peygamberin kendisini ortaya çıkarmaya yönelik hatta onu kınayan bölümler de bulunuyordu. Peygamberin kendisini kınayıp kınamadığını merak ettim. Hz. Muhammed (sav)'in yaşamında ve Kur'an-ı Kerim içerisinde mevcut olan delillerin inkâr edilmesinin çok zor olduğunu anladım. O noktada kalbim İslam'a hazırlanmıştı.
Amerika'da benim dönemimde yaşayan birçok çocuk gibi, İslam hakkında çok az bilgiye sahiptim. Bazen çocukluğumda birilerinin "Muhammedciler" dediğini duyardım. Bunlar Sahra Çölünde yaşayan garip ve kızgın insanlardı, develere biniyorlardı, Allah isminde bir tanrıya, (isimlerini aldıkları) Muhammed isminde bir adama inanıyorlar, onun Peygamber olduğunu ve Kur'an adında bir kitap yazdığını düşünüyorlardı.
Tarih derslerinde onlar hakkında çok az okuma yapmış olsam da Muhammedci insanlar hakkında sahip olduğum bu şüpheli bilgi üniversiteyi bitirdiğimde biraz daha iyi bir seviyeye gelmişti. En azından gerçek isimlerinin Müslüman olduğunu ve hiçbirinin Sahra Çölünde yaşamadığını öğrenmiştim. Hatta hepsinin Arap olmadığını da öğrenmiş olabilirim.
Yıllar geçtikçe, farklı dinleri öğrenmeyi denedim. Kuranı okumama ve Virginia'da bir mescidi ziyaret etmeme rağmen İslam dinini benimseyememiştim. Fakat İslam dinini geride bırakmış da değildim. İnternette bir site buldum ve üye olup yazılanları okumaya başladım. Sonunda, cesaretimi toplayıp "İslam" ile ilgili bir yazı gönderdim. Cevap olarak bir çok e-mail geldi ve kendimi gitgide İslam'a daha yakın hissetmeye başladım.
İslam dini ile tanışmam 1986 yılında kendisini Müslüman olarak tanıtan Fahim isimli genç bir adam aracılığıyla gerçekleşti. Ona Müslümanın ne olduğunu sordum ve o da beni Cuma namazına davet etti. Daha sonra tamamen sıkıntıdan bana verdiği kitapları okudum. Müslüman olma konusunda ciddi değildim, ama o ana dek niye Muhammed hakkında bir şey duymadığımı ve onun gerçek olup olmadığını bilmek istiyordum. O sırada, Hz. Muhammed (sav)'i Elijah Muhammed ile karıştırıyordum. Fahim bana Hz. Muhammed (sav)'in ilk Müslüman ve Elijah Muhammed'in Siyah Müslümanların ve İslam Ulusu birliğinin kurucusu olduğunu anlattı....
Nasıl mı Müslüman oldum? Birden sıklıkla karşıma çıkan bu İslam sözcüğü hakkında bir şeyler okuma isteği oluştu bende. Yerel bir Camiyi aradım ve oranın imamı bana o mahalledeki bir hanımefendinin telefonunu verdi: Bu hanım bana "Neden İslam dinini öğrenmek istiyorsun" diye sordu ve ben de "Bir Melek tarafından Hz. Muhammed (sav)'e oku dendiğini söyledim. Okumalıyım..."