Ammâr b. Yâsir (ra), aslen Güney Arabistan kaynaklı Kahtânî Arap soyuna ulaşan Ans kabilesinin Yâm koluna mensuptur. Babası Yâsir, Yemen’den Mekke’ye gelip Kureyş’in önemli kabilelerinden olan Benî Mahzûm kabilesinin himayesine girmiş ve asıl yurduna geri dönmeyip Sümeyye isimli bir cariye ile evlenerek Mekke’ye yerleşmiştir. Bu sebeple Ammâr b. Yâsir, bir sığınmacı ile bir cariyenin çocuğu olarak Mekke’de dünyaya gelmiştir. Ammâr b. Yâsir (ra), yaklaşık üç yıla kadar sürdüğü rivayet edilen gizli davet döneminde ailesiyle birlikte Müslüman oldu. Annesi Sümeyye (r. anha) ile babası Yâsir (ra) de oğullarıyla birlikte ilk Müslümanlardan kabul edilir. Mekke döneminde özellikle himayesiz Müslümanlara karşı Kureyş müşriklerinin ağır baskı ve işkence faaliyetlerinin başlaması üzerine, buna en fazla maruz kalanların başında bütün hâlinde Yâsir (r.a.) ailesi gelir. Onların bağlı bulundukları Benî Mahzûm kabilesi, Hz. Peygamber’e ve Müslümanlara karşı düşmanca davranan kabile bloğunda yer aldığı için, gerek bu ailenin asıl fertlerinden Müslüman olanlar, gerekse sığınmacı statüsünde bulunanlar, ağır baskı ve işkenceye tabi tutuldular.
Benî Mahzûm’un önderlerinden olan Ebû Cehil, bu faaliyetin en önemli uygulayıcısı olmuştur. Böyle olduğu içindir ki, dinlerinden döndürmek amacıyla Yâsir (ra) ailesinin bütün fertlerine kızgın kumlar üzerinde ağır işkenceler yapmaya başlamıştır. Ancak bütün ağır işkencelere rağmen, bu aile mensupları sebat göstererek dinlerinden vazgeçmediler. Onların işkence altında kaldığına şahit olan, ancak elinden de bir şey gelmeyen Allah Rasûlü (sav), “Sabredin, ey Ammâr’ın ehli, sizler Allah’ın lütfuna nail olacaksınız” diyerek tesellide bulunmuştur. Yaptığı tüm tehdit ve baskılara rağmen istediğini elde edemeyen Ebû Cehil hakaret ve işkenceyi öldürmeye kadar götürerek Ammâr b. Yâsir’in (ra) annesi Sümeyye (r.anha) ile babası Yâsir’i (ra) sırasıyla katletti. Bu sebepledir ki, onlar İslâm’ın ilk şehitleri olarak kabul edilmiştir. Ebû Cehil, anne-babasını katlettikten sonra, onların oğlu Ammâr’a (ra) da öldürücü işkence uygulamayı devam ettirdi. Anne ve babası gözleri önünde öldürülen ve kendisinin de aynı akıbete uğrayacağından endişelenen Ammâr (ra), uygulanan işkencenin de şiddetine dayanamayınca, Ebû Cehil’in kendisinden söylemesini istedikleri sözleri sarf edince canını kurtarmaya muvaffak oldu. Ammâr (ra) düşmanının elinden kurtulduktan sonra derhal Allah Rasûlü (sav)’ne giderek, başına gelenleri anlatıp yaptıklarından dolayı pişmanlığını bildirdi. Hz. Muhammed (sav) ise, diliyle söylediklerinden ziyade kalbinden geçenin asıl olduğunu, can korkusu sebebiyle söylediklerinin imana hiçbir zarar vermeyeceğini, yine işkenceye uğraması durumunda aynı sözleri söyleyerek hayatını kurtarmasının bir mahzuru olmadığını ifade ederek, onu manevî sıkıntıdan kurtardı. Bu hadise ile ilgili olarak daha sonra nâzil olan ayet, zor durumda dininden vazgeçtiğini beyan etmenin imana herhangi bir zarar getirmeyeceğini teminat altına alınca, bu ilâhî müsaade Ammâr’ın (ra) gönlüne su serpmiş, daha sonra aynı durumla karşı karşıya kalabilecek Müslümanlara da çıkış yolu göstermiştir: “Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında kalan kimse müstesna, inandıktan sonra Allah’ı inkâr edip, gönlünü kâfirliğe açanlara Allah katından bir gazap vardır; büyük azab da onlar içindir.” (Nahl, 106)
Ammâr b. Yâsir (ra), yaklaşık on üç yıl süren Mekke döneminde müşriklerin her türlü korkutma, baskı ve işkencelerine sabırla mukabele ederek Hz. Peygamber’in yanında kalıp onun en büyük yardımcılarından biri oldu. Akabe biatlarından sonra Medine’nin Müslümanlar için yeni yurt olduğunun tespit edilmesi üzerine de Allah Rasûlü (sav)’nden aldığı izin ile Mekke’den Medine’ye hicret etti. Hz. Peygamber’in, Medine’ye hicretinden sonra gerçekleştirdiği kardeşleştirme uygulamasında, Ensar’dan Huzeyfe b. Yemân (ra) ile din kardeşi ilan edildi. Medine’ye hicretten sonra gerçekleştirilen en önemli faaliyetlerinden biri olan Mescid-i Nebî’nin inşası esnasında, en fazla gayret gösterenlerin başında Ammâr b. Yâsir (ra) gelir. Nitekim inşaat için herkesin bir kerpiç taşırken, onun iki kerpiç taşıdığını gören Allah Rasûlü (sav)’nün onu takdir ettikten sonra, “Ammâr’ı azgın bir topluluk öldürecek, Ammâr onları cennete çağırırken, onlar ise Ammâr’ı cehenneme davet ederler.” şeklinde ona iltifatta bulunduğu hadis kaynaklarında zikredilir. Ammâr b. Yâsir (ra), Bedir, Uhud, Hendek savaşları, Hayber ve Mekke’nin fethi, Huneyn Savaşı vb. Medine döneminde gerçekleştirilen bütün askerî faaliyetlerde Hz. Peygamber'in yanında yer aldı. Rasûlullah (sav)’ın vefatından önce başlayan, Hz. Ebû Bekir (ra)’in halifeliği döneminde ise Müslüman toplumu tehdit eden, dinî ve siyasî nitelikli ridde hadiselerinin bastırılmasında aktif bir şekilde rol aldı. Bilhassa pek çok Müslümanın da şehit olduğu Yemâme savaşında, Müseylime’nin ordusuna karşı kahramanca savaştı. Nitekim ashabdan Abdullah b. Ömer (ra), “Yemâme savaşında öyle bir yiğit gördüm ki, düşmanın saflarını dağıtıyor, etrafındaki mücahitlere de cennet ileridedir diyerek çağrıda bulunuyordu. Daha sonra öğrendim ki, bu yiğit Ammâr b. Yâsir imiş” diyerek, onun savaştaki kahramanlığına şahitlik etmiştir. Ammâr b. Yâsir (ra) , hicretin 21. yılında halife Hz. Ömer (ra) tarafından Kûfe’ye vali tayin edildi. Gerek Kûfelilerin yöneticilerine karşı alışkanlık hâline gelen itaatsizlikleri, gerek Basralılar ile Kûfelilerin rekabeti, gerekse Ammâr b. Yâsir’in (ra) tabiatına yöneticiliğin uymaması sebebiyle kısa süren idarecilikten sonra görevinden alındı. Ammâr (ra) bundan sonraki dönemde valilik derecesinde bürokratik görevlerden uzak durmuştur. Bununla birlikte o, bir asker olarak özellikle İran fetihlerinde görev aldı. Müslümanlar ile Sasaniler’in son büyük çarpışması olan Nihavend Savaşına iştirak etti.
Hz. Osman (ra)’ın halifeliğinin son beş yılında gerçekleşen idarî uygulamaları tenkit eden ashab önderlerinden biri de Ammâr b. Yâsir (ra)’dir. O bilhassa yönetime sadece Ümeyye oğullarına mensup şahısların getirilmesine ve iktidarın uygulamalarını eleştiren Ebû Zerel-Gıfârî (ra)'nin halife tarafından Rebeze'ye sürülmesine şiddetle karşı çıktı. Bunların yanlış olduğunu hiç çekinmeden gerek bizzat halifeye, gerekse diğer insanlara açıkladı. Yönetime muhalif tavırlarına rağmen Ammâr (ra), Hz. Osman(ra)’ın şehit edilmesine yakın bir dönemde, eyaletlerdeki durumun tespiti amacıyla yönetim tarafından Mısır’a müfettiş olarak gönderildi.
Ammâr b. Yâsir (ra), Hz. Osman’ın (ra) şehit edilmesinden sonra Hz. Ali’ye (ra) ilk biat edenlerden oldu. Hz. Ali (ra)’nin hararetli bir taraftarı olarak tanınan Ammâr (ra), onun adına Hz. Hasan (ra) ile birlikte Kûfe’de asker toplama faaliyetinde bizzat görev aldı. Müslümanların kendi aralarında gerçekleştirdikleri ilk büyük savaş olan Cemel muharebesine iştirak etti ve Hz. Ali (ra) ordusunun sağ taraf komutanlığını üstlendi. Cemel savaşından sonra meydana gelen Sıffin savaşında ilerlemiş yaşına rağmen, Şamlılara karşı Irak ordusunun yaya birlikleri komutanı sıfatıyla ön saflarda çarpışırken öldürüldü. (H.37/M. 657) Hz. Ali (ra)’nin kıldırdığı cenaze namazından sonra öldüğü yere defnedildi. Tarih kaynaklarında Sıffin savaşı esnasında Ammâr b. Yâsir (ra)’in ölümünün, savaşın gidişatını doğrudan etkilediğine dair bilgiler bulunur. Zira Hz. Peygamber’in Mescid-i Nebî’nin inşası sırasında Ammâr (ra)’ın âsi bir topluluk tarafından öldürüleceği sözü, savaşan her iki grup tarafından bilindiği için, Iraklılar Ammâr (ra)’ın , Hz. Ali’nin (ra) ordusunda savaşmış olması sebebiyle kendilerini haklı taraf olarak görmüşler, bunun verdiği manevî destekle Şamlılar üzerine daha güçlü bir şekilde saldırıp onların geri çekilmelerini temin etmişlerdir. Buna mukabil, Şamlılar da kendilerinin Peygamber’in diliyle asî sayıldıklarını ve haksız durumda olduklarını düşünerek, moral çöküntüsüne girmişler ve savaşma azimlerini kaybetmişlerdir. Dolayısıyla Ammâr b. Yâsir (ra)’in hayatta iken olduğu gibi, ölümüyle de halife Hz. Ali (ra)’ye yardımcı olduğu yorumları yapılmıştır.
Kaynaklarda Ammâr (ra)’ın yüksek ahlâk sahibi, sade ve mütevazı bir hayat yaşayan, ibadetine çok düşkün, lüks ve dünyalıktan uzak, toprak üzerine yatmayı döşeğe yatmaya tercih eden bir kişi olduğu rivayet edilir. Ammâr b. Yâsir’den 62 hadis rivayeti yapılmıştır. Onun, “Üç şeyi her kim bir araya getirebilirse, imanın tamamını elde etmiş olur: Kendi aleyhine de olsa insafı elden bırakmamak, herkese selâm vermek, fakir iken bile sadaka vermek.” sözü Buhârî’de zikredilir.