İnşirah: Ruhun Ufku

 
Bu Ramazan,  hayatımız bir kez daha sakinleşecek ve bir kez daha durulacak az da olsa.
 
Baştan sona okumalarla hayatı yeniden daha doğru anlamanın ve yaşamanın zamanı olsun.
 
Yük edindiklerimin hepsini atsam da sırtımdan, en ağır yükten kurtulamam. Kendimi taşıyamam. Ben bana ağır geliyorum. Verdiğim nefesi geri alamam, aldığımı iade edemem. Bedenimi, bir an’dan bir sonraki an’a bütün olarak taşıyamam.

Şerh etmedik mi Biz sadrını?

Yoğu var kılan Sensin. Yitiktim unutuluş kuyularında, bana gün yüzü gösterdin. Yüz bulamadığım karanlıkları yarıp ümitli sabahlara eriştirdin. Yırttın darlık gömleğini, tenimi can ovasına getirdin. Nasipsiz bırakabilirdin varlıktan yana,  insan diye var olmamı istedin.

Az almama razı olmadın. Azalmama da razı değilsin. Beni kulun diye seçtin. Kendi kabuğuma hapsolmayayım diye Sözünü toprağıma yağmur diye indirmektesin. Dar vakitlerimin avucuna sonsuzluk müjdesi koymaktasın.

Yükü kaldırmadık mı üzerinden?

Beni bana bırakırsan, ayağım dolanır, yolda kalırım. Yük olurum kendime, kalkamam düştüğüm yerden, yokuşlarda susarım. Sözünü duyurmazsan, ümitsizliğe düşer, dar vakitlere sürgün olurum.  

“Genişletmedik mi göğsünü?” deyişin, sadece deyişin bile, genişletiyor göğsümü. Zamanın darlığına sürgün kalıbımı, kalbimin göğüne açıyor göklü Söz. Vahyinin bana inişi, hitabının beni seçişi, sözünün bende yankılanışı, varlığımı ferahlatıyor, nefesimi genişletiyor, sesimi rahmetinin göğüne tutunduruyor. Sen bana “sen” deyince, karşına koyunca “söz dinler” diye dünyalar benim oluyor. Dünya teslim almıyor ruhumu. Silkiniyorum tozlu dünya molozlarından. Ayağa kalkıyorum.  Siliyorum geçmişin hüzünlerini. Geleceğe dair korkuları susturuyorum.

“Elem neşrah leke sadrek…” sesini duyar duymaz, devriliyor zindanımın parmaklıkları. Gerçeğin rüyasına uyanıyorum. Bırakıyorum gönlümün iplerini. Koşulsuz kabulünün göğüne yükseliyor kalbim.

Ki o [yük] belini bükmekte…

Yük edindiklerimin hepsini atsam da sırtımdan, en ağır yükten kurtulamam. Kendimi taşıyamam. Ben bana ağır geliyorum. Verdiğim nefesi geri alamam, aldığımı iade edemem. Bedenimi bir an’dan bir sonraki an’a bütün olarak taşıyamam. Beni bana bırakırsan dağılır hücrelerim, toplayamam. Kendimi taşıyabilsem bile, acılarıyla yaralandığım sevdiklerime, dertleriyle dertlendiğim tanıdıklarıma çare olamam. Elimi uzatamadığım çaresizler yüzünden ağır gelirim kendime. Yanımda tutamadığım, yanında tutunamadığım her sevgiliyle ayrılık ağrısı asılır boynuma; başımı dik tutamam.

İyi ki “Elem neşrah leke sadrek…” diye sesleniyorsun. Yağmur dokunuyor kurumuş dal uçlarıma. Su yürüyor cılız köklerime. Yoksa yalnızlığıma mahkûm olur, darda kalırım. Yoksa vefasız yüzlerin sığ tebessümüne kanar, kıyıda kalırım. Yoksa içimin kuytularına el uzatamam. Sesim meramıma yetmez olur; kalbime dil olamam; ketum kalırım. Yoksa çatlamaz sancılarımın kabuğu, ağlayıp kendi çaresizliğime sarılıp kalırım. İyi ki konuşuyorsun benimle, alıp kalbimi, kalıbımdan dışarı taşarım.

Yükseltmedik mi zikrini?

İtibarsız unutuşlardan çekip aldın beni. İsimsiz yoklar arasından çıkardın adımı. Hatırımı bildiğini bilirim elbet. İtibarımı yükselttiğini görmez miyim? Beni önemsediğini nasıl inkâr ederim? Tanış ettin Kendine; kârımdır bu benim.  Gündemine aldın beni, “ille de sen” dedin. Vazgeçilmezin ettin bir “kendini bilmez”i. İsmimin altını çizdin “ey insan!” diye.

Beni sınadığını bilirim. Yokuşta susamazsam, düzün kıymetini bilemem. Perdenin ardına hasret kalmazsam, ışığın değerini göremem. Ter dökmezsem sınamalarda, kazandığıma sevinemem. Kaybetmeyi göze almazsam, kazanmanın tadına varamam. Sözüne tutundum nefes nefes, tesellini umarım.

Beni “kulum benim” diye anarak değerli kılarsın. Seni “Rabbim” diye bilmeme değer yüklersin. Benim Rabbim oluşun bana şeref olarak yeter. Senin kulun diye seçilişim bana övünç olarak yeter. Dileseydin varlığından haberdar etmezdin beni. Yoktum ben, var ettin. Varlığından haberdar ettin. Aşkınla gönlümü bikarar ettin.

Seni Rabbim diye bilmezsem, bildiklerim sahteleşir, tanışlıklarım fayda vermez, tanıklıklarım işe yaramaz. Hikmetler biter, anlamlar söner, faydalar tükenir, meyveler ham kalır. Seni bilmezsem,  varlık yokluğa düşer, hayat ölmeye yüz tutar, lezzetler yarım kalır, tatlar sığlaşır. Senin nazarına değmiyorsa yüzüm, dostluklar düşer, ahbaplıklar kesilir, servetim düşmanım olur, sevmelerim acılaşır, acımalarım azap olur. Senin huzurunda duyuramazsam sözümü, nefeslerim heba olur, kavuşmalarım sancılanır, tebessümlerim tende kalır. Senin katında anılmazsa adım ve yanımda bilmezsem yakınlığını, günler günlere eklenemez, günün iki yakası bir araya gelmez, çürür zaman gömleği, ümitlerim uçuruma yuvarlanır, tutunacak yer bulamam. Sen önemli görmezsen beni, Senin beni önemli görüşünü önemsiz sanırsam, beğenilerim asılsız kalır, mükemmellikler kusur olur, ömrüm heba olur, hayatım azap olur, emellerim eleme döner, aklım başıma yük olur. Ezilirim kendi ağırlığımın altında.

Zorlukla beraberdir kolaylık…

Bu yokuşun ardında düzlük saklıdır. Bu perdenin ardındadır aydınlık. Bilirim bu sınavın sonundadır mutluluk. Şu darlık gömleğini soyunup sonsuz ferahlığı giyineceğim; eminim. İnandım sözüne. Sözüne yasladım kalbimi; müjdeni beklerim.

Evet, evet, zorlukla beraberdir kolaylık…

Beni sınadığını bilirim. Yokuşta susamazsam, düzün kıymetini bilemem. Perdenin ardına hasret kalmazsam, ışığın değerini göremem. Ter dökmezsem sınamalarda, kazandığıma sevinemem. Kaybetmeyi göze almazsam, kazanmanın tadına varamam. Sözüne tutundum nefes nefes, tesellini umarım.

Kurtulduğunda bu darlıktan nasibini ara. Rabbine rağbet et yalnızca…

Elbet Sensin nasibim. Beni yoklar arasından seçtiysen, vardan öte var olan Seni, varları var eden Seni niye seçmeyeyim. Başka kimim var? Başka kime gideyim?

Şerh etmedik mi Biz sadrını?

Şu darlıktan bunaldım. Kendini açtın bana. Beklersin ki ben de Sana açılayım. Sözünde buldum inşirahı, genişliği, ferahı. Geldim. Kapındayım.

Yükü kaldırmadık mı üzerinden?