Bugün İslam'ın bütün dünyada olduğu gibi ABD'de de en hızla yayılan din olması Müslüman ve gayrimüslim gözlemcilerin dikkatini çekmektedir. Ancak bu konu son derece önemli olmasına rağmen henüz ciddi bir şekilde ele alınmamıştır. Yeni doğumlar, göç ve ihtida bu artışın üç ana kaynağıdır. Yakın bir zamanda da bu artışın duracağını gösteren bir işaret yoktur. İslam'a karşı ön yargılı medya kuruluşlarının kamuoyuna sunduğu Müslümanlar hakkındaki menfi imajlar bu artışın hızını belki azaltmakta ama durduramamaktadır.
Bu artışın sosyolojik açıdan en ilginç yanı bütün toplum katmanlarını etkilemesidir. Değişik oranlarda olsa da kadın-erkek, zengin-fakir, muhafazakâr-liberal, cumhuriyetçi-demokrat, Yahudi-Hıristiyan, eğitimli-eğitimsiz, siyah-beyaz, genç-ihtiyar her toplum kesiminden insanlar ihtida yoluyla İslam'a gelmektedir. Özellikle üniversite gençleri ve hapishanelerdeki mahkumlar arasında İslam'ı kabul etme oranı oldukça yüksektir. Eğer toplumun sadece belli bir kesimi İslam'a yönelseydi bu yönelişi anlamak daha kolay olabilirdi. Toplumun normalde birbirine zıt anlayış ve hayat tarzına sahip kesimlerinin aynı istikamette bir dinî tercihte bulunması, Amerikan toplumunda İslam'a ihtida olayını son derece ilginç sosyolojik bir soru haline getirmektedir.
İhtida sosyolojisi üzerinde çalışan Larry Poston hidayet hikâyelerinden incelediği yetmiş iki tanınmış mühtedi örneğinden hareketle Batılıların beş sebepten İslam'a ilgi duyduklarını söylemektedir: 1- Basitlik (% 20), 2- akılcılık (% 21), 3- insanların evrensel kardeşliği (% 19), 4- bu dünyaya gereken önemin verilmesi (% 19) ve 5- ruhban sınıfının olmayışı (% 10). Poston İslam'a girişin yirmili yaşların sonu veya otuzun başında gerçekleştiğini belirtmektedir. Mühtedilerin hayatı ve ailelerini terk etmediklerini, aksine hayatta daha aktif hale geldiklerini ve Meryem Cemile ve Muhammed Esed örneğinde olduğu gibi İslam'ı Batı'da tanıtmaya gayret gösterdiklerini bildirmektedir.
Bu ve benzeri gözlemler bizim başta ortaya attığımız Amerika'da İslam'ın neden en hızlı yayılan din olduğu sorusuna ışık tutmaktadır. Ancak bu çalışmaların tek eksikliği İslâm'ın sadece Amerika'da değil bütün dünyada yayıldığını göz önüne almamalarıdır. Kanaatimizce İslam'ın global bir yayılma içinde olduğunu göz önüne alırsak daha genel sonuçlara varmak mümkündür.
Global bir bakış açısıyla genel olarak Modernizmin, başta Hıristiyanlık, Yahudilik, Budizm, Hinduizm ve Afrika dinleri olmak üzere yeryüzünde yaygın olarak bulunan dinlerin insanlar üzerindeki etkisini kırdığı, ancak İslam'ın bu konuda bir istisna teşkil ettiği söylenebilir. İslam modern bilim ile çatışmamasından dolayı Modernizm ideolojisinden menfi olarak etkilenmemiş ancak Batı karşısında politik alanda mağlûp duruma düşmüştür. Modernitenin mağlûp edemediği geleneksel bir kavrayış sistemi olarak İslam Moderniteden şikâyetçi veya en azından ruhen tatminsizlik içinde olan insanlara yaşadıkları coğrafyaya bakmaksızın bir çözüm olarak cazip gelmektedir. Postmodernizmin Moderniteye sunduğu eleştiriler de ayrıca İslam'ın yayılmasına katkıda bulunmaktadır. Bu nedenle en son tahlilde paradoksal bir şekilde daha fazla modernleşme daha fazla İslamlaşmaya yol açacaktır denebilir. Amerika'da İslam'ın en hızlı yayılan din olması bunun en güzel göstergesidir.
Küreselleşme ve dinî ve etnik çoğulculuk karşısında İslam'ın teolojik ve hukukî temellere sahip uzun bir tarihî geleneğe sahip olmasının da İslam'ın yayılmasında etkili olduğu söylenebilir. Gözlemciler kuru bilim ve kapitalist maddecilikten ruhen tatmin olmayan Amerikalıların ihtiyaçlarına İslam'ın en güzel şekilde cevap vermekte olduğunu söylemektedirler. Bu durum İslam'ın Postmodern çağda Amerika'da büyük bir ilginin odağı olacağının göstergesi şeklinde değerlendirilebilir.
Öte yandan ABD tecrübesi, çok dinli bir toplumda Müslümanların diğer dinlerin mensuplarıyla karşılıklı saygı esasına dayalı olarak barış ve huzur içinde yaşayabileceklerinin bir örneğini de ortaya koymaktadır.
ABD'deki Müslümanların tecrübesini incelemek bizdeki Batılılaşma tartışmalarına da ışık tutabilir. İslam'ın Batı'nın en güçlü toplumunda giderek yayılması Batılılaşmanın İslam'a bir zarar vermeyeceğini, aksine daha fazla dinamizm kazandıracağını göstermektedir. Çünkü İslam, Batı kültürünün bugün ulaştığı ileri seviyeye rağmen insana veremediği manevî tatmini verme, din ve bilim çatışmasından insanlığı kurtarma, cinsi, ahlâkı ve aileyi koruma, ırkçılığı ve dinsel ayrımcılığı yenerek farklı ırk, din ve renklerden insanlar arasında gerçek kardeşliği kurma gücüne sahiptir.